Metin Özgör’ün uzun soluklu üretim sürecini belirleyen, sanatçının temel meselesine dönüşen sınır kavramı, yaratı yolculuğunda sınırlarını genişleterek kavramsal sınırlara dönüştü.
Sanatçının Cihangir Little Art Galeri’de açtığı Küratörlüğünü M. Wenda Koyuncu’nun yaptığı “Sınırlar, Yasalar, Kavramlar” sergisi ise problematiğinin giderek büyümesini, sınırların sınırlarını genişletmesini anlatan bir döküm niteliğinde.
Sergiye dair bir döküm yapmadan önce salt sınır kelimesinin çağrışımlarının zihnimizde nelere tekabül ettiğinin sormak gerek. Sınır, sınır çizmek, sınırlamak, sınırlandırmak, sınırlara hapsetmek, sınırları aşmak ya da belirlemek, mahremiyeti korumak, kısıtlamak, prototipleştirmek, iradesini ele geçirmek, özgürleşmek…
Metin Özgör
Sergi tarihinden beş yıl önce yaşamın rastlantısallığı ve bilinemezliği ile başlıyor Özgör çözümlemeye. Yumurta, sperm imgeleri, bir “olma” olasılığının göstergeleri olarak çıkıyor karşımıza. Kültürün öncesi, bilincin safdışı, hiçlik, yaşamın bedenden bedene akışı, akışkanlığı…
Sonra tüm tanımsızlığına karşın tanımlarla kalıplara taşınan yaşamda sınır çizgileri karşılıyor bizi. Yüzeylerdeki geometrik çözümlemenin anlatıda karşılığı yok. Doğal olmayan sınırların bir karşılığının olmadığı gibi. Bu yapıtlar sadece çizgilerle, renkle, gölgeyle, iç içe geçip çözülmelerle vurgulanıyor. Sınır, geometrinin sert geçişinde belirip renklerin düzeninde bozuluyor. Çizginin net bir kavrayışa, bir labirente, bir helezona, dipsiz bir kuyuya dönüşebileceğini gösteriyor. Karşıtlıkların, çelişkilerin, başka olasılıkların anımsatıldığı bir alan bu. Saf oluş halinden bilincin koşullanmasına, koşullanmış zihnin ve kültürün yaratılarına gidiş. Başka bir deyişle sınırların belirdiği, farkına varıldığı, yasaya tabi olunan büyüme hali.
Büyümeyi, yasaya tabi olmayı, kuşatılmışlığın farkına varmayı, aynı zamanda çözülmeye dair ipuçlarının da ortaya çıkışını kronolojik bir döküm içinde bir zincir imgesi üzerinden okumak çok da aykırı olmasa gerek. “Kavramsal Sınırlar (Zincir) (2024) çalışması imgenin ilk yarattığı algının tersine çözülüşün kilit noktası. Gevşek bağlarla ilerleyen bu zincir halkaları yüzeydeki geometrik çözümlemenin dönüşümünün de habercisi. Nitekim onun bir adım sonrası sınırların ve yasaların tahakkümündeki insanın (figürün) prototip olarak belirişi.
Metin Özgör
Giyimin politik okumasına doğru gidecek bedenle başlayan insanın sınırının statünün göstergesi olan tanımlar ve yasalarla çerçevelenmesi. Özgör’ün grafik diline yaklaşan beden tasarımları kavramı nasıl ele aldığının da göstergesi. Sınırlayıcının, yasa koyucunun bizzat kendi sınırları ve yasaları içinde yitişi olarak da yorumlayabiliriz bunu. Çünkü figürler, tanımlanabildikleri ölçüde belirsiz. Bir özneye işaret etmeyen, herhangi bir imgenin yerlerini alabilecekleri işaretler.
Sergideki büst çalışması ise sanatçının sorgulamalarının sonuçlarından biri olsa gerek. Zihnimizin yarattığı kavram kargaşasının bir bedende griftleşmesinin ifadesi bu yapıt. Dünyanın üzerinde, sınırların içinde, yasaların altında sıradan, renksiz, kimliksiz devinen bedenlerimizin derinlerinde, bedene hapsolmuş, karmaşaya düşmüş; dehşet, kırılganlık, sorgulama arasında sınırları aşmak için pusuya yatmış zihnin vücuda gelmiş hali.
Metin Özgör, “Sınırlar, Yasalar, Kavramlar” sergisinde ortaya koyduğu kavramı eleştirel bir dille çoğaltıyor. Sınırın bir ihlal hattı olduğunu gösterirken kavram üzerinden yaratı sınırlarının nasıl geliştirilip aşılabileceğini aktarıyor. İzleyiciye görsel dilin olasılıklarını hatırlattığı kadar düşünün, düşünmenin sınırsızlığına dair olasılıkların da altını çiziyor.
Metin Özgör