Işıl Savaşer: Postmodern Algı

Share Button
Andy Warhol, Brillo kutuları, 1964

Sanat tarihçilerinin görüşlerine göre, modern sanat 19. yüzyılın son çeyreğinde izlenimciler ile başlamıştır. John Ruskin, 1860 yılında beş ciltten oluşan “Modern Painters”’in ilk cildini 1842’de yayınlamış ve dönemin adını koymuştur. “Paris’te Charles Baudelaire, 1846 yılında Ruskin ile aynı dönemde Salon sergilerinden başlamış, 1863’te modern hayatın ressamına uzanarak dönemin eleştirisini yapmıştır”.[1]

20. yüzyılın ilk çeyreği sanat tarihi yönünden de geçerli olan ve tüm yüzyıla atfen kullanılan hız çağı olmuştur. Fotoğraf gerçekliğin den, fiziksel dünyayı betimlemekten uzaklaşan duyumsananı yorumlamaya yönelen sanat anlayışı, izlenimden, dışavuruma, kübizmde formun Parçalanmasına, fütürizmden konstrüktivizme ve Dada’dan insan ürünü olan her şeyi sanat olarak konumlandıran hazır nesnelere uzanan arayışlar içerisinde algı, estetik ve değerleri yeniden inşa etmeyi hedeflemiştir.

Saint Simon, 1830’da avangartı toplumsal, siyasal alana taşımış, sanatı onun temsilcisi ve yol açıcı bir unsur olarak göstermiştir. Avangart kavramı 20. yüzyılda siyasaldan bağımsızlaşarak ve tümüyle sanat, estetik alanına özgü bir özellik kazanmıştır.

1939’da Clement Greenberg’in “Avangart ve Kitsch” makalesi önem kazanmıştır. II. Dünya Savaşı sonrası ise, soyut dışavurumculuk avangard’ın kendisi olarak konumlanmıştır. Modernizmin merkezi Paris’ten New York’a taşınmış, temsilciliği Avrupa’dan ABD’ye geçmiştir. “Bu değişim savaş sonrasında ortaya çıkan iki kutuplu dünya ve soğuk savaş gerçekliğinin kültür sanat alanındaki uzantısı olarak da değerlendirilmektedir.”[2]

1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması, Varşova Paktı ya da Demir Perde Ülkeleri olarak da alınan Doğu blokunun dağılması sonucunu getirmiş, 1991 yılının sonunda Sovyetler Birliği’nin çöküşü gerçekleşmiştir. Bu şekilde soğuk savaşın taraflarından birisi etkisini kaybetmiştir. Bu süreç içerisinde ideolojik savaş olarak algılanan Soğuk Savaş’ın en devingen ve en önemli cephelerinden birisi, kültür ve sanat cephesi olmuştur. İletişim yöntemleri ve aygıtlarındaki dönüşümler ve ilerlemeler bilginin düşünce ve sanatın üretim dolaşım ve paylaşım süreçlerini ve algılanma biçimlerini de etkilemiştir.

David Harvey, yaklaşık 1972’den bu yana süre gelen kültürel, politik ve ekonomik faaliyetlerde köklü bir değişim yaşandığını ifade etmiştir. Postmodernizmin henüz tutarsız olsa da olgunlaşmış bir hareket olduğunu savunmuştur. Bu köklü değişim, mekân ve zamanı algılayışımızda yeni hakim biçimlerin ortaya çıkması ile bağlantılıdır.[3]

20. yüzyılın son otuz yılının özellikle yeni bir çağ ve yeni bir dönem olarak değerlendirilmesi eğilimi yaygınlık kazanmıştır. Bu durum, üretim teknolojileri ve sistemleri bakımından post- endüstriyel bir yapı olarak değerlendirilmektedir. Sanatsal ve düşünsel boyutta ise postmodern dönem ya da Jean François Lyotard ‘ın 1979’da yayımladığı “Postmodern Durum” adlı yapıtının ismi ile postmodern bir durum yaşanmaktadır.

