Beyaz Geceler (Rusça: Бе́лые но́чи, Belye Nochi) 19. yüzyılın en önemli yazarlarından Fyodor Mihayloviç Dostoyevski[1] (d. 11 Kasım 1821, ö. 9 Şubat 1881) tarafından yazılmış ve 1848 yılında yayımlanmış kısa bir öyküdür.
Dostoyevski Beyaz Geceler’i 1848’de yirmi yedi yaşındayken yazıp bir Petersburg gazetesinde yayınladı. İki sene önce gene bir gazetede yayınlanan ilk romanı İnsancıklar ünlü eleştirmen Belinski ve çevresi tarafından hayranlıkla karşılanmış, hemen arkasından yazdığı roman ve hikâyelerin aynı başarıyı göstermemesi yazarı mutsuz etmişti. Beyaz Geceler o yıllarda Rus yazar ve aydınlarını meşgul eden “romantik” ve hayalperest kahraman kavramından da beslenir. Bizim edebiyatımızda, Reşat Nuri ve Orhan Kemal’de de ele alınan bir konudur bu: Aklı bir karış havada “romantik” ve hülyalı delikanlının memleket gerçekleriyle karşılaşması! Dostoyevski bu romanda memleket gerçekleri yerine, sevgi ve içtenlikle anlattığı ve daha önce gazete makalelerinde de tasvir ettiği Petersburg’u ve yılın o en uzun günlerine denk düşen yıldızlı bahar gecelerini koymuştur.[2]
Dostoyevski, bu hikâyeyi, daha sonra eklemeler çıkarmalar yaparak yeni bir hâle sokmuştur. Bu eklemelerden birinde, bugün okuduğumuz şeklinde hayalci kahramanın neler düşündüğünü geniş bir biçimde anlatır ve burada hayalperest kahramanın, Alman romantik Hoffmann’a, İngiliz tarihçisi ve romancı Sir Walter Scott’a, Carmen yazarı Merimeé’ye, Puşkin’e, Rus romantik ozanlarından Jukovski’ye ve pek çok tarihi olaya değindiğini görürüz. Ayrıca, kitap hâline getirilmiş bu öyküden etkilenilerek, 1957 yılında Beyaz Geceler adlı filmin senaryosunu Suso Cecchi d’Amico‘nun uyarlayıp yazmış, İtalyan Yeni Gerçekçiliği film akımının öncülerinden Luchino Visconti yönetmiştir.
Beyaz Geceler, sekiz yıldır bir tane bile tanıdık edinemediği Petersburg’da yaşayan hayalperest bir gencin geçirdiği bir gün ve dört geceyi anlatır . Kahramanın bakış açısıyla anlatılan öyküdeki beş karakter Hayalperest bir genç, Nastenka, Nastenka’nın ninesi, kiracı ve Matriyona’dır. Beyaz Geceler’deki karakterler, Dostoyevski’nin tipik karakterlerinden uzaktır.
