Şafak Güneş Gökduman, Melihat Tüzün’ün Gözüyle Doğaya Bakış

Share Button

Melihat Tüzün’ün son üç yıldaki çalışmalarından oluşan “Just In Nature” üst başlığını taşıyan resimlerinin konusunu giderek yabancılaştığımız, günlük koşuşturmalar içinde görmezden geldiğimiz hatta tahrip ettiğimiz doğa oluşturuyor.

Haydi Doğaya, Haydi Ormana gibi triptikleri, Karaağaç’a Giderken, Edirne’de  gibi resimleri sanatçının yaşadığı şehirler olan Edirne ve Tekirdağ  izlenimlerinden oluşuyor. Sanatçı bu resimlerinde

DEVAMINI OKUYUN
Share Button

Şafak Güneş Gökduman, Hülya Küpçüoğlu ile “Çağdaş Sanat Söyleşileri” Üzerine…

Share Button

Hülya Küpçüoğlu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun oldu ve doktorasını yine aynı bölümde tamamladı. 1993-2007 yılları arasında konstrüktivist resimler, kolajlar ve üç boyutlu çalışmalar yaptı. Video art ve posta sanatı projelerinde yer almasının yanı sıra ulusal ve uluslararası video art, posta sanatı projeleri de  düzenleyen Küpçüoğlu, 2007’den itibaren popüler kültürle ilgilenmeye başladı ve popüler kültürü ele

DEVAMINI OKUYUN
Share Button

Şafak Güneş Gökduman: Ana Madde Su Sergisi

Share Button

Latincede “başlangıç”, “köken”, “hareket kaynağı” gibi anlamlara gelen ve Antik Yunan felsefesinin temelini oluşturan arkhe, “ilk prensip” ya da “ilk element” olarak da düşünülebilir. Arkhe kavramını ilk kullanan filozof ise Thales’tir ve Thales evrenin ana maddesinin su olduğunu söyler. Serginin başlığı olan “Ana Madde Su” Thales’e gönderme yapmakla birlikte birkaç istisna haricinde

DEVAMINI OKUYUN
Share Button

Şafak Güneş Gökduman, Türk Edebiyatı’nda Yozlaşma ve Zümrüt Apartmanı

Share Button

Kendimden utanmalı mıyım bilmiyorum ama Zümrüt Apartmanı kitabını okumadım hatta birkaç güne kadar adını bile duymamıştım. Fakat malum olaydan bir arkadaşım vasıtasıyla haberdar oldum. Sözü edilen kitaptan alınmış bir sayfanın ancak birkaç satırını okumaya tahammül edebildim. Bu satırlar, tahammül sınırımın dışında olsa da söz konusu kişinin ve yayınevi sahibinin iddia ettiği gibi ortada edebi bir eser var da ben eski kafalı olduğum için mi göremiyorum

DEVAMINI OKUYUN
Share Button

Şafak Güneş Gökduman:Zafer Malkoç Resimleri ve B12

Share Button

Zafer Malkoç’un çalışmalarının temelinde insan yer alır. İnsanı, geçmişi, geleceği, bastırılmış duyguları ve korkularıyla ele alan Zafer Malkoç’un çalışmaları bu yönden bir bütünlük taşır. Kullanılan teknik, renk, konu ya da figür ne kadar farklı olursa olsun o, insanı kendisiyle ve korkularıyla yüzleştirmeyi amaçladığından “B12” serisini diğer çalışmalarıyla birlikte değerlendirmek gerekir.

Malkoç’un ilk serisi “Modern İnsanlar”dır. Sanatçı bu seride İstanbul sokaklarından edindiği izlenimleri tuvale aktarır. Kendi çektiği fotoğraflardan yararlanarak oluşturduğu bu seride metropolde yaşayan insanların kalabalık içerisindeki yalnızlığına vurgu yapar. Çalışmalarda figürler hareket hâlinde olsa da izleyiciyi etkisi altına alan bir durağanlık söz konusudur. Bu durağanlık büyük şehirde yaşayan insanın kendisiyle baş başa kalamamasının, kendisi olamamasının ve sürekli yinelenen koşuşturmanın yarattığı tekdüzeliği çağrıştırır. Figürlerde ayrıntıya inilse de mekânda ayrıntıya inilmez. Figürlerdeki renkler karakter ve sosyal statü gibi farklılıklara işaret edercesine belirgin olmasına karşın mekânda daha soluk renkler kullanılmıştır. Buna rağmen mekân insanın hapsolmuşluğunu vurgularcasına öne çıkar.

