Sonuçta bedenin tekil yalnızlığına enjekte edilmiş silikon, hangi estetik yücenin nesnesidir?
Sanat/söylence ikiliği, sanatın söylenceyi(mitoloji) yansıtma/taşıma ve sanatın içinde yaratılan mitleştirme sonuç süreçleriyle gerçekleşmiştir. Bu bağlamda Karl Marx’ın belirttiği gibi “Mitoloji, antik sanatın çalışma alanı ve atölyesi” olmuş ve tarihin en eski çağlarından bu yana sanatçılar, düş güçleriyle, söylenceleri sanatta yaşatma alanları yaratmışlardır. Sanatçı aynı zamanda söylencelerin yapısı içinde bulunan olay ve olgular örgüsünü estetik kaygılarla birlikte belirlediği bir formülasyon oluşturmuştur. Kuşkusuz sanatçı, yaşadığı çağın estetik kurallarını belirleyen ve onun üzerinde teoriler geliştiren filozofların da etkisi altında kalmıştır. Dolayısıyla sanatçının yaratma alanlarını belirlediği olgular, dönemin estetik düşünce biçimlerine göre değişim göstermiştir.
İlk bakışta John Zerzan’ın ifadesi “İnsanların düşünceli varlıklar olarak, ilk bir milyon yıl boyunca herhangi bir sanat yaratmadığı” gibi anlaşılsa da Platondan beri süregelen estetiksel olgular sanat felsefesini oluşturmuş, sanat yoluyla gösterime giren tüm olay ve kavramlar bu felsefe yoluyla biçimlendirilmiştir denilebilir. Mitolojik olay ve olgular da yaratılma süreçlerinde ve sonrasında, kendi döneminin sanatçısına konu olmuştur. Aslında sanatçısının kendi yaratım alanında olmayan mitolojik konular sanatçısı tarafından estetik bir bilinçle yansıtılmıştır sonuçta. Çünkü mitolojik olayların toplumun ortak bilinciyle oluşturulmuş hali sanatçısının tekil ürünü değildir. Burada mitolojilerde geçen simgesel ve imgesel öğeleri, sanatçı kendi yaratıcı gücüyle tanımlama görevi üstlenmiştir. Dolaysıyla bireyci bir estetik tavır olarak sanat, öznel olarak yansıtılmış nesnel bir gerçekliği ortaya koyar.
Aynı süreçte sanatçı, doğada ve kozmosta aradığı güzelliği, -söylencelerde gördüğü gibi- söylencelerin taşıdığı sembolleri, estetik düşüncesiyle birlikte oluşan bilinçsel kaygılarla yansıtma eğiliminde olmuştur. Sanat ve mitolojinin kozmosun ifade kodları oluşu, estetik düşüncede oluşan duyusal, düşünsel ve simgesel yönelimlerin sonucudur.
Başlangıçta logos/söz anlamına gelen söylencelerde ortaya konan kozmos anlayışı, tarihsel süreç içerisinde aşamalı olarak mitolojik rasyonel anlayışla birlikte felsefî kozmolojilerin örneklerini oluşturmuştur. Homeros ve Hesiodos’la birlikte başlayan söylenceden yazılı kaynaklara dönüşüm bu rasyonel kozmos düşüncesine ilk yaklaşımlardır denilebilir. Yine de bu süreçte Antik Çağ’da felsefe’nin mitolojik düşünceden hiçbir zaman ayrılmadığı görülmektedir. Antik Çağ’ın mitsel kozmolojilerine yansıyan estetik anlayış, objektivist bir görünüşe sahip olmuş, estetik ifade tarzlarının sembolik biçimlerinde doğa bir bütün olarak kavranmıştır. Buradaki ritüelistik yaklaşımlarda, kozmik düzenin taklidini ya da izdüşümünü yaratmak değil, insanın doğanın döngüsüyle arasındaki yaratmak istediği uyum natüralist ve simgesel bir estetik anlayışın açılımıdır.
Orta Çağ’daki yaratılış mitolojileriyle ilgili tinsel değerler yine bu dönemin güzellik anlayışıyla bütünleşmiştir. Antik Yunan döneminin ruhsal güzellik algısı, söylencelerin anlatım tarzlarıyla birlikte sanata yansıtılmıştır. Mitolojik olaylar Rönesans sanatında, düşsel bir kullanımla canlılığını ortaya koymaktadır. Rönesans felsefesinin merkezinde yer alan insan gerçeği bu dönemdeki yönelişleri ağırlıklı olarak plastik estetik ve gerçeklik algısına dayalı insan figürü üzerinde yoğunlaştırmıştır. Bu sürecin, Antik Dönem sanatının önemseyen tavrı, estetik değerler içeren figürler olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle insanın resminde yansıtmak istediği fizik ve ruhsal güzellik algısı bu figürlerde sembolize edilmiştir. Buradaki mutlak güzellik algısı, doğal güzelden farklı algılanmış, insan bedeninin güzelliği estetik yüce duygusuyla örtüştürülmüştür Aphrodite heykellerinde olduğu gibi. Bunu Sandro Botticelli‘nin Venüs’ündeki lirizm, melankoli ve hüznün en derin yansımalarında görmek olasıdır. Sanatçının sezgisel ve düşsel dünyasının başka bedende yarattığı estetik kaygı, Jacgues Lacan’ın “bir imleyenin kendisiyle aynı paradigmatik düzeyde başka imleyenle temsil edilmesi” olarak dile getirilmiştir.
Rönesans resim sanatındaki güzelliğin belirlenim yasaları içerisindeki yüce duygusu, sonuçta bu dönemin önemli estetik fenomenlerinden birini oluşturmaktadır. Bu dönemde mitolojik konulara duyulan ilginin yanı sıra Rönesans’la belirlenen tüm güzellik semptomlarıyla, dönemin tradisyonel toplum anlayışının da estetik beğeni noktaları yaratılmıştır. Rönesans’tan günümüze kadar olan süreçte sanatla mitolojinin karşılıklı etkileşimleri devam etmektedir.
Ancak Post-modern sanat estetiği, sanatçının kendi bilinç gerçekliğinin belirleyicisinde tekil oluşu, mitolojik güzellik anlayışının toplumsal ortak bilinç estetiğiyle ayrışmaktadır. Günümüz modern dünyasında arkaik davranışın kalıntısı olmayan mitsel düşünce, sanatın da düşünce kaynaklarından olan güzeli aramayla aynı amacı gütmektedirler. Sonuçta bedenin tekil yalnızlığına enjekte edilmiş silikon, hangi estetik yücenin nesnesidir?
Ernst Fuchs’un dediği gibi “Sanki ölümü yenme çabası içindeymişçesine sonsuz güzelliği arıyorum. İstidadımın kölesiyim”