Olay örgüsü oldukça sade olan öyküde bir gencin gece yarısı ağlayan bir kızdan etkilenmesi ve bunun üzerine yaşadığı olaylar işlenir. Kadınlarla arası iyi olmayan bir gencin ve ninesinin yanından ayrılamayan aşık bir kızın öyküsü:
Hayalperest genç, tüm Petersburg sokaklarının kendisine ait olduğunu düşünür, her gün saatlerce Petersburg sokaklarında gezer, binaları izler, hatta onlara selam verir. Petersburg’da yaşayan insanlara garip bir sevgi besler, onlar mutluyken mutlu olur; hüzünlüyken hüzünlü. Bir gün insanlar yazlıklarına gider ve insanların onu terk ettiğini düşünür. Büyük bir boşluğa kapılarak her zamanki gibi Petersburg sokaklarında yürür, yalnız her gün gördüğü insanları göremez. Saatlerce yürüdükten sonra şehrin dışına çıktığını fark eder. Bozuntuya vermeden kırlara ve ormana doğru yürür. Bu durumdan mutlu bir şekilde gece yarısına kadar yürümeye devam eder. Evine dönerken nehir kenarından yürür ve köprübaşında korkuluklara yaslanmış genç bir kızın ağladığını görür. Kızın üzerinde siyah bir manto ve başında da hoş bir şapka vardır. “Yüzde yüz esmerdir bu kız.” (sf. 18) diye geçirir içinden. Kadınlarla arası iyi olmamasına rağmen hayalperest genç, kıza yaklaşmakta önce tereddüt eder, sonra kızın hıçkırıklarını duyarak içi sızlar ve seslenecek bir söz arar. Tam o sırada kendine çeki düzen veren genç kız, başını önüne eğer kıyı boyunca ilerler. Hayalperest genç, kızın peşine takılır fakat, kız bunun farkına vararak karşı kaldırıma geçer. Yol boyunca ilerlerken bir adamın da onun peşine takıldığını görür ve bunu kıza yaklaşabilmek için bir fırsat olarak görür. Kız, adamın korkusuyla koşmaya başlar. Bunun üzerine genç, adama doğru hareket edince adam durumu fark eder ve geri çekilir. Hayalperest genç ile kız konuşmaya başlarlar. Kızın adının Nastenka olduğunu öğrenen hayalperest genç Genç kızdan çok etkilenir. Ertesi gece için plan yaparlar. O gece birbirlerine hayatlarından bahsetmeden önce Nastenka, gençten kendisine aşık olmamasını ister. Aksi takdirde kendisiyle arkadaşlığını bitireceğini söyler. Genç konuşmasında ne kadar yalnız ve hayalperest biri olduğundan bahseder. Nastenka, gencin konuşmasından oldukça etkilenir ve içinde kendisini bulduğunu söyler. Nastenka’nın durumu da gençten farklı değildir. Nastenka öyküsünü anlatmaya başlar: Anne ve babasını kaybettikten sonra ninesiyle birlikte yaşamaya başlar ve yaptığı bir hatadan sonra ninesi onu eteğine ilikleyip iki yıl boyunca bir yere gitmesini engeller. Ninesi kör olduğundan her gün onunla vakit geçirir ve ona kitap okur. Ninesinin tavan aralı, ahşap bir evi vardır. Bir gün tavan arasındaki daireyi biri kiralar. Nastenka, kiracıya aşık olur ve uzun bir süre kiracıyla görüşür. Kiracı bir gün Nastenka’ya, Moskova’ya gideceğini söyler. Nastenka bu duruma çok üzülür ve kendisini de götürmesi için kiracıya yalvarır. Kiracı böyle bir şeyin olamayacağını, kendisinin fakir biri olduğunu söyler. Ardından, tam bir yıl sonra geri geleceğini ve döndüğünde eğer o da isterse evlenebileceklerini söyler. Kiracı ertesi gün Petersburg’dan ayrılır. Nastenka, genç ile tanıştıkları gece tam bir yıl olduğunu ve bu yüzden ağladığını söyler. Nastenka’nın konuşması bittiğinde, genç Nastenka’dan kiracıya bir mektup yazmasını ister. Nastenka mektubu yazar ve gençten mektubu ona iletmesini tembihler. Genç, mektubu adrese teslim eder fakat, iki gün boyunca bir cevap gelmez. Bunun üzerine Nastenka, çok üzülür ve kiracının bu sevgiyi hak etmediğini, kendisini seven birinin yanında olduğu halde neden hâlâ kiracıyı beklediğini düşünür. Nastenka, gence onu sevdiğini söyler. Genç ve Nastenka, Petersburg sokaklarında el ele mutlu bir şekilde yürürler. Ardından karanlıkta birinin kendilerine doğru geldiğini görürler. Gelen kişi kiracıdır, Nastenka’ya seslenir ve Nastenka heyecana kapılarak kiracının boynuna atlar. Genç, neye uğradığını şaşırır. Nastenka, gence yaklaşarak onu bir kez öper ve kiracının kollarına geri döner. Genç, kiracı ve Nastenka’nın gidişini izler, bir süre sonra gözden silinirler. Dördüncü gecenin sonunda, sabah, gece yaşadığı şoku üzerinde atamayan genç, şiddetli baş ağrısıyla hizmetçisi Matriyona’nın sesini duyar. Matriyona elinde bir mektup getirir ve genç mektubun Nastenka’dan geldiğini anlar, okumaya başlar: “…keşke ikinizi birden sevebilseydim, seven insanın kırgınlığı çabuk geçer, beni ne olur sevin, önümüzdeki hafta evleneceğim onunla, onu da seveceksiniz öyle değil mi, beni bağışlayın, unutmayın ve sevin…” Mektubu tekrar tekrar okuduktan sonra elinden düşürür ve yüzünü elleriyle kapar.