Barok resimleri çağrıştıran ve kadın figürlerini merkeze aldığı Piece of Meat serisinde ise sanatçı kadının metalaştırılmasını konu edinir. Kadına uygulanan fizyolojik ve psikolojik şiddeti tellerle sembolleştirerek eleştirel bir gözle tuvale aktarır. Bu çalışmalarda insan üzerindeki baskının nedeni olan mekân, yerini tellere bırakmıştır.

“Uyuşturulmuş Bedenler” ve Kırmızı Emperyalistler’de ise koyu arka plan yerini boşluğa bırakır ve kırmızının hâkimiyeti belirginleşir. Mekân ise artık yok olmuş ve boşluğa dönüşmüştür. Hareketin ön planda olduğu bu çalışmalarda parçalanmışlık söz konusudur. Anton Giulio Bragaglia’nın siyah veya koyu renkli fon önünde yer alan tek bir figürün hareketini farklı aşamalarla ve düzensiz aralıklarla gösterdiği  “Fotodinamik Portreler” adını verdiği fotoğraflarını çağrıştıran ve tanınmış simaların portelerine de yer verilen Kırmızı Emperyalistler serisi, bireyin geçmişiyle, geleceğiyle, gerçekle ve korkularıyla yüzleşmesinin çoğaltılmış ve parçalanmış imgeler biçiminde yansıtılmasıdır. Çoğu, divizyonist teknikle oluşturulmuş bu çalışmalarda figürlerin hareketleri, bakışları ve bireyi her yandan kuşatan teller, kasvetli bir atmosfer yaratsa da tuval üzerine rastgele serpiştirilmiş rengarenk balıklar umuda dair bir işaret taşır.

B 12 serisinde ise bireyin toplumla ilişkisi daha geniş bir çerçevede ele alınır. Bilindiği gibi B12 vitamini eksikliği bellek kaybına ve birçok psikolojik ve fizyolojik rahatsızlığa neden olmaktadır. Zafer Malkoç, B 12 adını verdiği serisinde bu noktadan hareketle bireyin toplum ve otoriteyle ilişkisini, bu ilişki sürecinde ekonomik ve sosyolojik nedenlerle yalnızlığa itilmesini, unutkanlığa zorlanmasını, toplumsal hafızanın otorite tarafından tahrip edilmesini ele alır. Bu çalışmalarda siyah arka plan toplumsal hafızanın karartılmasına işaret ederken, gaz maskeleri nefes almaya duyulan ihtiyacın ifadesidir. Bu kez umudun sembolü olan balıkların yerini çarpıcı renklerdeki kaligrafik çizgiler almıştır.

  DEVAMINI OKUYUN

Share Button

Şafak Güneş Gökduman: Edirne Görünümleri

Share Button

90 yıla yakın bir süre Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik yapmış, Osmanlı mimarisini doruk noktasına taşıyan görkemli dini yapıları ve sivil mimarlık örnekleri ile ön plana çıkmış olan Edirne, tarihi ve kültürel varlıkların birikimi ile Türkiye’nin en önemli kentleri arasında yer alır. Aynı zamanda coğrafi konumu nedeniyle Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapısı niteliğindedir. Uzun yıllardır Edirne’de yaşayan ve çalışan Deniz Gökduman, Türkiye’nin en önemli kentlerinden biri olan Edirne’ye bir de sanatçıların gözüyle bakmak düşüncesinden yola çıkarak Edirne Görünümleri başlıklı bu sergiyi düzenlemiştir.

Edirne Görünümleri sergisi Ali Gümülcine, Ayfer Uz, Caner Karavit, Deniz Bayav, Deniz Gökduman, Kerem İşcanoğlu, Mahpeyker Yönsel, Mustafa Orkun Müftüoğlu, Tolga Boztoprak ve Veysel Kurucu’nun birer çalışmasından oluşmaktadır.

