Işıl Savaşer, Jean Baudrillard ve Çağdaş Sanat

Share Button

Postmodern eleştiriler, estetik teori alanında, modernist sanat biçimleri ve pratiklerinden kopuş sergileyen edebiyat, mimari, resim ve heykel gibi alanlarda ortaya çıkan yeni üretimler üzerine sorunsallaştırma ile başlamıştır.

Sanatta postmodernizm, modernizmin tersine, serbestlik, ilgisizlik, şakacılık gibi özellikler ile tanımlanmaktadır. Modernist sanatın ince işçiliğinin ve estetik talepkarlığının tersine, “popüler kültür” ve “yüksek kültür” ayrımını bulanıklaştıran, sanatın alanını görsel tasarıma doğru genişleten ve en önemlisi estetik ölçütleri değersizleştiren tüketim kültürü ile birlikte bir mecrada seyretmektedir, Modernizmin akademik ciddiyetinin yerine postmodernizm, pastiş, ironi ve tecimsellik getirmiştir. Modernist sanatın önemli bir bölümü geleceğe, yeniliğe yönelimli olmuştur. Postmodernist sanat ise, sanat tarihinden seçilmiş tarzların, çeşitlerin, biçimlerin eklektik karışımlarından oluşan yorumlarını her yineleme ortaya çıkan farklar olarak sunmakta, eskiye olan hayranlığı yenilikler karşısında bir araya getirmektedir. Postmodernizm, hayatı dönüştürmek yerine, üslup çokluğu içerisinde hayattan bir oyun gibi zevk almayı tavsiye etmektedir. Günümüzde çoğu çağdaş sanat sergileri ve müzeler postmodern durumu özetleyen bir deyim olan “ne olsa gider” tarzında bir yaklaşım sergilemektedirler.

Enstalasyonlar, video görüntüleri, hazır nesneler, performanslar anlamdan yoksun ve herhangi bir estetik ölçüte uymayan bir durum göstermektedir. Bu durum, çağdaş sanatın estetik bağlamından tamamen koptuğunu göstermekte, sergilenen eserlerin pek çoğu plastik haz vermekten uzak görünmektedir. Eserler, kavramların etrafında izleyiciyi kavramları farklı açılardan düşünmeye davet etmektedir. Çağdaş sanat yapıtlarının kalıcılık gibi bir iddiası olmamakla birlikte, yapıtlarda yüceltilen anlayış, gelip geçicilik ve tüketicilik olmaktadır.

Çağdaş sanatın bu durumu, uzun süredir Jean Baudrillard, Jean Clair ve Donald Kuspit gibi eleştirmenlerce eleştirilmektedir. Bu eleştiriler, sanat çevreleri tarafından genel olarak çözümleme düzeyinde olumlanırken, öngörü düzeyinde ise yadsınmaktadır. Eleştirmenler sanattaki bu değişimi, sanatın geleceği ile ilgili kötümser bir sürecin başlangıcı olarak görmüşlerdir. Çağdaş sanat ortamının taklit ve birbirinin tekrarı üretimlerden oluşan bu ruh halinin kaçınılmaz olduğunu ifade etmişlerdir.Baudrillard (1929-2007), bu durumu şöyle dile getirmiştir:  “görülecek hiçbir şeyin olmadığı bir görüntü bolluğu üretenlerdeniz” (Baudrillard, 1995 :20). Bu görüntü bolluğunun içerisinde hissedilen şey, her birinin altında bir şeylerin yok olduğu durumudur. Gerçekten de Baudrillard ‘ın çağdaş sanat üzerine yapmış olduğu eleştiriler her ne kadar katı olsa da, durum tespiti olarak yaşananlara işaret etmektedir.  Baudrillard ın teorisi üretim ve sanayi toplumunun zemin teşkil ettiği modernliğin sona ermesi ve “simülasyonlar”, “aşırı gerçekçilik”  içe dönük çöküş ve yeni teknoloji, kültür ve toplum biçimleri tarafından karakterize olan postmodern durum ile ilişkilidir. Modernlik, metalaşmanın infilak edip dağılması, teknoloji, mekanikleşme ve piyasa ile nitelenirken; postmodernizm, tüm alanların, sınırların, yüksek ve aşağı kültür, görünüş ve gerçeklik arasındaki ayrımların ve geleneksel felsefe ile toplumsal teorinin barındırdığı tüm ikili karşıtlıkların bir infilak ile içe dönük çöküş senaryoları ile tanınmaktadır. Bu Baudrillard’a göre, önceki  toplumsal teorilerin tüm çözümlemelerinin amaçlılıklarının geçersizliğine işaret etmektedir. Hakikatin, tarihin, anlamın, toplumsalın ve sanatın sonu olarak ifade etmiştir.