“Ulu Tanrım! O ne uzun, mutlu bir andı! Bir insana böyle bir an yaşam boyu yetmez mi?”
***
Turgenyev’in “Yoksa o, bir anlık da olsa, senin gönlüne yakın olsun diye mi yaratıldı?” sözüyle başlayan Beyaz Geceler, altı bölümden oluşur: Birinci gece, ikinci gece, Nastenka’nın öyküsü, üçüncü gece, dördüncü gece ve sabah.
Birinci gecede genç, yalnız hissettiği şehrinde büyük bir boşluğa düşerek kendini yollara atmıştır. Gökyüzünde bulduğu huzuru, “Böyle bir göğün altında insan nasıl olur da öfke duyar, hırçınlaşabilir?” (sf. 11) sözleriyle anlarız, ancak genç kimseyi tanımadığı bu şehirde, insanların onu terk etmiş düşüncesine kapılarak amaçsızca yürür, evlerle sohbet eder: “Merhaba! Nasılsınız? Eh, ben çok şükür iyiyim, mayısta üzerime bir kat daha çıkacaklar.” (sf. 13) (Muhakkak ki, 20’li yaşlardaki bir gencin yalnızlığı, ancak genci evlerle konuşturarak anlatılabilirdi.) Genç, “İşte böylece o kadar çok gezip dolaştım ki, sonunda her zamanki gibi, nerede olduğumu unutarak birdenbire kendimi kentin çıkış kapısında buldum.” sözleriyle bir kez daha yalnızlığından dem vurur. Kırlara olan bilinmez yolculuğunun sonunda eve dönerken, mutluyken her zaman yaptığı gibi şarkı mırıldandığından söz eder. Yani genç yalnızlığını, gökyüzünün verdiği huzurla ve kırlarda yürürken şarkı söylemesindeki mutlulukla bastırır. Kadınlarla arasının iyi olmadığını, yardıma muhtaç bir kadın gördüğünde anlar. Eğer bir kadını yardıma muhtaç yapan başka bir adamsa ve genç, kadınla tanışmasına vesile olduğu için adama içten teşekkürler ediyorsa, işler daha farklıdır. Gencin hayatını değiştirecek olan kadının “Şey, titriyorsunuz. Neden öyle?” sorusuyla yazar, okuyucuyu şüpheye düşürür. (sf. 20) (Çünkü, gece yarısı, yardıma muhtaç bir kadın titrer, kadına yardım eden erkek değil.) Muhabbetlerinde hiçbir sorun yokken, gencin tedirginliğine, “…böyle bir çekingenlik kadınların hoşuna bile gider.” yanıtı gelir. Genç bunun üzerine oldukça sevinir, ayrıca kadın oldukça zekidir. Ertesi gün için ikna çabalarına girer genç, çünkü kadından oldukça etkilenmiştir. Birbirlerine hayatlarından bahsetmek üzere, ertesi gece için sözleşirler. “Ayrıldık. Bütün gece dolaştım, eve dönmeye bir türlü karar veremiyordum. Çok mutluydum. Oh, yarın buluşacaktık…” sözleriyle, gökyüzünün ve saatler önce kırlarda olmanın verdiği mutluluğun yerini gece yarısı bir köprübaşında gördüğü kadının aldığını kanıtlar.
