Arthur Jerome Eddy: Édouard Manet, Ressam

Share Button

Édouard Manet, Kılıçlı Çocuk. (1861), T.ü.y.b. 131,1 cm × 93,3 cm. Metropolitan Sanat Müzesi

Arthur Jerome Eddy[1]: Édouard Manet, Ressam[2]

Brush and Pencil, Şubat, 1898

Çeviren: Deniz Gökduman

New York’taki Metropolitan Müzesi’nde, görmek uğruna kıtayı bir baştan bir başa kat etmeye değecek bir tablo asılıdır. Manet’nin “Kılıçlı Çocuk”u—kocaman bir kılıcı kınıyla birlikte taşıyan küçük bir velet—sadece bir tablo, hepsi bu; hiçbir mantığı ya da mesajı olmayan, bütünüyle keyfi bir kompozisyon; sadece bir tablo yapmak için yapılmış bir tablo. Hikâye anlatmaz, açıklama getirmez; açıklanacak bir şey yoktur zaten. Sadece boyu kadar uzun bir kılıcı taşıyan yırtık pırtık bir sokak çocuğudur. Düzenlemenin tek amacı renklerde belli bir etki yaratmaktır ve bu tablo, gördüğüm en iyi Manet’dir. Diğer tüm Manet’lere sahip olsaydım bile, bunları bu tabloyla değiştirmeyi düşünebilirdim.

Müze kataloğunda Manet’nin adı altında şu cümle yer alıyor: “1833’te Paris’te doğdu, 30 Nisan 1883’te orada öldü. Tür resmi ressamı. Altı yıl boyunca Couture’ün[3] öğrencisi oldu. Değeri tartışmalı, eksantrik bir realist; ‘Empresyonist’ okulunun kurucusu. Resimleri defalarca Salon’dan reddedildi.” Zavallı Manet—bu bile, onun işlerinin kalitesi hakkında bir tür güvence sayılabilir. Manet’nin sanatını özetleyen bu satırların sorumluluğu “Ressamlar ve Resim Sanatı Ansiklopedisi”ne aittir. Ancak, müze kataloğunu hazırlayan kişinin, müzenin en değerli tablolarından birini yapan adam hakkında daha iyi bir şey bulamaması ne büyük talihsizlik!

Bu tablo o kadar etkileyicidir ki, Richard Muther[4], büyük eseri “Modern Resim Tarihi”nde şöyle der: “Manet, sanatsal yöntemleriyle Velázquez’in[5] zenginliğine ulaşır; bunu Raeburn[6] dışında kimse başaramamıştır. Ve bu son çalışmalarının birinde, ‘Kılıçlı Çocuk’ta, kutsallık sayılmasın ama büyük İspanyol’un imzasını taşıyabilecek bir eser yaratmıştır.” Ve gerçekten de öyledir; o kadar olağanüstü, o kadar güzel bir tablo ki—hepsi bu: yalnızca kusursuz ve muhteşem bir resim. Küçük bir çocuk, büyük bir kılıç, belli renk tonlarının öylesine bir araya gelişi ki, sonuçta tek bir uyumlu güzellik ortaya çıkar. Manet’nin renk cümbüşüne boğulmuş bir ressam olduğunu düşünenler bu tabloyu mutlaka görmelidir. Sırf bir resim olarak, dünyanın herhangi bir tablosunun yanında durup da değersiz kalmaz; kısa, dağınık saçlı, yırtık pırtık ceketi ve güzel mavi çoraplarıyla küçük velet, Louvre’daki küçük İspanyol Prensi’nin yanında belki biraz utanır ama yaşadıkları sınıf farkı bir yana, teknik açıdan aynı düzeyde eserlerdir.

Édouard Manet, Olympia, (1863), T.ü.y.b. 130,5 cm × 190 cm. Orsay Müzesi

Birkaç yıl önce burada, Sanat Enstitüsü’nde bir Manet sergisi açılmıştı. Tablolar küçük bir odaya tıkıştırılmış, neredeyse kimse ilgilenmemişti; oysa baş tacı edilmeliydiler. Elbette, tüm Manet’ler harika değil; ama hepsi ilginçtir ve her biri incelenmeye değer. Kişisel olarak, Lüksemburg’daki “Olympia”yı sevmem; hatta açıkça söyleyeyim, hiç hoşlanmam; ama yine de müzede yer alan diğer eserlerin yarısı bile onun kadar dikkat çekici olsa, Lüksemburg çok daha zengin bir müze olurdu. Belki onu hiçbir zaman sevemezsiniz, umarım da sevmezsiniz; ama asla göz ardı da edemezsiniz.