Baudrillard’a göre, modern sanayi toplumunun anahtarı üretim iken, postmodern toplumda hakikati önceleyen modeller, simülasyonlar, toplumsal düzene egemen olmaya ve toplumu “aşırı gerçeklik” olarak oluşturmaya başlamıştır.  Baudrillard simülasyon toplumuyla sonuçlanan çeşitli simükra, (görüntü, kopya, suret) düzenlerinin günümüz toplumundaki  egemenliklerine özgü yeni türden bir aşırı gerçek toplumsal düzen üretme sistemlerinin de çözümlemelerini yapmıştır.  Baudrillard, simülakrların toplumsal hayat üzerinde nasıl egemenlik kurduklarına ilişkin teorisini de hem sosyolojik, hem de tarihsel olarak incelemiştir. Baudrillard’a göre simülasyon, herhangi bir gerçeklikten yoksun şekilde üretilen ve yapay bir gerçeklik ortaya koyan gerçekliğin oluşturulmasını ifade etmektedir. Simülasyon, gerçekten ve fiili olarak var olmayan bir şeyi tüm bileşenleri ile gerçekmiş ve fiilen varmış gibi gösterme durumudur. Simülasyon kuramının Batı toplumuna bir başkaldırı amacı bulunmakta, öncelikli olarak kapitalizme bağlı ekonomiyi hedef almaktadır. Felsefede ise Baudrillard’a göre, gerçeği, orijinali, ilk örneği olmayan, kendisi zaten kopya olan bir nesnenin kopyasını anlatan bir terimdir. Baudrillard, gerçekliğin yok oluşunu bildirmiştir. Hakikati Orta Çağ’da, gerçekliği ise 20. yüzyıla doğru yavaş yavaş kaybettiğimizi ifade etmiştir.  Simülasyon teorisi ile küresel bir sistem analizi sunan Baudrillard, bu kuramı sanatsal düzlemde de tartışmıştır. Baudrillard’a göre, günümüz dünyasının gerçekliği kalmamış, her şey simülasyon ve onun nesnesi olarak artan simulakrlardan oluşmuştur.  Yaşadığımız Çağı, bütün değerlerin değersizleştiği bir evre olarak ifade etmiştir. Baudrillard, değerin genel metastazından söz ederken, sanatın günümüzde her yerde çoğaldığını, ancak bu sürecin sanatın ruhunu yok ettiğini, yargı, kural ve zevk ölçütünden yoksun olduğunu vurgulamıştır.

Baudrillard ın  simülasyon teorisinde devreye koyduğu önemli kavramlardan biri de, “gerçeklik ilkesi” olmuştur. Gerçekliğin kendisini metafizik, yani zihinsel- düşünsel bir süreç olarak algılamıştır. Baudrillard, bir köken ya da bir gerçeklikten yoksun gerçeğin, modeller vasıtasıyla tüketilmesini, hiper- gerçeklik ya da simülasyon olarak tanımlamaktadır. Baudrillard’a göre, modern toplumlar başlangıçta teknolojiyi kolektif bir ekonomik gelişme olarak görmüşler, dolayısıyla insani değerlerin gelişimine katkıda bulunabileceğini düşünmüşlerdir. Ancak geçen zaman içerisinde teknoloji, kendisine atfedilen bu özelliklerden uzaklaşarak tamamen tüketim düzenine hizmet eden bir olguya benzemeye başlamıştır. Baudrillard, postmodern toplumların salt yeniden üretim toplumu olduğunu ve postmodern dünyanın anlamdan yoksun olduğunu vurgulamıştır:

