E. Gros-Kost: Courbet Zamanındaki Anılar – 6 (GERÇEKÇİ)

Share Button
Jean Clouet, muhtemelen François Clouet’in yardımıyla, Fransa Kralı I. François , (yaklaşık 1530), Panel ü.y.b., Louvre Müzesi

VI. GERÇEKÇİ[1]

Çeviren: Deniz Gökduman

Bir diğer takıntısı da kendinde Asurî bir profil bulmaktı. 

Yüzüne bakıldığında, doğrusu, rahip Gorenflot’a benziyordu. 

Ne var ki, kendi deyimiyle, profilinde bakışları duraklatan ve insanı huzursuz eden tuhaf bir yan vardı. 

O ince ve uzun burnu, gür sakalların arasına dalar gibi hatırlıyoruz hep. 

Bize sorarsanız, bu görüntüde hiçbir Asurluluk yoktu, tam tersine. 

Biz ona bakarken, aklımıza hep I. François’nin[2] eski portreleri gelirdi. 

Söylediklerimiz kimilerine çocukça görünebilir, ne var ki yüz okuma sanatı (fizyonomi) hâlâ taraftar buluyor ve bu satırları da onlar için kaleme alıyoruz. 

Henri Monnier[3], savaştan zafere koşan o büyük kumandana benzerdi — kellesinde bir taçla. Sardou, bir parça birinci konsüle çalardı. Kulüp hatibi Pichon, bir Saint-Just’tü — scroful hastalığı hariç, tutkusu fazlasıyla. 

Yan profilden bakıldığında Courbet, Marot’nun[4] dostu ve koruyucusunu resmeden Jean Clouet’nin[5] eski bir tablosunu andırırdı. 

Acaba bu iki adamın karakterinde bir benzerlik var mıydı? Evet, şüphesiz. 

Yine de büyük farklılıklar vardı aralarında, bunu özellikle vurgulamak istiyoruz. 

Yazmak için her konu değerlidir; zira büyük bir adam öldüğünde, Lavater’in[6] kitabına bir bölüm daha eklenmiş olur. 

İnsan bilgisinin ve insan sevgisinin geliştirilmesi için fizyonomik parçalar (1775-1778) gravürü

Ama akılsızdır, sırf bir adamın yüzüne bakarak hüküm veren kişi — çünkü o yüz, sıkça yalan söyleyen bir tabeladır. 

Ressam, hükümdarın gösteriş merakından eser taşımazdı ve sanatı bambaşka bir gözle değerlendirirdi. 

Melekler neydi onun gözünde? Kanatlı çocuklardan ibaretti. 

Fransa tahtının zarif hükümdarı ne düşünürdü acaba bu yaklaşıma dair? 

Gerçekçi, meslektaşlarının çoğunun peşinden gittiği o özenli, ince işlenmiş, kıymetli detaylardan tiksinirdi. 

Doğa nasılsa, öyle isterdi onu — yıkanmamış bile olsa. 

Gerçeğin hiçbir yönü onu tiksindirmezdi, eksiklik bile olsa. 

M. X…, Doubs il genel meclis üyelerinden biri, bir dönem Ornans’ta bir ahıra sahipti. 

Manzara ressamı bir gün oraya gitti. 

Tüm sürü içinde bir hayvan dikkatini çekti. 

Bu, sırnaşık bakışlı, burnu pis, omzuna kadar çamura bulanmış genç bir buzağıydı. 

Gustave Courbet, Buzağı, (1872-73) T.ü.y.b. 115 cm x 145 cm. Courbet Müzesi

Courbet, bu hayvana hayran kaldı ve onu resmetmek istedi. 

“Yarın size geleceğim,” dedi M. X…’e. “Bir tuvalle boyalarımı getireceğim. Şu dananın yavrusunu poz verdiririz. Bu çocuk hoşuma gitti…” 

Ve gerçekten, ertesi sabah döndü. 

Ama ne hayal kırıklığıydı bu! 

Genç bir kızın nazlı eli araya girmiş, her şeyi berbat etmişti. 

M. X’in ailesi ne düşünmüştü acaba? 

“Bay Courbet bizim buzağıyı resmedecek; onu bir güzel temizlemek gerek. Bu onun için bir onur; hazırlık yapmak lazım.” 

