Lütfiye Bozdağ: Bir sanatçı: Bir Eser, Oğuz Haşlakoğlu: Çile (Passion)

Share Button

Oğuz Haşlakoğlu, Çile (Passion), (2017), 85 x 110 cm, T.ü.y.b.

İsa diyor ki, “ben gökyüzünün kralıyım”. Romalılar “madem kralsın senin tacını takalım” diyorlar dikenli tacı İsa’nın başına takıyorlar. Hristiyan ikonografisinde Çile (Passion) teması hem fiziksel hem de ruhsal acıyı sembolize eden güçlü bir metafordur. Bu olay, Yeni Ahit’te özellikle Matta (27:27–31), Markos (15:16–20), Luka (23:11) ve Yuhanna (19:1–3) bölümlerinde geçer. İsa’nın dikenli taç giymesi, Roma askerlerinin O’nu alaya alarak “Yahudilerin Kralı” ilan etmesiyle başlar. Bu alay ve işkence, İsa’nın alçakgönüllülüğünü ve çarmıh yolundaki fedakârlığını derinleştirir. Romalı askerler, İsa’yı halkın gözünde küçük düşürmek ve O’nun Mesihlik iddialarını alaya almak için bir taç, bir asa ve bir pelerinle süslerler. Dikenli taç, bu alayın bir parçasıdır ve aynı zamanda İsa’nın krallığını acı ve fedakârlık üzerinden sembolleştirir. Taç dünyevi güç ve zenginlik ile manevi liderlik arasındaki zıtlığı vurgular. İsa’nın, “Gökyüzü Krallığı”nın kralı olduğunu ifade etmesi, bu taç ile Romalı askerler tarafından bir ironiye dönüştürülür, ancak bu ironi aynı zamanda onun gerçek rolünün yüceltilmesine de vesile olur. Sanatta, dikenli taç sahnesi genellikle Çile Yolu (Via Dolorosa) veya İsa’nın Çarmıha Gerilmesi anlatılarına dâhil edilir.

Sanat tarihi boyunca bu temayı ele alan yapıtlarda, İsa’nın çarmıha gerilmeden önce çektiği acının ve fedakârlığın sembolü olarak yer alan dikenli taç, bu bağlamda yalnızca dini bir sembol değil, insanlığa ait acıların bir metaforu olarak kabul edilir. “Passion Squared-2009” adlı yapıtta Haşlakoğlu, bu sembolü alışılagelmiş kutsal bağlamından çıkarıp geometrik soyut bir forma yerleştirerek, geleneksel ile çağdaş arasında köprü kuruyor. Kare çerçevenin minimalist bir öge olarak mekanik geometrik yapısına karşın etrafındaki tellerin kıvrımlı, organik hatları bir kontrast oluşturuyor, bu kontrastlık hem görsel hem de kavramsal anlamda bir gerilim yaratıyor. İzleyici, bu gerilim içinde geleneksel ile modern, somut ile soyut arasında bir denge aramaya davet ediliyor. Haşlakoğlu’nun yapıtı, tarihsel ikonografik bir mirası çağdaş sanat anlayışıyla buluştururken, izleyiciyi klasik anlatılardan modern soyut yorumlara yöneltiyor. Dini sembollerle kurulan bağlar korunurken, modern sanatın ifade araçlarıyla anlamı çoğaltılıyor. Böylece yapıt, bireysel bir acıdan kolektif bir evrenselliğe uzanan insanlığa ait bir hikâyeye dönüşüyor.

Yapıtta kullanılan renk paleti, resme dramatik bir derinlik sağlıyor. Koyu renklerin ve siyahın kasveti içinde aşağı doğru süzülen yoğun kırmızı, yalnızca kanı değil, aynı zamanda çileyi, acıyı ve tinsel bir yarayı sembolize ediyor. Renk seçimi, yapıtın sembolik etkisini güçlendirirken izleyicinin yapıta duyusal ve psikolojik katılımını artırıyor. Sanatçı, dini bir sembolü soyut geometrik bir dilde yeniden yorumlayarak kutsal ve tarihsel olanı modern bir bağlama taşıyor. Bu yaklaşım, geçmişin anlamlarını silmeden, onları çağdaş bir perspektiften yeniden değerlendirmeye olanak sağlıyor. Kare, sembolik bir çerçeve olarak, düzenin ve modern sanatın akılcı estetiğini temsil ederken, etrafındaki dikenli tel, acının ve fedakârlığın zamansız bir metaforu hâline geliyor. Sanatçı, İsa’nın dikenli tacını, geleneksel Hristiyan ikonografisinin tarihsel yükünden sıyırarak modern ve soyut anlatının diliyle çağdaş sanatın kavramsal alanına taşıyor.

Share Button

Yorumlar kapatıldı.