“Çağdaş sanatın tüm sarsıntılı deviniminin ardında bir tür durgunluk, artık kendini aşamayan ve giderek daha fazla tekrarlayarak kendi üstüne kapanan bir şey var. Bir yanda güncel sanat biçimlerinde bir birikme ve diğer yanda hızla çoğalma, vahşi bir abartı geçmiş biçimler üzerine sayısız çeşitlenme var, tüm bunlar mantıklıdır. Nerede birikme (statis) varsa orada metastaz (metastatis) vardır”. (Baudrillard, 1995:20)

Baudrillard’a göre, her şey estetik hale gelmiş, her çeşit etkinlik kültür olarak görülen şeyin içerisinde estetik değer kazanmıştır. Her şeyi istila eden şeyin reklam ve medyatik göstergeleşme olduğunu ifade etmiştir. Ona göre her şey estetik olduğu zaman, artık güzel – çirkin olan değerler kalmamakta ve sanat da yok olabilmektedir. Baudrillard, Batı’nın yaptığı önemli işin, dünyanın estetikleştirilmesi, görüntüye dönüştürülmesi ve göstergebilimsel olarak düzenlenmesi olduğunu, her şeyin medya görüntüleri aracılığıyla bir gösterge endüstrisine dönüştüğünü vurgulamıştır.

Baudrillard, değerin çözülmeye uğrayarak, çoğalarak kaybına gönderme yapmıştır. Sanat tarihi incelendiğinde sıralanabilecek tüm akımlar, sanatçıların var olan durumu yadsımaları sonucunda eskiye karşı yeni şeyler yaratma duyarlılığı ile yapıtlarını üretmeleri sayesinde ortaya çıkmıştır. Ancak Baudrillard, günümüzdeki tüm sanatsal akım ve hareketlerin birbirlerinden tam bir farksızlık içinde bir arada bulunduklarını düşünmüştür Sanat düzleminde bu tür bir işleyişle ortaya çıkan eklektik yapı, değersizleşmeyi de getirmiştir. Sanat artık modernist sanatçıların savunmuş oldukları gibi estetik deneyimin ayrıcalıklı alanı olmamakla beraber, eleştirel düşünce özgürlüğünün zor kazanılmış alanı da değildir. Sanatta postmodern durum, yaratıcılığın tükendiğini, eleştirel bilincin terk edildiğini göstermektedir. Güncel sanat, kitsch bir tarz ile uzak- yakın geçmişin tüm biçimlerini ve yapıtlarını yeniden kendine mal etmektedir. Dolayısıyla sanatın yaşamını, ancak tarihin ve kalıntılarının yeniden kullanılması ile devam ettirmeye çalıştığını göstermektedir. Bu bağlamda endüstriyel bir faaliyet olarak sanat, yok olmaya doğru yol almaktadır.  Adorno’nun da belirttiği gibi, her türlü sanatsal etkinlik popülerleştikçe, sanatsal özelliğini yitirmektedir.

Sanat piyasaları, sanat eserlerinin gösterge değeri  kazandığı yerlerdir. Baudrillard, “gösteriş değeri“ olarak ifade etmektedir. Sanat eseri, müzayede evleri, galeriler gibi ortamlarda alım gücünün göstergesi haline gelmektedir. Ona göre sanat artık birey için değil, kitleler için üretilen imgeler piyasasındaki endüstriyel bir ürün haline dönüşmüştür. Sanatsal üretim tamamen teknolojiye dayalı hale gelmiştir. Sanatın postmodern durumunda toplumsal eleştirinin, teorinin, bilinç dışının yerini teknoloji almıştır. Sanatın postmodern durumuyla ilgili en önemli şey, bilinç dışı kültürün sona ermiş olduğunun görülmesidir. Modern sanat, insanların içselliklerine yönelmiş, bunun sonucunda bilinç dışının fark edilmesini sağlamıştır. Baudelaire, bilinç dışının “rüyaların dili”ni konuştuğunu ve en kötü şey olan sıradanlığa da düşman olduğunu ifade etmiştir.Bilinç dışı “yaratıcı “olan şey olup, sürrealizmin ele aldığı nokta bu olmuştur. Bilinç dışı, her zaman sanatsal yaratıcılığın kaynağı olmuştur. Çağdaş sanatın tam olarak nerede başladığına dair bir tarih verilemediği gibi, bazı başlangıç noktaları sunulmaktadır.  Post kolonyalizmin başlangıç tarihi olan 1945, ABD’de ilk Pop Sanat Sergisinin açıldığı 1962, Minimalizm 1966 ve 1969’da çok sayıda kavramsal sanatçıyı buluşturan Kunsthalle Bern’de açılan sergi, çağdaş sanatın başlaması için zemin hazırlamıştır.

