
Çeviri: Deniz Gökduman
Sadece renk duyarlılığı değil, hareket algısı da pleinairizm (açık hava ressamlığı) sayesinde incelik kazanmıştır. Daha 1850’li yılların sonunda, Manet’nin çevresinde toplanan genç ressamlar arasında yapılan tartışmalarda “empresyonizm” kelimesi dile getirilmeye başlanmıştı. Bununla, pleinairizmin doğal bir sonucu ifade edilmek istenmişti. Atölye ışığıyla aydınlatmayı olabildiğince sabit tutmaya çalışırken, açık havanın özü sürekli değişkenliğinde yatıyordu. Önemli olan, geçici bir görünümün bıraktığı izlenimi kararlı bir şekilde tuvale yansıtabilmekti. Bu önce, ışığın değişken oyunları altında duran doğa için geçerliydi. Ancak burada kazanılan çabuk kavrayış yetisi, artık hareketli varlıkların betimlenmesinde de kullanılmaya başlandı. Daha önce hiç görülmemiş bir hareket canlılığı elde edildi. Manet’nin yarış pisti sahneleri ya da boğa güreşi tasvirleri, görüntünün gerçekliği bakımından anlık fotoğrafların sunduğu her şeyi gölgede bırakır. Çünkü fotoğraf plakası, insan gözünün alabileceğinden çok daha fazla hassasiyet taşıdığı için dönen bir tekerlek sabit gibi görünür. Oysa empresyonist resimlerin taslak görünümünde inandırıcılık yatar. Burada titiz bir ayrıntı işçiliği talep eden, bu resim anlayışının özünü kavrayamamış demektir. Zira daha çok işçilik, daha az hareket demektir.
Édouard Manet, Boulogne Limanı Üzerinde Ay Işığı, (1869), T.ü.y.b. Orsay Müzesi Édouard Manet, Zacharie Astruc Portresi, (1866), T.ü.y.b. Kunsthalle, Bremen Édouard Manet, Çamaşır, (1875), T.ü.y.b. 145 cm × 115 cm. Barnes Vakfı.
“Le Linge” ve “Le Chemin de fer” gibi resimler — açık gökyüzü ya da beyaz çamaşırlar önünde koyu gövdeleriyle öne çıkan figürler, ya da deniz kıyısında oynanan bir kriket oyununun doğallıkla kurgulanmış sahnesi gibi örneklerle — atmosfer duygusunu büyük bir incelikle yansıtır ve pleinairizmin sorunlarını en uç noktaya taşır. Ancak bu etkileyici eserler bile, Manet’nin hayatının son on iki yılında ortaya koyduğu üretimin tamamını yansıtmaz. Manet, birçok çağdaşı gibi belirli bir konu çevresine hapsolmadı. Her şeyi resmetti. Hiçbir ressam onun kadar az “uzmanlaşmış” olmamıştır ve yine de neredeyse her zaman uzmanları, konularının karakteristik betimlenişi bakımından geride bırakmıştır. Manet’nin az sayıda deniz resmi bilinir, fakat onun deniz yaşamını ve denizin kendisini anlatışı hem son derece gerçek hem de büyüktür. Sözde “resimsel” etkilere kapılmaz, hatta bunlardan kaçınır ve en sade motife dahi etkileyici bir anlatım bulur. Manet, kimi zaman durgun ve masmavi bir denizi, uzaklarda beyaz ufukta siluetiyle öne çıkan siyah bir buharlı gemiyi ve sağda, yelkeniyle suyu ve havayı cesurca yaran bir tekneyi resmeder. “Rochefort’tan Kaçış” adlı tablosunda ise, neredeyse tüm tuvali kaplayan koyu mavi ve kısa dalgalı deniz, içinde bir kaçağın bulunduğu küçük sandalla etkileyici bir biçimde bölünür. “Bordeaux Limanı”nda yer alan direkler ormanı ya da “Boulogne Limanı”nda, ay ışığında karanlıkta kalan balıkçı teknelerinin yelkenleriyle ve ön planda duran sessiz balıkçı gruplarıyla oluşturulan sahne, adeta anıtsal bir etki yaratır.