George Moore[7] şöyle der: “Sanatçıların ‘nitelik’ dediği o gizemli yetenek, Manet’nin parmaklarında Velázquez’de bile olmadığı kadar vardı. Hals’ta[8], Rubens’te[9], Titian’da[10] bile… Bir sanatçı olarak, bu büyük ressamlarla kıyaslanamazdı belki; ama yağlı boya kullanımında onlardan üstün bir usta gelmedi, gelmeyecek. Manet doğuştan ressamdı; öyle ki, yüksek ve berrak zekâsı bile onun resim yapma arzusunun önüne geçemedi. Bir keresinde bana demişti ki: ‘Yazmaya da çalıştım ama başaramadım; resim yapmaktan başka bir şey yapamadım.’”

Belki burada Faure’un Hamlet portresini ve “Le Bon Bock”u görmüşsünüzdür—gravürcü Belot’nun piposunu içip sol eliyle bira bardağını tuttuğu tablo—her ikisi de güçlü ve etkileyici işler; her müzeye yaraşır nitelikte. Yine de “Kılıçlı Çocuk”un taşıdığı incelikten yoksunlar; aynı düzeyde değiller. Bu iki tablo yerine “Bir Filozof”u*tercih ederim.

Édouard Manet, Filozof, (yaklaşık 1864-67), T.ü.y.b. 187 cm x 110,5 cm. Şikago Sanat Enstitüsü

Bir ressamın keşfiyle gelen heyecana kapılıp Manet’yi hak etmediği bir yere koymamalıyız. Moore’un dediği gibi—Manet tartışmasız büyük bir ressamdı; malzemeye olan hâkimiyeti olağanüstüydü. Onun için önemli olan hep “nasıl yaptığıydı”; ne zaman ki yaptığı işin konusuna kapıldı, o zaman nitelik düştü. “Olympia,” “Nana,” “Folies Bergère’de[11] Bir Bar,” “Piknik” ve diğerlerine bakın, göreceksiniz. Düşündüğünde, iyi düşünemezdi; ama sadece yaptığı işe odaklandığında, çok az kişinin ulaşabildiği bir düzeye çıkardı. Bir insanın sanatı, onun kendini ele verişidir.

Édouard Manet, Folies-Bergère’de Bir Bar, (1881-82), T.ü.y.b. 96 cm × 130 cm. Courtauld Enstitüsü

Muther der ki: “Manet dünyaya tutkuluydu. İnce yapılı, zarif bir figüre sahipti; kül sarısı sakalı, gençlik ateşiyle parlayan derin mavi gözleri, zarif ve zeki yüzü, aristokrat elleri ve kentli bir zarafet taşıyan tavırları vardı. Hollandalı bir müzisyenin kültürlü kızı olan eşiyle birlikte, Paris’in en seçkin çevrelerinde dolaşırdı. Keskin zekâsı ve kıvrak aklıyla her yerde beğenilirdi. Konuşmaları canlı ve iğneleyiciydi. Gavarnî tarzı esprileriyle tanınırdı. O, salonların zarif kokularına, parıltılı davet ışıklarına, çağdaşlığın cazibesine ve tuvaletlerin fısıltılı sesine hayrandı” ki bunlar yüce ve arı sanatla pek bağdaşmaz.

Manet’nin sanatında asalet yoktu, yücelik yoktu, saflık yoktu; eksik olan şeyler, ruhunda eksik olanlardı. Ama “nitelik” eksik değildi. Gördüğünü ve hissettiğini resmetti—ama ne gördüğü ne de hissettiği en iyi yönler değildi. Örneğin, “Kılıçlı Çocuk,” Manet’nin içindeki en iyiyi barındırır; çünkü bu konu, onda kötüyü uyandırmamıştır. Ne bir kadın vardır, ne Paris, ne de çöküş; bu yüzden Manet en iyi halinde resmetmiştir, hiçbir kötü düşünce olmadan—ki bu onun nadiren yaptığı bir şeydir. Diğer uçta ise “Nana” vardır ki orada işçiliğin ustalığı, konunun yozluğunca gölgelenir.

