1960’ların sonlarında, ben ortaokuldayken Fitaş Pasajı’nda Mudo diye bir mağaza açılmıştı. Arada gidip güzel birkaç pantolon veya kazak alırdık. Mustafa Taviloğlu çoğu zaman ya da arada o mağazada görünür, müşterileriyle bizzat ilgilenirdi. Belki ne kendisi ne de çevresi, bu genç insanın aradan yarım asırdan daha fazla geçtikten sonra kendi büyüttüğü ve dev bir isim haline getirdiği Mudo’dan daha çok resim koleksiyonuyla anılacağını ve bu şekilde arkasında büyük bir isim bırakacağını bilemezdi. Bu haftadan itibaren, Mustafa Taviloğlu’nun 903 sanatçıdan koleksiyonuna aldığı 2 bin 412 eseri içeren ve yedi ayrı noktada başlamış olan bu koleksiyon sergisini 15 Aralık’a kadar keyifle gezebilirsiniz.
Gerçek resim koleksiyonları sanıldığı gibi her zaman büyük kapitalin kolaylıkla ve müsrifçe yaptığı harcamalardan oluşmaz. Yıllara yayılan tanışıklıklar, dostluklar, tereddütler pazarlıklar, gelişen zevkler tartışmalar, kötü etkilenmeler, iyi etkilenmeler, zaman kayıpları, umutlar, insani duygular, dramlar, anekdotlar, mizahlar, her türlü yaşanmışlıklardan oluşur bu uzun yol… Mudo, 40 yıldır çok yakın dostum, arada Fenerbahçelilik de var… Hani şu yukarıda bahsettiğim insanları delirten virüs nedeniyle, araya o takımdaşlık akrabalığı, sanat akrabalığıyla da karışarak girdiği zaman birbirimizin yalnız dostu değil sırdaşı da olabiliyoruz.
Size doğruyu söyleyeyim, onun adına çok mutluyum. Mesela bu koleksiyona başlayıp daha yolun başlarındayken pes edebilirdi. “Evlerimde ve işyerlerimde hiç boş duvar kalmadı, asacak yer yok, artık resim alamam” diyebilirdi. Bu işlerden bıkabilirdi. Ailesi yakın çevresi artık işi tadında bırakıp vazgeçmesini önerir, o da kendisini bu söyleme kaptırabilirdi. Taviloğlu’nun gözü yorulabilirdi, tutkusu enlem-boylam değiştirebilirdi. Ticari ve mali hayatın kaprisleri bu koleksiyonu bir zelzeleye uğratabilir, bazı bölümlerini elden çıkarmaya mecbur kalabilirdi. Ama bunların hiçbiri Allah’a şükür olmadı. Mustafa Taviloğlu inatla, ısrarla, inançla sebat ederek engebeli arazide bu yolda devam etti. Kendisinden çok daha varlıklı kurumların, bankaların, bireysel veya aile servetlerin başaramadığı bir noktaya çekti işi. Çok işadamı dostu da oldu, arada siyasetçiler de oldu ama Taviloğlu en çok ressamların yanında kendisini suda balık gibi hissetti.
Evet, çok mutluyum ki sevgili Mudo, koleksiyonunun tamamına erdiğini, bu toplumu etkilediğini, arkasında mükemmel ve asırlar boyu hatırlanacak bir sanatsever işadamı örneği bıraktığını, bizzat kendi döneminde yaşayabildi. Bu, sevenleri adına büyük bir mutluluk! Tabii ki kendisi adına bu sergiyi paha biçilmez bir muhteşem final sanıyor ama 100. yaşını daha büyük bir sergiyle kutlayacağımızı henüz bilmiyor, sakın kendisine de fısıldamayın!
Aslında bunu herkes yaşayamaz. Belki aklınıza Ercan Güven örneği geliyor gene ama ben aynı zamanda rahmetli babamı düşünüyorum. Mesela kendisi yıllarca notlarını aldığı, parlamento arşivinde uğraştığı süreçlerin ardından yazmaya başladığı otobiyografisinin bittiğini göremeden aramızdan ayrıldı. Benim onun adına çalışıp bu kitapları bitirebileceğime emin olduğunu yazıp bırakmıştı, daha önce görmediğim önsözünde. O kitapların ilkini Alptekin Gündüz bitirdi, ikincisini ise 27 Mayıs’a kadar olan gençlik siyasi dönemini ben hazırladım… Şimdi üçüncüsü üstünde çalışıyorum Piramid Yayıncılık ekibiyle, konusu ortanın solun doğumu ve 1960’lar parlamentosu.
Evrenin kaideleri ve ölüm, insanlarla alay ediyor. Kimi projelerinin karşılığını bu dünyada bulabiliyor kimi ise birçok şeyi bırakıp bilinmeyene göç ediyor. Bizler göç ettiğimizde köprünün hangi tarafında olacağız, arkamızda ne kadar atılmamış düğüm, yazılmamış kitap, bitirilmemiş resim kalacak, bilmiyoruz…