Dün, maalesef sevgili dostum, sanatçı Haluk Akakçe’yi toprağa verdik. Sanat yaşamının en verimli döneminde, 53 yaşında kanserin tetiklediği komplikasyonlar nedeniyle aramızdan ayrıldı. Yurt içinde ve dışında etkin ses getiren önemli sergiler açtı. İlginç kişiliği, tavırları, kıyafetleri, röportajları ile büyük ilgi çekti.
Haluk benim için ayrıca özel bir dosttu. 1993’te Bilkent Üniversitesi’nde öğrencim oldu, ele avuca sığmaz bir gençti. Muziplikleri, esprileri, yaratıcı hamleleri, ilginç yorumları ve kişiliğiyle sınıfın en dikkat çeken ismiydi! Öğrencilere zor aşıladığım “Kurallar yıkılmak için konur” söylemini hızla kavrayan ve bağımsızlığını ilan eden bir sanatçı adayıydı o zamanlar. On gün önce hazırladığım büyük bir sergi için kendisini aradığımda her zamanki güzel kalbi ile beni karşıladı ve bir randevu yapmaya karar verdik… Maalesef aynı akşam hastaneye girmesi gerekti ve bunu gerçekleştiremedik.
Sanatçıların neden son nefeslerini vermeleri gerekir, toplumun onların yarattığı boşluğu algılayabilmesi için mi? Her geçen gün bunun daha çok farkına varıyorum. Bu gerçekten bir burjua hastalığı, başka söyleyecek laf bulamıyorum. Sevgili Haluk’u çok özleyeceğiz. Arkasında evrensel değerde işler bırakmış olması tesellimiz…