Marcel Duchamp, pisuvarın sanat eseri olduğunu savunduğu zaman R. Mutt adına imzaladığı yazısında şu ifadeleri kullanmıştır: “Bay Mutt’un Çeşme’yi kendi elleriyle yaratıp yaratmadığının önemi yoktur, onu seçen kendisidir. Günlük yaşamdan sıradan bir nesneyi alıp öyle bir şekilde yerleştirmiştir ki işlevsel anlamı yeni bir unvan ve bakış açısı altında yitmiş, söz konusu obje için yeni bir düşünce yaratmıştır”[4]

Bu yeni düşünce, bu kavram sayesinde pisuvar önce Çeşme’ye sonra sanat eserine dönüşmüştür. Pisuvarın görünümü değişmemesine rağmen halen günlük kullanım fabrikasyon nesnelerden farksızdır, ancak dönüşümü Duchamp’ın isteği ile gerçekleşmiştir. Değişim, görüntüye değil telaffuz dayanmaktadır. Söz konusu nesne, artık bir pisuvar olmaktan çıkmış, bir sanat eseri olmuştur. Gerçekliği reddedilince nesneler sanata dönüşmektedirler. Sanatçının seçtiği ve sanat addettiği her şey, sanata dönüşmektedir.

Sanat, hayali bir inanca indirgenmiş varlığıysa bir anlama dönüşmüştür.

ABD’li sanat tarihçisi Arthur Danto’ya göre bir nesneyi sanat olarak görebilmek için gözün görebildiğinden öte bir şey, bir teori atmosferi gerekmektedir. Arthur Coleman Danto, 1984’te yayımladığı “Sanatın Sonu” başlıklı makalesini ve peşinden gelen tartışmaları gözeterek 1997’de kitap haline getirmiştir. Danto, Batı sanatı tarihi kanonu ve anlatısının Andy Warhol’un 1964’te Brillo (deterjan kutusu) kopyalarını sergilemesi ile kapanmış olduğunu ileri sürmüştür. Danto, yeni dönemin sanatı postmodern sanat için “postart” kavramını kullanmıştır. Postart’ı ilk kavramsallaştıran 1960’larda Alan Kaprow olmuştur.

Marcel Duchamp, Çeşme, 1917.jpeg

Artur Danto’dan sonra yine ABD’li sanat tarihçisi, eleştirmen Donald Kuspit’in 1984’te yayınlanan kitabı da aynı ismi taşımıştır. Postmodernizm sürecinde tüm boyutları ile zemin ve durum farklılaşması yaşanmıştır. Postmodernizm modernite gibi endüstrisi en ileri olan Amerika Birleşik Devletleri’nde oluşmuş bir harekettir. Sanat tarihçileri, Postmodern anlayışın başlangıç tarihi için farklı olayların benimsendiği, gözlemlendiği konusunda hemfikir olmuşlardır.

Örneğin; 1968’de üniversitelerdeki öğrenci ayaklanmaları, Le Corbusier’in bir yapısının yorumu olarak kabul edilen ve düşük gelirliler için inşa edildiği bilinen ABD’nin St. Louis kentindeki Puritt-Igo adlı toplu konut bloklarının 15 Temmuz 1972’de dinamit ile yıkıldığı gün ve 1960 sonlarına doğru Amerika’da siyahi Lider Martin Luther King’in bir suikast ile öldürülmesi, postmodernizmin başlangıcı olarak ileri sürülmüştür.

Postmodernizm incelendiğinde, onun özelliklerinin 1960’larda başlayan kent kökenli kültürel bir değişim süreci olduğu saptanmıştır. Bu yeni kent yaşam kökenli kültürel değişim, önce daha çok mimaride oluşmuştur. Bu arada postmodernitenin giderek tüm plastik sanatları etkilediği kabul edilmiştir. 1990 sonrası postmodern teriminin Batı’nın metropol kentlerindeki yaşam biçimi adı olarak kullanılmış olması, onu kısa zamanda uluslararası bir terim haline getirmiştir. 1970’li yıllarda yaşanan kapitalizmin, dünya çapındaki kriziyle ekonomik ve politik kazanımlar marjinalleşmiş, 1980’li yılların sonunda da sosyalist blok çökmüş ve kapitalizm alternatifsiz kalmıştır.