Derhal kovalar dolusu su ahıra taşındı. Kaba fırçalar iş başına geçti. Zavallı hayvan burun deliklerinden kuyruk ucuna kadar sabunla ovalandı. 

Zarif Bayan X*’* bile kulaklarına pembe kurdele bağlanmasında ısrar etti. 

Sonuçta, tam bir saray buzağısı çıktı ortaya; adeta bir Watteau[7] tablosundan fırlamış gibi — ve Courbet’yi öfkeye boğdu. 

Ortaya, Dailly’nin L’Assommoir’daki[8] rolüne yaraşır bir sahne çıktı. 

— Bu mu ekmek parçası! 

— Bu mu buzağı! Diye haykırıyordu ressam. Bu mu buzağı! Benimle alay mı ediyorsunuz? 

Ve homurdanarak boya kutusunu kapattı. 

Şövalesini toplattı ve oradan ayrıldı. 

Talihsizlik yakasını bir türlü bırakmıyordu. Artık hiçbir şey yapılamıyordu. 

Bir gün bir buzağı keşfedersiniz, ertesi gün yerinde bir oyuncak bulursunuz. 

Bu dayanılmaz ve moral bozucuydu. 

Bu buzağı uzun yıllar kalbinde bir sızı olarak kaldı. Az daha M. X ile arasını açıyordu. 

Coşkunun içinde her zaman biraz hayal gücü bulunur. 

En iyi birliktelik, yücelikle gülüncün evliliğidir. 

Courbet’nin naif ve inançlı gerçekçiliği zaman zaman hedefini aşardı. 

Onun mizahi karakteri, bize zaman zaman kasıtlı olarak böyle yaptığı hissini bile verir. 

Tam burada bir öğle yemeğinden söz etmek gerek… Ve onun kapalı kapısından… 

Soğuk ve balık dolu Loue Nehri, kayaların arasında ağır ağır kıvrılır. 

Gölgesi, alabalığın lezzetli etini doğurur, büyütür, olgunlaştırır. 

Bu balıklardan biri — nasıl olduğunu biz de pek bilmeyiz — Courbet tarafından yakalanmıştı. 

O gün için eski iğnesinden ve solucanından vazgeçmiş olmalıydı. 

Monselet gibi bir gurmenin hayalini süsleyebilecek güzellikte bir alabalıktı bu. 

Onu hâlâ anımsıyoruz: mutfak masasında, geçmişin sisleri arasından, yarı baygın gözlerle uzanmış, ağzı açık. 

Ressam sessizce bakıyordu ona; tebessümünde hem tatlı bir gurur hem de balıkçı arkadaşlarına karşı derin bir acıma vardı. 

Keskin bir bıçak aldı. 

Onu, türlü incelikle, hayvanın parlak ve tombul karnına sapladı. 

Geniş bir yarık açtı. 

O da ne! Midesinde bir sülfür çubuğu — parmak uzunluğunda, tam, yarı sindirilmiş — birkaç saat önce açgözlü balık tarafından bir hamlede yutulmuş. 

Sülfür bir kez mideye indi mi, mide asidi işini yapmaya başlar. 

Sülfür çubuğu yavaş yavaş yumuşamış, bir püreye dönüşmek üzereymiş ki, yoldan geçen bir gerçekçi onu gün yüzüne çıkarmış. 

Courbet, doğada her şeyin değerli olduğunu ve yarı sindirilmiş bir yemeğin daha hafif geleceğini savunarak, alabalığın ve çürümüş sülfür çubuğunun birlikte kızartılmasını buyurdu. 

Ve bu çubuğu büyük bir zevkle yedi. 

Şimdi, dokunması hassas bir konuya geldik. 

Rabelais’nin[9] eldivenleriyle — yani çıplak ellerle — bu işe girişeceğiz. 

Saygı görmek isteyen okur bunu şimdiden bilsin. 

Doktor Nélaton[10], öyle becerikli bir alet icat etmişti ki, neredeyse okşuyordu. 

Ama Courbet bu okşayışı pek hissetmemişti, hele hemoroitlerini ezerken! 

Yine de iyileşti — ya da neredeyse. 

Artık üççeyrek saat yeterliydi ona. 

Üççeyrek saat! 

Çalışkan bir insan için kayıp bir ömür. 

İçmeden geçen bir ömür! 

Konuşmadan geçen bir ömür! 

