
Biraz kendinizden ve sanatınızdan söz eder misiniz?
Günümüzde çağdaş sanat, geleneksel sanatlar ve hayat bağlamında nesne, malzeme, form ve mekân önemli bir unsurdur. Üslup, imgeleri yapıta uygun teknikte uygulayarak yapıt (sanatsal eserler) ortaya çıkmaktadır. “Açık Yapıt’’ adlı eserinde, “sanat, dünyayı tanımaktan çok var olanlara eklenerek özgül yasalarını ve özel yaşamlarını çıkararak bağımsız biçimleri ve tümleyenlerini yaratmaktır.’’der Umberto Eco.
Sanatçı doğaya sıradan bir göze göründüğü biçimiyle bakmaz, düşünce güncesiyle alt kavramlara inmek ve uygulamak ister. Eserlerinde görüntünün ötesine çıkarak kavramsal bir anlatım yönüne gider. Çağımızın getirdiği teknolojik konfor ve insanların büyük çoğunluğunun şehirlerde yaşaması, şehir hayatının getirdiği hızlı yaşam insanları doğadan uzaklaştırmıştır.

Eserlerimi üretirken genel anlamıyla doğal malzemeleri kullanarak sanat tüketicisine içerik ve biçim dışında malzemeyle de mesaj vermek istemekteyim. Sanat üretimin ilk aşaması ve sanatsal hayatımda önemli yer tutan; keçiboynuzundan balıklar metamorfoz serisi, ayçiçeklerinden yapmış olduğum ayyüzler serisi, bitki köklerinden figürler, eski kırsal yaşamda kullanılan doğal eşyalardan yapmış olduğum enstalasyonlar serisi ve son olarak da şimdi görev yerim olan Çankırı Kaya Tuz Mağarasında kaya tuzu üzerinde çalışmalarımı sürdürmekteyim. Kaya tuzu, yataklarının, 256 milyon yıl öncesi, “Tetis Denizi”nin (*) çökelmesi ve o devirlerden itibaren denizlerin ya da kapalı havzaların kurumasıyla oluşmuştur. Bu eksende ironik düzeyde denizin, günümüzde bozkır olarak yer alması sanat manifestoma destek olmaktadır.
Genelde balık ve deniz teması üzerine çalıştığınızı söyleyebilir miyiz?
Evet, genel olarak balık ve deniz teması üzerinde çalışmaktayım. Bozkır coğrafyası ve kültürü içerisinde yetişmiş biri olarak çocukluk dönemimden itibaren deniz yaşamını ve kültürünü merak ederim ve bunu sanatsal biçimde ifade etmek istiyorum. Eserlerimi düşünce alt yapısında kavramsal anlam ve ifadeler kullanarak üretmekteyim. Özellikle coğrafik yapın getirdiği şartlar ve etnik sosyal yapının özelliklerini de sentezleyerek anlamsal yorumlar elde etmek istiyorum. Bu bağlamda, çalışmalarımda sanatsal açıdan da çeşitli disiplinler üzerinden bahsi geçen konuyu tartışmaya açarak çalışmalarımın izleyiciye soru sordurmasını ve izleyicinin de eserleri sorgulamasını hedeflemekteyim. Eserlerimi kullanılmış ya da kullanılmakta olan bir gerek organik gerekse inorganik nesnelerle üretmekteyim.

Örneğin “Anakronik’’adlı eserim iki bölümden oluşmakta ve alt bölümde gerçek yaşamda bulan kedi, balık ironisi konu aldım; üst bölümde ise küresel ısınmayı. Ağaç dalları üzerine balık kılçıklarını yerleştirerek küresel ısınmaya sürrealist bir dille dikkat çekmek istedim.

“Nem” adlı çalışmamda ise malzeme olarak atık bir çekmeceyi kullandım. Çekmeceler insanların gizli nesneleri korumak için kullandıkları materyallerdir. Bu amaçla, çekmeceye deniz yaşamına yer verilmiş bir resim yerleştirerek ve kurutulmuş balıkları asarak düşünce alt yapımda bulanan deniz yaşamına atıfta bulundum.
Kullandığınız malzemeler de oldukça ilgi çekici: keçiboynuzu ve kayatuzu…
Evet, “Metamorfoz-Balık” serisinde keçiboynuzlarını başkalaşıma uğratarak balığa çevirerek organik nesneyi kavramsal biçim de yorumladım. Bence sanatı farklı ve özel kılan etmenlerden biri de nesnenin formundan, dokusundan faydalanarak ve ona farklı bakış açısı getirerek sanat tüketicisine mesaj vermektir.