“Yirmi yaşlarında hangi yalnız ve mutsuz erkek yıldızlı bir bahar gecesi şehrin sokaklarında yürürken bir köprübaşında gözyaşları döken bir genç kızı hayal etmez! Belki kızın hikâyesiyle, hayalperest gencin hikâyesi arasında pek çok benzerlik vardır.”[3]
İkinci gecede genç, “Ah, kusura bakmayın, o kadar mutluyum ki adınızı sormak aklıma bile gelmedi.” diyerek kadının adının Nastenka olduğunu öğrenir. (sf. 32) Genç, anlaştıkları üzere ilk olarak hayatını anlatmaya başlar. Anlatım şeklini de “…kitaptan okur gibi anlatmaya başladım.” diyerek belirtir. Genç, konuşmanın sonuna yaklaştığında Nastenka şaşkın bir halde, “Bütün bir hayatınızı gerçekten hep böyle mi geçirdiniz?” diye sorar. (sf. 45) Aralarındaki muhabbet artar, ikili birbirlerine sıkı sıkı bağlanma evresine girmektedirler. (Böylesine bir olayın gerçekliği elbette tartışılır, ancak yazar öylesine bir samimiyet takınmıştır ki, her olayı bir nedene bağlayarak okurun kafasındaki şüpheleri sıfıra indirgemiş ve içten içe okurda, ikili arasındaki pozitifliğin artması talebi doğurmuştur.) Genç, Nastenka’ya olan tutkusunu, “Nastenka! Beni kendi kendimle uzun bir süre için barıştırdığınızı biliyor musunuz?”sözleriyle ifade eder. (sf. 45-46) Artık, öykünün başındaki evlerle sohbet eden, anlamsız, amaçsız şekilde saatlerce Petersburg sokaklarında yürüyen genç gitmiştir; yerini âşık ve umutlu bir genç almıştır. (Gencin hayalperestliği, evrendeki her şeyin birbirini sıfıra tamamlamasıyla bir tutulabilir.) “Hayalini kurduğum bir olayı gerçekte yaşamadığıma göre, saçma hayallerin hayalini yaşamak kalıyor geriye!” (sf. 47) diyen genç hakkında, okurun kafasında varlığı kadar parlak olmayan fikirler doğar. Nastenka, “Sizi yirmi yıldır seviyor olsam gene de şu andaki kadar sevemezdim.” (sf. 49) diyen gençten elini vermesini ister ve kendi öyküsüne başlar.
Nastenka’nın öyküsünde, kiracıya olan aşkı anlatılır. Ninesinin kör olması vesilesiyle kiracının fiziksel özelliklerini az da olsa öğreniriz: “Pek öyle genç değil, ama yaşlı da sayılmaz.”, “Evet, nineciğim, yakışıklı…” (sf. 53) Nastenka, kiracıya karşı oldukça çekingendir. “Kiracı kendisinden utandığımı görünce iyi günler dileyip hemen gitti.” (sf. 54) Ninesi, kiracının Nastenka’ya karşı kötü niyetleri olduğundan şüphelenir. (Okur gözünde nine ikiye ayrılır: Birincisi, Nastenka’nın genç ile iki gece önce başlayan ilişkisinden haberdar olmasıyla baskıcı bir tavır sergileyen nine; ikincisi, Nastenka’nın genç ile iki gece önce başlayan ilişkisinden haberdar olmamasıyla yeni bir ilişkinin temellerinin atılacağı sırada baskıcı olan nine.) Nastenka’yı derinden etkileyen, her ay operaya götürmek amacıyla kapısını çalan kiracı bir gün kötü bir haberle kapıyı çalar. “…nineme buradaki işlerini bitirdiğini, bir yıllığına Moskova’ya gideceğini söyledi.” (sf. 59) Bu durum Nastenka ‘ya, bir aşkın tohumlarını yeşerirken koparmak kadar ağır ve zor gelmiştir. Nastenka’ya bir yıl sonra döneceğine dair söz veren kiracının üç gündür Petersburg’da olması ve bir haber dahi vermemesi ağlatmıştır o gece Nastenka’yı. “Bir yıl doldu, kendisi tam üç gündür burada.” (sf. 61)