Minimalizm, Pop Art ve kavramsal sanat, o zamandan günümüze sanat üretimlerinin büyük bir bölümünü tanımlamaktadır. 1960’lı yılların sonu ile 1970’li yılların başlarını kapsayan dönemin çağdaş sanat ve piyasasının gelişme göstererek küresel bir fenomen haline gelmeye başladığı dönem olduğu söylenilmektedir.

Çağdaş sanatta farklı disiplinlerin iç içe geçtiği görülmektedir. Farklı tekniklerin ve yöntemlerin kullanıldığı gündelik, toplumsal, siyasal, cinsiyet, ekonomik ve kimliklerin de sanatsal platformda güçlü olan sanatın, anlaşılabilmesi için çözümlemelere gereksinim duymaktadır. Modernist sanat geniş bir kültürde yaygın olan etik, ahlaki ve estetik kodları dışladığı ölçüde modern kabul edilmiştir. Postmodern sanatta, sanatçı ve izleyicilerin sürekli ve karşılıklı olarak ilgi konularını benimsemeye ve istekli olmaya teşvik edilmeleri önem taşımaktadır. Postmodern sanat, temelinde indirgeyici ya da dışlayıcı değil, sentetiktir. Nesne ötesindeki deneyimleri bilgileri ve tüm koşulları özgür bir şekilde kendisine katabilmektedir. Postmodern nesne  tek bir deneyim yerine, sayısız yaklaşımlara ve çeşitli tepkilere de tolerans gösteren bir durumu hedeflemektedir.  Çağdaş sanatla postmodern eğilim olarak gelişen sentetik durum, sanatın bütün geçmiş varsayımlarını kendine öncü bellemektedir. Çağdaş sanatçının doğadan birebir alıntı yapmak yerine bir yapıtı kullanmayı tercih etmesi önem taşımaktadır. Dolayısıyla, çağdaş sanatçının sanat üretiminde öykünmeyi, taklidi, alıntı yapmayı bir araç olarak kullanması ve tercih etmesi bilinçli bir tavrı işaret etmektedir.  

Günümüzde çağdaş teknolojilerinin aracılığıyla kopyalamak, alıntılamak, tekrarlamak oldukça kolay hale gelmiştir. Bu şekilde imgesel kullanımının özellikle mekanik ve dijital yolla çoğaltılması, alıntılama ve kopyalama mantığını eski anlamından farklılaştırmıştır. Baudrillard’a göre, bu birikme ve çoğalma içerikten ve estetikten yoksun olup, göstergelerin aşırılığı ve imajlarla simülasyonların yeniden üretilmesi, anlamın yitirilmesine yol açmaktadır  Sanat gerçekliği taklit etmekle kalmamış, geleceğin gerçekliklerini üretmiştir, bu bağlamda ortaya çıkan yeni temsil, yoruma ve çözümlemelere dayalı olacaktır.

KAYNAKÇA

Baudrillard, J, Kötülüğün Şeffaflığı Aşırı Fenomenler Üzerine Bir Deneme, Çev. Işık Ergüden, Ayrıntı Yayınları İstanbul, 1995

Su, S, Çağdaş Sanatın Felsefi Söylemi, Profil Yayınları, İstanbul, 2014

Stallabrass, J, Çağdaş Sanat, Çev. Esin Soğancılar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2021

Dewey, J, Deneyim Olarak Sanat, Çev. Nur Küçük, Vakıfbank Kültür Yayınları, İstanbul, 2021

Girgin, F, Çağdaş Sanat ve Yeniden Üretim, Hayalperest Yayınevi, İstanbul, 2018

Godfrey, T, Çağdaş Sanatın Öyküsü, Çev. Ebru Berrin Alpay, Hayalperest Yayınları, İstanbul, 2023

Zeytinoğlu, E, Sanatın Suç Ortaklıkları, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2003

Alioğlu, N, Bayrak, B, Çağdaş Sanatta Anlam Sorunu Üzerine Bir dDeneme, Literatür Yayınları, İstanbul  2019

Share Button

Yorumlar kapatıldı.