
Sanat yolculuğunda adım adım üzerine koyarak kendi üslubunu oluşturmuş yaratıcı, usta bir sanatçının üretimini merkezimize alıp inceliyorsak, bu süreçte sanatının farklı evrelerine ışık tutacak plastik ifade dilini şekillendiren tavrının izini sürmek için bu yaratıcı tavrın temellerinin atıldığı zamansal sürece odaklanmak, bizim için çıkış noktası olması bakımından etkili olacaktır. Yaratım süreci içinde üslup çeşitli aşamalardan geçip gelişse de, bu gelişimin temelinde olan ve bu uzun üretim süreci boyunca değişmeyen ve sarsılmayan bu tavır, temellerini bu yolculuğun daha ilk adımlarında gösterir.
Aysu Koçak resmine yön veren bu güçlü tavır, resmin temel değerlerine ve estetiğe olan sarsılmaz bağlılıktır. Nitelikli resme ve “estetik değerlere” olan bu aidiyet, üretiminin tüm aşamalarında güçlü bir biçimde karşımıza çıkar. Bu tavrın zaman içinde içselleştirilişi, Aysu Koçak resminin kendi çizgisindeki gelişiminin her aşamasına anlam verir.

Aysu Koçak, resim sanatıyla çok küçük yaşlarında tanıştı. Evlerinde çeşitli sanat kitapları vardı. Bu kitaplarda basılı olan İtalyan Rönesans ustalarının başyapıtlarının görsellerini uzun uzun izleyip hayaller kurmaktaydı. Daha o yaşlarda resim sanatının renkli, gizemli ve hayranlık uyandıran dünyası onu kendine çekerek derin bir etki uyandırmıştı. Başyapıtlara saf ancak bir o kadar da büyük bir dikkatle odaklanırdı ki, birçok insanın fark edemeyeceği ayrıntıları fark eder ve merakla sorgulardı. Bu saf merakı ve görsel olarak beslenişi, uzun sanat yolculuğundaki tavrın temelini oluşturan ilk adımlar olmuştu. Küçük yaşlardaki bu ilgisinin ve yeteneğinin ailesinin ve yakın çevresinin dikkatini çekmemesi mümkün değildi. Lise yıllarında felsefe ve sanat tarihi derslerini dikkatle takip etmekte ve araştırmalarıyla bilgi birikimini geliştirmekteydi. Resim yeteneği yanında müzik alanında da beğenisini geliştirmesi, edebiyat sevgisi ve farklı el becerileri de onun günümüzdeki çok yönlü bakış açısının ipuçlarını vermektedir bizlere.

Güzel Sanalar Akademisi’ndeki öğrencilik yıllarında Çağdaş Türk Resmi içindeki toplumsal gerçekçi eğilimin yol açıcı usta sanatçılarından olan hocası Neşet Günal’ın insan merkezli toplumcu düşüncelerinden etkilenir. Aysu Koçak daha akademiye girmeden önce yaşamın içinde insan gerçeğine ve insana birey olma bilinci kazandıran değerlere yönelik duyarlılığa sahipti. Günal’ın sanatsal ve insan gerçeğine dair söylemlerini kendi süzgecinden geçirmesiyle oluşturduğu yeni düşünsel açılımlarla birlikte topluma, dünya gerçeklerine duyarlı ve plastik değerlerin önemine öncelik veren nitelikli sanat görüşünü geliştirir. Akademik eğitim süreci, bakış açısının gelişimiyle birlikte çok daha etkin bir araştırmayla şekillenen odaklanışın kapılarını açar. Klasik resme ve temel plastik değerlere olan aidiyeti, bu dönemde daha da ön plana çıkar. Öğrencilik yıllarında Günal’ın yanı sıra farklı hocaları da olmuştur ama kendi dünya görüşüne olan yakınlığıyla ve kendine kazandıracağı dinamiklerle Günal’ın etkisi çok daha belirgin olmuştur bu dönemde üzerinde.
Öğrencilik yıllarında akademik sanat eğitiminin temeli olan canlı modelden yapılan etütlerde desen gücü öne çıkar. Bu etütlerde çok kısa süre içerisinde modelin vücut yapısını ve mekân içindeki konumunu kavrayarak model çiziminin alt yapısını etkili deseniyle oluştururdu. Gözlemleri ve çabuk kavrama yetisiyle hocalarının dikkatini dönem arkadaşları olan öğrencilerden çok daha önce çekerdi. Resminin temeli olan çizgi gücünün somut bir biçimde kendini gösterdiği yıllardır bu yıllar.