Üçüncü gece yağmurludur. Nastenka’nın “Ben evlendikten sonra gene dost, kardeşten daha yakın iki dost olacağız. Sizi hemen hemen onun kadar seveceğim…” sözleri gencin içini korkunç bir hüzün kaplamasına sebep olur. (Gencin hayatının bekâsı için, Nastenka’nın ağzından çıkan her sözde medet araması şüphesizdir. Yazar, Nastenka’nın gençten küçük olduğunu söyler başlarda. 27 yaşına gelmiş bir gencin mutluluk tanımını üç geceye sığdırmış olması, onu mutlu eden kadının tek hareketiyle de paramparça edeceğini bu öyküde çok iyi anlarız.) “Elimi niçin bıraktınız? Ne çıkar bundan? Onu birlikte karşılayacağız. Birbirimizi ne kadar sevdiğimizi görmesini istiyorum.” (sf. 70) Beklenen kiracı gelmez, Nastenka’yı çok seven genç bu durumda bile ona teselli verir nitelikte kesin bir sesle “Yarın gelir.” der. (sf. 76) Ayrılırlar, genç eve geldiğinde huzursuz hisseder. (Yazar, başarıya ulaşmış olacak ki, okuru ters köşe yaparak ucu açık şüphelere sürükler: Kiracı gelecek mi? Eğer kiracı gelirse Nastenka kimi seçecek? Genç neden Nastenka’ya kiracı hususunda yardım etti? Böyle bir göğün altında insan nasıl olur da öfke duyar, hırçınlaşabilir?”) Genç, havanın kötülüğünden ötürü yürüyemediğinden yakınır: “Hava bari iyi olsaydı, vaktimi gezmekle geçirir, eve dönmezdim.” (sf. 77) Dördüncü gece, “Tanrım, her şey böyle mi bitecek, sonunda bu mu olacaktı!” sözleriyle başlar. (sf.79) (Yazarın bu cümledeki amacı, okurun daha çok öyküye odaklanmasını sağlamak ve tanrısal bir içgüdüyle “Akıl ile aklı çözmek” ideasını salık vermektir.) Umutları tükenen Nastenka, “Eh, ne yapalım! Yapılacak bir şey yok.” diyerek kendine çareler arar. Gencin ona hâlâ yardım çabaları bitmek bilmez: “Nastenka, yarın sizin adınıza ona gideceğim.” (sf. 81) Nastenka, gencin sözünü keserek buna izin vermez. Genç, Nastenka’ya olan sevgisini, Nastenka’nın bir zamanlar kiracıya olan sevgisiyle bir tutar: “Sizin ona bohçanızla gittiğiniz zamanki gibiyim ben de…” (sf. 83) Nastenka’nın yanakları kızarır ve gençle aralarında ufak çaplı bir tartışma başlar. (Okur bu tartışmada telaşlanabilir, çünkü beklenmedik şeyler olmaktadır. Sırf genç Nastenka’ya olan hislerini açtı diye, Nastenka gençten uzaklaşacak mı?) “Bana acıyorsunuz, Nastenka.”, “Ah, Nastenka, Nastenka!.. Beni ne durumlara soktunuz!..” (sf. 85) Nastenka, kararlı bir şekilde Nastenka’dan kaçmak isteyen genci ısrarla durdurur. “Onu seviyorum, ama geçer bu, geçmesi gerek, geçmemesi olanaksız.” (sf. 86) Aralarında bir şekilde anlaşmaya giderler, genç, Nastenka’nın kiracısı olmayı kabul eder. Genç, umutlu bir şekilde yarının çok güzel olacağından söz eder: “Gökyüzü masmavi, ay pırıl pırıl.” Ancak, işler öyle gelişmez. Karanlıkta önlerinden genç bir adam geçer. Nastenka, “O…” diye fısıldar yalnızca. Biraz sonra da çığlıklarla adamın üstüne atlar. “Ben daha neye uğradığımın farkına varmadan bir de baktım, Nastenka’nın kolları boynumda, beni sıcak, içten bir öpücükle öpüyor.”, “Durduğum yerde, arkalarından bakakaldım. Sonunda ikisi de gözden silindi.” (sf. 92) (Şimdi, gecenin ilk cümlesi daha anlaşılır halde! Genç, büyük umutlarla bağlandığı kadından artık vazgeçmek zorunda. Nastenka! Büyük bir düş kırıklığı, büyük bir hata!)