Édouard Manet, Émile Zola’nın Portresi, (1868), T.ü.y.b. 146,5 cm × 114 cm. Orsay Müzesi Édouard Manet, Eva Gonzales’in Manet’nin Stüdyosundaki Portresi, (1870), T.ü.y.b. 191,1 cm x 133,4 cm. Hugh Lane Galeri, Dublin
Portreler, Manet’nin bu dönemdeki sanatında daha da büyük bir yer tutar. Fakat o, büyük portreci ressamların dahi sıklıkla düştüğü yanlışlardan kaçınır. En akıllıca kalıpları dahi tanımaz ve modelinin karşısına tam bir doğallıkla geçer. Mekânsal düzenleme, ışığın yönü, renkler — her seferinde, konunun doğasından zorlamasız ama kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıkar. Onun her portresi, resimsel olarak da bambaşka ve özgün bir sanat eseridir. Öğrencisi, güzel Eva Gonzalès’in[1] bir çiçek resmi yaparken atölyede oturduğu portre, Centennale sergisinde renklerindeki büyüyle hayranlık uyandırmıştı. Emile Zola[2], büyük bir mürekkep hokkası etrafında dağınık kitap ve belgelerle çevrili masasının başında düşünceli oturur; arkasındaki duvarda bir Japon baskısı ve Velazquez’in *Los Borrachos*’u ile *Olympia*’nın reprodüksiyonları asılıdır. Zacharie Astruc[3] rahatça koltuğuna yaslanır, güçlü şair yüzü koyu duvardan solukça ayrışır; yan odada ise bir kadın pencere önünde durmaktadır. Fakat belki de en kusursuz, en özlü ve aynı anda fiziksel ve ruhsal bir varoluşun tüm karakterini veren portre, şair Stéphane Mallarmé’nin[4] kidir. Kimileri Manet’nin portrelerinde detaylı biçim çözümlemesini eksik bulabilir; ama bu kişiler, bir insanın izleniminde detayın çoğu zaman önemsizliğini göz ardı eder. Asıl önemli olan — ki bu, resimsel etki için de geçerlidir — karakteristik siluet, yüzün aydınlık ve karanlık bölümlerinin dengeli ilişkisi, Manet tarafından olağanüstü bir doğrulukla yansıtılır. Onun portreleri, bireyselliğin ötesine geçerek tipik anlamlar kazanır. Centennale’de sergilenen “Sanatçı” tablosunda, gravür sanatçısı Desboutin[5] figüründe Montmartrelı sanatçının dehası vücut bulur. “Bon Bock” adlı resimde gravürcü Belot[6], kendi kendine yeten sanatçı mizahının temsilcisi olur. Bunun yanında, 1870’lerin zarif bulvar adamının temsili olan Antonin Proust’un[7] portresi yer alır: redingot ceketli, silindir şapkalı, yakasında karanfil, eldivenli ve bastonlu bir beyefendi olarak… Güzel sanatlar bakanı olarak, inandığı sanatçıyı kamuoyunun tepkisine rağmen Légion d’honneur nişanına layık görecek kadar cesur biri. Manet aynı zamanda — ve belki daha çok — kadın zarafetinin ressamıdır. Bir Parisli olarak, şık kadın giyiminin tahrik edici cazibesine karşı özel bir duyarlılığı vardır. Özellikle çok sayıdaki pastel çalışmasında, Fransız kadınının doğa ve sanatın birleşiminden doğan cazibesini ustalıkla yansıtır. Degas’nın[8] alaycı bir biçimde işlediği iç çamaşırları konusuna, Manet içten bir hayranlıkla yaklaşır ve onları zarafetle, çıplak kolların ve boyunların canlı resmedilmiş teniyle ustaca uyumlu kılar. Ancak burada, özellikle tehlikeli olan