Paris seyahatinde sanat müzelerini defalarca gezer. Merkezine alıp titiz bir biçimde izlediği müzeler, Louvre Müzesi, Delacroix’nın müze evi, Dorsay Müzesi ve Rodin Müzesi’dir. Özellikle Louvre müzesine defalarca giderek usta sanatçıların yapıtları karşısında saatler geçirir. Resim sanatının ustaları için Louvre bir okuldur. Aysu Koçak da, tavrıyla bu geleneğe bağlanır. Her biri yeni bir halka olan usta sanatçıların oluşturduğu zincire sırtını dönmez. İçten gelen güçlü bir itkinin enerjisiyle ortaya koyduğu yaratımıyla bu zincirin yeni bir halkası olmak ister. Amerika’da, Avrupa’da ve bu etkilerle ülkemizde o yıllarda gelişip şekillenen moda olan yeni akımlara ve eğilimlere yakınlık duymaz. Nitelikli resim yapma arzusunun somutlaştıracağı üretimini güçlü referansların ışığında yaptığı çıkarımlarla şekillendirir.
Seksenli yılların başında Aysu Koçak ve eşi Kasım Koçak birlikte Maltepe Ressamlar Grubu’nun temellerini atarlar. Maltepe Ressamlarının öncelikli amacı, nitelikli resim yaparak ve bunda kararlı olan bir duruş inşa ederek sadece üretim emeğiyle yaşamlarını kazanmaktı. İçinde bulunduğu o günün sanat ortamı içerisinde bir etki altında kalmadan resim yaparak araştırmayı, sorgulamayı ve üretimi sürekli bir dinamik haline getiren genç sanatçıların oluşturduğu bir grup hareketiydi ilk yıllarda. Başlangıç sürecinde gruba katılan ilk gençler Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi öğrencileriydi. Nitelikli resim yapma arzusuyla oluşturulan çalışma dinamiklerinin getirdiği kazanımlarla gelişen yaşam biçimleriyle bir rol model yaratan çekirdek oluşumun temelleri kısa sürede atılır ve zaman ilerledikçe gruba yeni giren ressamlarla bu etki daha da güçlenir. Maltepe’de, sokak aralarına dağılarak konumlanan atölyelerin sayısı gittikçe artar. Mekânlar farklı olsa da ortak bir atölye anlayışı içerisinde çalışan bu genç ressamlar, Kasım Koçak ve Aysu Koçak gibi deneyimli hocaların fikirleriyle de bakış açılarına yön verirler. Bilgiler ve yaratıcı yeni düşünceler sürekli paylaşılır. Üretimin yanında saatler süren sanat sohbetleri de bu ortamın vazgeçilmezi olur. Birkaç yıl içerisinde grubun etkisi güçlü biçimde sanat çevremizde hissedilir. Maltepe ressamlar Grubu zaman içinde özgün üsluplarıyla öne çıkan çok sayıda değerli ressamı kazandırır sanat ortamımıza.
Aysu Koçak’ın resimleri mekân içerisinde figür ve natürmort olarak iki konu üzerinde yoğunlaşmış olsa da bu iki konunun ortak paydası olan insan ve yaşanmışlık, tüm resimleri birbirine bağlar. Bu resimlerde nesne ve figürü birbirinden ayrı göremeyiz. İki konunun şekillenişi birbirini tamamlayarak adeta figür resimlerinde nesne duyarlılığını, natürmort resimlerinde de insana dair olan yaşanmışlık izlerini fark etmemize imkân yaratır. Bir resminde gördüğümüz ince detaylar, başka resimlerinde de devam ediyormuş gibi bir izlenim uyandırır. Bu resimler, nesne ve figürün farklı ifade biçimleriyle ve yaratıcı estetikle birbirini tamamladığı, birbiriyle kucaklaştığı resimlerdir.