Sanat ve edebiyattaki en yaygın yanılsama, kötü bir şeyin “iyi” yapılabileceğidir; kötü bir düşüncenin güzelce ifade edilebileceği düşüncesi—bu tamamen yanlıştır. El öylesine duyarlıdır ki, geçen her düşünceyi açığa vurur; sanatçı vicdanını kandırabilir ama elini kandıramaz.

Tekniğin gösterişi ve çevikliği bizi öyle etkiler ki, gerçek sanatsal büyüklüğü yalnızca ustalıkla karıştırırız. Dünyanın en iyi ressamı, teknik beceriden fazlasına sahip olmalıdır—elbette onu da içermelidir ama bunun yanı sıra hayata bakışı da saf ve duru olmalıdır. Manet’nin bakışıysa biraz hastalıklıydı, zaman zaman da bulanıktı. Onun şampiyonu başından beri Zola’ydı[12], ve Zola’nın “Baş Yapıt” romanındaki Claude karakteri Manet’dir—bu da birçok şeyi açıklar. Manet’nin tabloları, bir anlamda Zola’nın kitaplarının tuvaldeki karşılığıdır.

Takdir edilmesi geç oldu. 1880’e kadar koleksiyonerler tablolarını satın almaya başlamamıştı. Besteci Faure[13], hem sadık bir müşteriydi hem de iyi bir model; bir ara otuz beş tablosuna sahipti. Son yıllarda ünü hızla arttı—belki fazla hızlı—ustaca düzenlenmiş birkaç sergi sayesinde; ama ileride bir tepki doğar, son yıllardaki coşku biraz soğuyabilir. Yine de şu gerçek değişmeyecektir: “Édouard Manet çok büyük bir ressamdı.”


[1] Arthur Jerome Eddy: (5 Kasım 1859 – 21 Temmuz 1920) Amerikalı bir avukat, yazar, sanat koleksiyoncusu ve ilk nesil Amerikan Modern sanat koleksiyoncularının önde gelen bir üyesiydi. Kübistler ve Post-İzlenimcilik adlı kitabı, bu yeni sanat hareketlerini ve Vasili Kandinski’nin çalışmalarını tanıtan ilk Amerikan kitabıydı.

[2] Arthur Jerome Eddy: Édouard Manet, Painter, Brush and Pencil, Vol. I, February, 1898, No:5

[3] Thomas Couture: (d. 21 Aralık 1815, Senlis – ö. 30 Mart 1879, Villiers-le-Bel), Fransız ressam ve resim öğretmeni.

[4] Richard Muther: (1860–1909) Alman bir sanat eleştirmeni ve tarihçisi

[5] Diego Rodríguez de Silva y Velázquez: (6 Haziran 1599 – 6 Ağustos 1660), İspanyol ressamdır.

[6] Sir Henry Raeburn: (4 Mart 1756 – 8 Temmuz 1823) İskoç portre ressamıdır.

[7] George Moore: (24 Şubat 1852 – 21 Ocak 1933) İrlandalı bir romancı, kısa öykü yazarı, şair, sanat eleştirmeni, anı yazarı ve oyun yazarı

[8] Frans Hals: (d. yaklaşık 1580 – ö. 26 Ağustos 1666), Hollandalı portre ressamıdır.

[9] Sir Peter Paul Rubens: (28 Haziran 1577 – 30 Mayıs 1640) Flaman bir sanatçı ve diplomattı.

[10] Titian ya da tam adıyla Tiziano Vecellio: (1488/1490, Pieve di Cadore – 27 Ağustos 1576, Venedik), İtalyan ressam.

[11] 1890’lardan 1920’lere kadar şöhretinin doruklarında olan bir Paris müzikholüdür. Günümüzde de faaliyet göstermektedir.

[12] Émile François Zola: (2 Nisan 1840 – 29 Eylül 1902), Fransız yazardır. Değişik edebi türlerde eserler veren Emile Zola, dünya edebiyatının en ünlü yazarları arasında yer almaktadır.

[13] Jean-Baptiste Faure: (15 Ocak 1830 – 9 Kasım 1914) Fransız opera baritonu ve sanat koleksiyoncusuydu.

Share Button

Yorumlar kapatıldı.