
Işıl Dural ve Saynur Bilginer, Evrim Sanat Galerisi’nde gerçekleştirilen “Delilik: Sınırların Ötesinde” sergisinde, normal ile anormal arasındaki ince çizgiyi sorgulayan resim ve seramik çalışmalarıyla delilik kavramını görsel bir anlatıya dönüştürüyorlar. Tarihsel olarak toplum tarafından sınırları tam olarak belirlenemeyen delilik kavramı, dışlanma, damgalama ile romantize edilme arasında gidip geliyor. Bugün deliliği özgürlük alanı olarak gören romantik anlayışa halen rastlanmakta.

Sergideki resimler ve heykeller, deliliği yalnızca bireysel bir durum olarak değil, aynı zamanda toplumsal bir yansıma olarak ele alıyor. Figürlerin abartılı jestleri, bedensel deformasyonları ve yüz hatlarındaki grotesk unsurlar, deliliğin sınırlarını yeniden düşünmemize neden oluyor. Beyaz deli önlüğüyle figürlerin kıyafetleri ve jestleri, sahneye koyulan bir oyun gibi deliliğin parodi yanını gösteriyor. Tarihsel olarak delilerin giydiği beyaz bol elbiseler ve konik başlıklar, delilerin damgalanmasında sembolik bir rol oynuyor. Sanatta normatif portrelerin aksine, buradaki figürler düzenli ve dengeli bir dış görünüş yerine normun dışında bırakılan taşkın bir karakterin hallerini gösteriyor. Kollarını havaya kaldıran, anlamsız jestler yapan ya da abartılı pozlara bürünmüş bu karakterler, deliliği toplumsal bir etiketin ötesinde, jestlerle tanımlanan teatral bir anlatı olarak sunuyor. Dramatik ışık ve gölge kullanımı, bu hareketleri daha çarpıcı hale getirirken, heykellerdeki deformasyonlar ve fizyonomik detaylar, bedensel ifadelerin anormalle ilişkisini vurguluyor. Seramik heykellerde yer alan yüz ifadeleri, bedensel deforme formlar ve abartılı duruşlar deliliğin sadece zihinsel değil aynı zamanda bedensel bir fenomen olarak da algılandığına işaret ediyor.
Sergide yer alan eserler, deliliğin fizyonomik indirgemeciliğe maruz kalmasına eleştirel bir cevap veriyor. Figürlerin deformasyona uğramış yüzleri, normatif güzellik anlayışına meydan okuyor ve toplumsal kodların sınırlarını tartışıyor. Plastik sanatlar açısından ele alındığında, renk kullanımı, kompozisyon, mekân-beden ilişkisi figürleri daha da öne çıkarıyor. Doğa unsurlarının dramatik kullanımı, yapıtların psikolojik etkisini güçlendiriyor. Heykellerin yüzlerindeki dramatik etki ve dokusal detaylar, figürleri salt fiziksel varlıklar olarak değil, duygu durumlarının taşıyıcısı olarak öne çıkarıyor.

Bu eserler deliliğin imgelerini, sadece tıbbi bir vaka olarak değil, eleştirel ve kavramsal bir anlatı olarak da ele alıyor. Sanatçılar, Goya’dan Géricault’dan, Hieronymus Bosch’dan referanslı sanat tarihindeki deli imgelerini yeniden yorumluyorlar. Serginin en dikkat çekici yanı, deliliği trajik bir durum olarak görmek yerine, neşeli, esprili, teatral bir anlatı olarak ele alması.
Işıl Dural’ın tuval üzerine yağlıboya resimlerinin yanında karakalem ve suluboyayı andıran akrilik boya ile yaptığı resimler, plastik sanatların estetik lezzetini görsel bir zarafet içinde ortaya koyuyor. Saynur Bilginer’in portrelerindeki dramatizasyon ve ironi deliliğin kavramsal boyutunu yeniden sorgulatıyor. Işıl Dural ve Saynur Bilginer, “Deliliğin İkonografisi”ni kendilerine ait sanat formlarıyla dışavuruyorlar.