Mekân içerisinde figürü merkezine alan resimlerinde, estetik nesnelerin geçmişle ve insanın yıllar geçse de yüzünde tebessüm uyandıracak biçimde anımsadığı hatıralarla bağlantı kurduğunu gözlemleriz. Figür ve nesne arasında kurulan bu bağ kadın figürlerinin beden dili ve jestlerinden okunabilir. Kadın figürlerinin konumu yüz ifadesi ile izleyicinin net bir temas kurmasının önüne geçer. İfadeye dair ipucu bir aynadaki yansıyan yüz detayından ya da belli bir açıyla verilmiş olan yüzün belirli bir bölümünden fark edilir. Ayna, bir seviyeye kadar insana dair gizemli iç dünyayı yansıtması bakımından bazı figür resimlerinde önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar. Mekân içinde ele alınmış birçok kadın figüründe tavırlar rahattır. Beden dili ve jestler bu rahatlığı ortaya koyar. Kendi gerçeklikleri içindedirler. İzleyicinin bakışları onlar için önemli değildir. Mekân içerisinde kendilerini bir anlığına dış çevreden soyutlayarak iç dünyalarının derinliklerine yönelmiş gibi bir duruş içerisinde gibidirler. Geçmişe gönderme yapan estetik nesnelerin bulunduğu mekânlarda zarif giyimleriyle adeta kendilerine sakin huzurlu yaşam alanlarını yaratmışlardır. Zarafetin ve estetiğin ön planda olduğu bu yaşam alanı, bir anlamda kadının duygusal ve derin iç dünyasının renkliliğiyle de bütünleşir. Çoğunlukla renkli ve şık kıyafetler giymiş olmalarına rağmen bedenlerinin konumunda asla sıradan teşhire yer yoktur. İzleyiciye sırtı dönük şekilde yataklarında uzanmış nü resimlerinde kadın bedeni aşırılıkla idealize edilmez. Vücutlar gerçek vücutlardır. Görsellikleriyle tensel beden erotizminin çağrışımını uyandırmazlar. Bedenlerin konumu ve jestler aracılığıyla iç dünyanın bedendeki somutlaşmış ifadesi adeta bir mizansen gibi yansıtılmıştır.
Aysu Koçak, natürmort resimlerinde günümüz dünyasının kısa sürede tüketilen ve moda olan nesnelerine hiçbir zaman yer vermez. Kompozisyonlarındaki daima geçmişe ve yaşanmışlığa gönderme yapan nesneler onun seçilmiş estetik nesneleridir. Her biri farklı bir yaşanmışlığın zamansal tanıklığını yapar gibidir. Bu nesnelerde geçmişin değerli olan izleriyle bağ kurduğu için onları kılı kırk yaran bir titizlikle en ince ayrıntısına varıncaya kadar özenle resmeder. Bu odaklanış nesnenin kompozisyon içinde idealize edildiği bir seviyeye ulaşır. İçinden bir parça alınmış hoş bir içki şişesi, zarif içki bardakları, şık objeler, eski mektup zarfı açacağı, dolma kalemler, işlemeli kumaşlar, açılmış günlükler, eski kitaplar, gözlükler, zamana gönderme yapan kum saati ve tüm bu estetik nesneleri adeta kutsayan türlü çiçekler… Seçtiği tüm bu objeler başlı başına resimsel değeri olan unsurlar oldukları gibi, bir araya getirilince kompozisyonda insan yaşamına dair bir görsel bellek koleksiyonu da oluştururlar. Farklı hikâyeleri olan seçilmiş diğer nesnelerle bir araya gelince bu görsel yapılanma, anların ve yaşanmışlıkların birbirine eklendiği daha farklı hikâyeleri de çağrıştırır. Kompozisyonlarında ışık, etkin bir unsur olarak karşımıza çıkar. Işığı mekân içerisinde doğal yapısının dışında kullanmasıyla birlikte mekân ve nesneler gizemli bir görünüme bürünürler. Bu anlayışla kullandığı ışık, nesnelerin gizemli dünyasını vurgulayarak ifade etmek istediği “görünenin ardındaki anlam veren derinliği” görünür kılarak izleyiciye yansıtan en önemli araçlardan biri haline gelir. Birkaç farklı natürmort resminde bu seçilmiş estetik objelere çeşitlilik katarak zenginleştiren aynalara da yer vermiştir. Özellikle boyut olarak konumlandığı yerin ölçüleri içerisinde yer verdiği orta ve büyük boyutlu aynalar, iç mekânın görünmeyen arka planını da yansıtarak görsel anlamda kompozisyona sokmasıyla farklı planları iç içe geçiren bir etki yaratır.
Aysu Koçak’ın uzun soluklu sanat yaşamını “estetik değerlerin peşinde bir uzun yürüyüş” olarak ifade edebiliriz. O, geçmişten bugüne ulaşan süreçte halkalarını usta ressamların oluşturduğu zincirin nitelikli ve soylu sanat idealine duyduğu derin aidiyetiyle estetik ve plastik değerlerin ışığında kendi yaratıcı estetiğini oluşturmuş bir ressam olarak bu tavrını kararlılıkla sürdürmeye devam ediyor.