Japon asıllı ABD’li yazar Fukuyama, bu durumu “tarihin sonu” olarak ifade etmiştir. Fukuyama, bundan sonra kapsamlı toplumsal değişimler olamayacağını savunmuştur. Ancak bu iddia, abartılı bir iddia olmuş, ortaya çıkan bir takım global pazarlama girişimleri nedeniyle 20. yüzyılın son çeyreğinde ulusal toplumun ve ulusal devlet kavramının ve temsili demokrasinin işlevsizleştiği konusunda görüşler, endüstri ülkelerinde tartışma yaratmıştır.

Andy Warhol

Postmodern heykeltraş, ressam ya da mimar yaratıcılık sıfatını umursamamış, alıntı yapmaktan ve tekrar üretmekten çekinmemiştir. Postmodernist sanatçı yorumunu kendi sanatı için gereksiz bulmuştur. Postmodernist üsluptaki süreç, katılım performans ve happeningin önemi vurgulanarak oluşmuş ve halkın katılımı ile kültürel değerlerin demokratik biçimde belirlenmesi için bir fırsat teşkil etmiştir. Postmodernistlere göre, her şeyin sanat olabileceği görüşleri paylaşılmıştır. Bu nedenle postmodern sanatçı için modernistlerin reddettiği kitsch, geçerli eser olmuş ve sanat eseri de ona göre herkes tarafından yapılabilecek bir nesne haline gelmiştir. Modernist biçimleme ve anlatımda yani modernist estetikte öznenin ya da doğal biçimin yabancılaştırılması yanında öznenin parçalanması da söz konusu olmuştur. Oysa postmodern resimde eklektik montaj önem kazanmış, yani biçimi yabancılaştırma ve parçalama söz konusu olmamıştır. Geçmişin yıkılması söz konusu değildir. Tam tersine onun çağdaş olanın yanında ya da içinde kopya olarak yaşatılması göz önünde tutulmuştur. Postmodernistler, ilerleme düşüncesini de kabul etmemiş, tarihsel sürekliliği de benimsememişlerdir. Buna rağmen tarihi yağmalamaktan çekinmemiş ve orada bulduklarını şimdinin bir boyutu gibi kullanmışlardır. Bu davranış, postmodernist anlayışın geçmiş ile şimdinin yanında birlikte kullanılması anlamına gelmektedir. Maddi üretimlerin düzeni ve teknikleri (Kapitalizm, endüstri vesaire) yaşanmış olan zaman modernite ve tarih ile birlikte post parantezi içerisine alınmıştır. Tüm bu tartışmaların dışında sanat, modern ve postmodern nitelemelerin dışına çıkarak, çağdaş-güncel olarak yerini alacaktır.

20. yüzyıldan 21. yüzyıla ekonomik, toplumsal, teknolojik, düşünsen, kültürel yapıdaki değişimler ve dönemi nitelendiren kavramlar olgular tartışılmıştır. Bu tartışmalarda daima bir son bulma ve yenilik- başlangıç olgusu gündemde olmuştur. Bu durum sanat için de geçerli olmuş, düşünsel oluşumların, maddi üretimlerin çalışmaları her çeşit pratiklerin ulusal, yerel düzlemden küresele dönüşen dünya düzeninde sanat da aynı seyri yaşanmaktadır.

Marcel Duchamp, Bisiklet Tekerleği, 1913.

[1] Baudelaire, Modern Sanatın Ressamı, Çev. A.Berktay, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul: 2003.

[2] Guilbaut, New York Modern Sanat Düşüncesini Nasıl Çaldı, Çev. E. Göktepe, Sel Yayıncılık İstanbul: 2009.

[3] Harvey, D., Postmodernliğin Durumu, Çev. Sungur Savran, Metis Yayınları, S. 58. İstanbul: 1997.

[4] Lesper, A., Çağdaş Sanatın Sahtekarlığı, Çev. Emrah İmre, Tellekt Yayınları, S. 11, İstanbul: 2022.

Share Button

Yorumlar kapatıldı.