Gözlem yapmadan geçen bir ömür! 

Resim yapmadan geçen bir ömür!… 

Eğer bu uzun bekleyiş süresince, kapıyı açık bırakıp o yaprak ve ışıkla dolu görkemli vadiyi izleyebilseydi. — ki gözlemci bakışları ondan hiç bıkmazdı — bu sadece yarım bir acı olurdu. 

Sabrederdi. Unuturdu… 

Ne yazık ki bu mümkün değildi. 

O sıralar, eski dostlarından biri ona evini açmıştı. 

Küçük villada, akıllıca çam ağaçlarıyla gizlenmiş tuvalet, günde birkaç kez, en kıpır kıpır, en hareketli ve en sabırsız manzara ressamını ağırlıyordu — bir burjuva evinin tuvaleti olarak! 

Bu uzun süre devam edemezdi. 

Sonunda Courbet patladı. 

O gün biz, ev sahibinin oğluyla bahçede yürüyorduk. 

Bir anda, ağaçlık bir yerden uzun bir testere sesi geldi. 

Böyle bir yerden gelen bu garip ses bizi şaşırttı. 

Adımlarımızı hızlandırdık, patikaları geçtik, dalları araladık — ve ne görelim? 

Gerçekçi, genç çam ağaçlarının perdesini deviriyordu. 

Kolları sıvanmış, gövdesi eğilmiş, gözleri alev alev, testereyi çekip duruyordu…

— Üstat, ne yapıyorsunuz orada? Diye seslendi yanımızdaki genç ressam, yeni madalya almış biriydi. 

— Görüyorsun işte. Çam ağaçlarını kesiyorum. 

— Babamdan izin aldınız mı? 

— Hayır. Ama gerek duymuyorum. 

— Peki, neden kesiyorsunuz bu ağaçları? 

— Neden mi? Neden mi? Bunu bana soruyorsun ha! Belli ki benim öğrencim değilsin. 

Orada, içerideyken, kapıyı açık bırakıp çalışabilmek istiyorum. 

Ben, örümcek ağları arasında, pis bir havanın içinde, kolları kavuşturulmuş, gözleri boşluğa dalmış şekilde, bir saat boyunca öylece oturan sefil insanlardan olmam! 

Doğayı görmeden duramam! 

O andan itibaren, hem doğayı görebildi hem de aynı anda çalışabildi.


[1] Bu yazı E. Gros-Kost’un, 1880 yılında yazdığı “Courbet Souvenirs in Times” adlı kitabın 6 bölümü olan “Le Réaliste”nin çevirisidir. Cervaux, Libraire-Éditeur

[2] I. François: (12 Eylül 1494 – 31 Mart 1547) 1515’ten 1547’deki ölümüne kadar Fransa Kralıydı.

[3] Henry-Bonaventure Monnier: (07 Haziran 1799, Paris – 03 Ocak 1877), Fransız oyun yazarı, karikatürist ve oyuncu

[4] Clément Marot: (23 Kasım 1496 – 12 Eylül 1544) Fransız Rönesans şairiydi.

[5] Jean (veya Janet veya Jehannot ) Clouet: (yaklaşık 1485 – 1540/1) Burgonya Hollanda’sından bir ressam, çizer ve minyatürcüydü; bilinen aktif çalışma dönemi Fransa’da geçti. Fransız kralı I. François’nın saray ressamıydı.

[6] Johann Kaspar (veya Caspar) Lavater: (15 Kasım 1741 – 2 Ocak 1801) İsviçreli bir şair, yazar, filozof, fizyonomist ve ilahiyatçıydı.

[7] Jean-Antoine Watteau: (10 Ekim 1684 – 18 Temmuz 1721), Fransız ressam.

[8] 1876’da tefrika olarak ve 1877’de kitap formunda yayınlanan L’Assommoir, Émile Zola’nın yirmi ciltlik Les Rougon-Macquart serisinin yedinci romanıdır.

[9] François Rabelais: (1483 ile 1494 yılları arasında, Chinon, Fransa – 09 Nisan 1553, Paris), Fransız yazar, doktor, Rönesans düşünürü, keşiş ve Antik Grekçe bilgini.

[10] Auguste Nélaton: (17 Haziran 1807 – 21 Eylül 1873) Fransız bir hekim ve cerrahtı.

Share Button

Yorumlar kapatıldı.