Sabah, beyaz geceler biter. Gencin, hizmetçisi Matriyona felaket tellalı gibi elinde bir mektupla gelir. “Postacı sana bir mektup getirdi, bey.” (sf. 93) Mektupta, “Ne olur, siz o olsaydınız.” cümlesi genci derinden etkiler. (Bu durumdaki genç için, bu cümle bile bir umut taşır.) Nastenka, evleneceklerinden ve onunla birlikte gence geleceklerinden bahseder. Genç, zor durumdadır. Matriyona’nın umut dolu sesleri duyulur ardından. “Tavandaki örümceklerin hepsini temizledim. Aman bu fırsatı kaçırma, ya evlen, ya da gülüp eğlenmek için arkadaşlarını çağır; bir şeyler yap işte…” (sf.95)
KAYNAKÇA
Fyodor Mihailoviç Dostoyevski, Beyaz Geceler, (çev. Mehmet Özgül), İletişim Yayınları, İstanbul, 2013
Fyodor Mihailoviç Dostoyevski, Beyaz Geceler, Orhan Pamuk önsözü, İletişim Yayınları, İstanbul, 2013
Fyodor Mihailoviç Dostoyevski, Beyaz Geceler, (çev. Ergin Altay), Bilge Kültür Sanat, İstanbul, 2010
[1] Rus roman yazarı. Annesinin ölümünden sonra Petersburg’daki Mühendis Okulu’na girdi. Bu sırada babasını kaybetti. Okulu başarıyla bitirdikten sonra İstihkâm Müdürlüğü’ne girdi. Bir yıl sonra istifa ederek buradan ayrıldı. Ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen Dostoyevski’nin ilk kitabı İnsancıklar, 1846 yılında yayımlandı. Bu eserinin ardından yazdığı kitaplarla beklediği başarıya ulaşamayan Dostoyevski’nin umudu kırıldı ve politikayla ilgilenmeye başladı.
1849 yılında devlet aleyhindeki bir komployo karıştığı iddiası ile tutuklandı. Sekiz ay hapis yatan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu arkadaşı ile affedildi. Cezası dört yıl kürek, altı yıl da adi hapse dönüştürüldü. Cezasını çekmesi için Sibirya’da bulunan Omsk Cezaevi’ne gönderildi. Burada geçirdiği dört yılında ardından er rütbesi ile hizmete verildi. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılında Maria Dmitriyevna Isayeva ile evlendi. Beş yıl boyunca görev yapan Dostoyevski, 1859 yılında özgür bırakıldı ve Petersburg’a yerleşti.
Petersburg’a döndükten sonra Ezilenler (1861) ve Ölüler Evinden Anılar (1862) adlı eserleri yazdı. Sara nöbetleri ve kumar bağımlılığı yüzünden maddi açıdan darlığa düştü. Bu dönemde Yeraltından Notlar (1864), Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1866), Budala (1868), Ebedi Koca (1870) ve Ecinniler (1872) gibi eserleri yazdı. Eşinin ölümünden sonra sekreteri Anna Grigoryevna Snitkina ile evlendi. Yeniden borçlandı. Kızının ölümünün ardından büyük bir sarsıntı geçirdi. Delikanlı (1875), Bir Yazarın Günlüğü (1876) ve Karamazov Kardeşler (1879) adlı eserlerinde yazarlık hayatı boyunca konu edindiği temaları yeniden ele aldı. Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, 1881’de Petersburg’da öldü.
[2] Orhan Pamuk, Beyaz Geceler İletişim Yayınları önsözü
[3] Orhan Pamuk, Beyaz Geceler İletişim Yayınları önsözü