Boynuzun gücü ve sağlamlığı, balığın yumuşak hareketli dokusu ve kültürlerde de bereketi temsil etmesi düşüncemi geliştirmişti. Boynuzu balığa çevirerek boynuzun sağlamlığıyla balığın hareketliliğini ve bereketliliğini sembolize şekilde eserlerime aktardım. Sanki suyun içinde ahenkle yüzerken bir anda bulundukları dünyadan, hava ve toprakla temasa geçtiklerinde ürperdiklerini, katılaştıklarını, adeta kaskatı kesildiklerini düşündüm.

Acaba boynuzları da alıp havadan ve topraktan uzaklaştırırsak bu seferde denizin içinde balığa mı dönüşür. Yaşamı güzel kılan, farklılıkların yarattığı armoni değil midir? Her şey aynı olsaydı yaşam bu denli akıcı olur muydu?
Bir de “Kaya Tuzu Deniz Balık” serisi vardı sanırım
Evet, kaya tuzunun denizlerin, kapalı iç havzaların çökelmesi sonucunda oluşması ve çalışmalarımı deniz teması üzerine yürütmem nedeniyle güzel bir portfolyo oluşturdum. Eserler keçi boynuzu ve kaya tuzu bileşimi… kaya tuzu üzerine negatif işleme usulü fosil balık teması…
Gerçek yaşam döngüsünde balık, hikâye ve kitaplara atıfla denizcilik konuları üzerine de çalışmalarımı sürdürmekteyim.

“Bellek’’, isimli çalışmamda ise elinde balık tutan bir el figürü yer almaktadır. Çalışmada malzemelerin sert yapısının dokusal olarak yumuşak dokuya dönüştüğünü izlemekteyiz. İki organik yapının anı yaşatır etkisi dikkat çekmektedir. Balığın gerçek hayatta göstereceği etki anlık olarak sezdirilmeye çalışılmıştır.
“Halikarnas Balıkçısı”, ismindeki çalışmada ise fırtınaya karşı kendisi savunmaya çalışan figürle birlikte doğal afetlere dikkat çekmeye çalıştım.

“Metafor’’, ismindeki çalışmada ise negatif biçimde fosil balık işlenmiştir. Üst kısımda eklenen parçayla dikey kompozisyon dengelenmiştir. Kaya tuzunun denizin çökelmesi sonucu oluşmasıyla, balığa ve denize yapılan atıfla malzemenin de birleşimi kavramsal tanıma yardımcı olmaktadır.

Çalışmalarınızı Çankırı Tuz Mağarası’nda da sürdürüyorsunuz. Son olarak biraz da buradan ve çalışmalarınıza etkisinden söz etsek…
Sanatsal gelişim ve deneyim açısından önemli bir yer ve çalışma kapsamında Türkiye’de Tuz Mağarasın da sanat atölyesi bulunması ilklerden birisidir. Yer altında yerin 150 ila 200 metre altında Çankırı Belediyesi bünyesinde heykeltıraş olarak görev yapmaktayım. İlk etapta Çankırı ilini temsil eden çalışmalar ürettim. Çankırı Belediyesi Tuz Mağarasını turizme açma kapsamında çalışmalar devam etmektedir. İlk etapta Çankırı’nın isminin eski dönemlerde Gangaris olması ve bu ismin keçisi bol ülke anlamına gelmesi nedeniyle duvara bir keçi rölyefi işledim.

Heykel kısmında Hititleri temsilen bir çalışma(Tuz Mağarasının Hititler Döneminden itibaren işletilen maden olması nedeniyle) yaptım. 8 buçuk milyon yıl önce Çankırı yaşayan hayvan türü olması ve Çankırı Yapraklı yolu üzerinde Prof. Dr. Ayla Sevim EROL başkanlığında yürütülen kazıda, Çorak Yerler kazı alanında 8 cm dişi bulunan bir kaplan fosilinin ilk defa Çankırı bulunması ve eczacılığın da simgesi olması nedeniyle Anadolu kaplanını işledim.

Anadolu’daki ilk Dâr-ûl Hâdis olan eser halk tarafından Taş Mescit olarak isimlendirilmektedir. Biri yapı üzerinde, diğeri heykel görünümünde olan iki adet figürlü taş eserde birbirine dolanmış iki yılanın tasvir edildiği ve günümüzde “Tıp Sembolü” olarak kullanılan birinci parça yapı üzerinde bulunmaktadır. Çankırı Müzesinde sergilenen ikinci parçada ise günümüzde “Eczacılık Sembolü” olarak kullanılan kupaya dolanmış yılan figürü bulunmaktadır. Buna binaen kupaya dolanmış yılan sembolünün replikasını yaptım.

Anadolu Selçuklular döneminde 21 Eylül 1281 tarihinde Çankırı da Şeyh Hacı Bahaeddin tarafından Kuşhane Vakfiyesi kurulmuştur. Yazdığı Vakfiye Anadolu’nun en eski ve orijinal belgesidir. Kuşhaneyi temsilen heykel çalışması da yapmış bulunmaktayım. Şu an çalışmalar sergilenir konumda ve ziyaretçilerini bekliyor.