maniyerizmin[9] tuzağına hiç düşmez: Parisli şıklığını, en doğal biçimde, fırtınalı denizde teknesini yöneten bir balıkçıyı resmederkenki sağlamlıkla yansıtır. “Le Repos” adlı tabloda, bir kanepe köşesine yayılmış halde sol koluyla yaslanan ve sağ eliyle yelpazesini kol dayamasına uzatan genç kadının duruşundaki zarafet ve düzenlemedeki sanatsal zevk, modern resimde eşine az rastlanır. Son yıllarında Manet, yılın dört mevsimini zarif Parisli kadın portreleriyle yansıtmak istemiştir. Ancak sadece sonbaharı — hamisi Mme Mery Laurent’in[10] portresi — ve ilkbaharı — oyuncu Jeanne Demarsy’nin[11] poz verdiği resim — tamamlayabilmiştir. Bu portrede paletinin tüm ışıklı büyüsü yayılmıştır.[12]
Édouard Manet, Antonin Proust, (1890), T.ü.y.b. 130 cm x 96 cm. Toledo Sanat Müzesi Édouard Manet, Rochefort’un Kaçışı, Henri de Rochefort, Frasız Yazar, (1882-83), T.ü.y.b. Orsay Müzesi Édouard Manet, Le Bon Bock, (1873). T.ü.y.b. 95 cm × 83 cm. Philadelphia Sanat Müzesi
[1] Eva Gonzalès: (19 Nisan 1849 – 06 Mayıs 1883), Fransız İzlenimci ressam
[2] Émile François Zola: (02 Nisan 1840 – 29 Eylül 1902), Fransız yazardır. Değişik edebi türlerde eserler veren Emile Zola, dünya edebiyatının en ünlü yazarları arasında yer almaktadır
[3] Zacharie Astruc: (1833 Angers – 1907, Paris), Fransız heykeltıraş, ressam, şair ve sanat eleştirmeni.
[4] Stéphane Mallarmé: (18 Mart 1842, Paris – 09 Eylül 1898, Vulaines-sur-Seine), Fransız Sembolist şair.
[5] Marcellin Gilbert Desboutin: (Cérilly 26 Ağustos 1823 – 18 Şubat 1902 Nice) Fransız ressam, baskı sanatçısı ve yazardı. Desboutin kendini her zaman Baron de Rochefort olarak imzalardı.
[6] Émile Bellot: (1831 – 1886) Fransız gravür sanatçısı
[7] Antonin Proust: (15 Mart 1832 – 20 Mart 1905) Fransız gazeteci ve politikacıydı.
[8] Edgar Degas: (19 Temmuz 1834 – 27 Eylül 1917), tam adı Hilaire-Germain-Edgar Degas olan, Fransız ressam, heykeltıraş ve çizer.
[9] Maniyerizm (Üslupçuluk): Yaklaşık 1520-1580 tarihleri arasında ortaya çıkmış[1] olan gizemli ve garip bir sanat akımıdır. Rönesans’ın getirmiş olduğu yetkinliğe karşı bir çıkış olmuş, kendisinden sonra gelen üslup ve akımlara ön ayak olmuştur. Başlatıcısı ve en önemli temsilcisi Michelangelo Buonarroti’dir.
[10] Méry Laurent, gerçek adı Anne Rose Suzanne Louviot: (29 Nisan 1849 – 26 Kasım 1900), bir demi-mondaine (fahişe) ve birçok Parisli sanatçının ilham perisiydi. Zamanının birçok Fransız (ve hatta Amerikalı) yazar ve ressamını ağırladığı kendi “salonunu” işletiyordu. Salonunun müdavimleri arasında Stéphane Mallarmé, Émile Zola, Marcel Proust, François Coppée, Henri Gervex, James Whistler ve Édouard Manet gibi sanatçılar da vardı.
[11] Jeanne Demarsy, doğum adı Anne Darlaud: (1865–1937) yılları arasında yaşadı. Fransız bir model, aktris ve fahişeydi. O dönemde birçok empresyonist ressam için modellik yaptı.
[12] Tschudi, H.v. “Édouard Manet”, (1901), Bruno Cassirer, S.30-36, Berlin