Sanatçıların çalışmalarına tek tek ele alacak olursak son dönemlerde Fotorealist akıma ilgi duyan ve çalışmalarında fotorealizm tekniğini kullanan Ali Gümülcine’nin Edirne’de tatil düşüncesinden yola çıkarak realist bir üslupla yaptığı Enez’de Bir Yaz adlı çalışmasında sol ön köşeye yerleştirdiği kola kutusuyla da Fotorealizme göz kırparak tüketim toplumuna eleştirel bir gönderme yapmayı da ihmal etmediğini söyleyebiliriz.

Ayfer Uz ise kolaj izlenimi veren Keşan adlı çalışmasında, bir araya getirilmiş imgeler aracılığıyla Edirne’nin tarihsel geçmişine ve doğal güzelliklerine masalsı bir atmosferle vurgu yapmıştır.

Uzun zaman özgün baskı ve ahşap oyma sanatıyla ilgilenen, yaklaşık on yıldır da geleneksel Çin resmi üzerine araştırmalar yapan Caner Karavit’in sergideki çalışmasının adı Ayşe Kadınlı Deli Sabri’dir. Karavit, öznel bir bakış açısıyla ve karışık teknik kullanarak yaptığı bu çalışmada Ayşe Kadınlı Deli Sabri’nin hikâyesinden yola çıkarak Edirne’ye anılarının penceresinden bakar ve izleyiciyi belleğinden alınmış bir sahneyle Edirne’nin yakın geçmişine götürür.

“İnsanın doğasını anlatmanın en iyi yolu büyük dramatik resim kurguları yaratmak bu kurgulara sembolik göndermeler eklemek değil, tüm halleri ile özne’yi tanımaktan geçer” diyen Deniz Bayav’ı odak noktasında figürlerin yer aldığı ve modern dünyanın karmaşıklığı karşısında kendisini çaresiz ve yalnız hisseden bireyin yaşadığı hayal kırıklıklarını, sıkıntıları izleyicilerin tamamlayacağı bir hikâye anlatırcasına tuvale aktardığı çalışmalarında zaman da önemli bir unsurdur. Sanatçı, Yansımalar adlı çalışmasında da Selimiye Camisi’nin suya akseden görüntüsüyle dünü ve bugünü bir arada yaşayan Edirne kentinin tarihsel önemini vurgulamıştır.

Çalışmaları politik ve günlük hayat izlenimleri olarak iki ana başlıkta değerlendirilebilecek olan Deniz Gökduman’ın, politik eserlerinin çerçevesini genellikle gündeme yönelik eleştiriler ve önemli simaların portreleri oluştururken, günlük hayattan esinlendiği çalışmalarının merkezinde ise çoğu kez kadın figürü yer alır. Son dönem çalışmalarında kent görünümlerine de yer veren Deniz Gökduman, Hangi Kapıyı Aralasak adlı çalışmasında Edirne’nin sınır şehri olarak önemine dikkat çekmeyi amaçlamıştır.

Kerem İşcanoğlu, ise Lalapaşa adlı çalışmasında ise Edirne’nin doğal güzellikleri yerine kentleşmenin getirdiği göç olgusuna dikkat çekmeyi amaçlamıştır. Sanatçı, kullandığı kontrast renklerle göçün getirdiği terk edilmişlik ve yalnızlık duygusunu izleyiciye geçirmeyi başarmıştır.

Kimi zaman otoportre çalışmaları yaparak kimi zaman da insanı günlük yaşamdaki hâlleriyle resmederek yaşamdan edindiği izlenimleri tuvale aktaran Mahpeyker Yönsel, sergide Süloğlu Barajı adlı çalışmasıyla yer almıştır.

Eserlerinde insanın varoluşunu ve insana ait duyguları konu edinen ve bunları kimi zaman portreler aracılığıyla realist bir biçimde kimi zaman da mitolojiden yola çıkarak fantastik biçimde görselleştiren Mustafa Orkun Müftüoğlu ise Uzunköprü’den İzlenim adlı çalışmasında II. Murat döneminde, Mimar Muslihiddin tarafından, 1427-1443 yılları arasında inşa edilen ve dünyanın günümüze ulaşan en uzun taş köprüsü olma özelliğine sahip  Uzunköprü’yü konu edinerek Edirne’nin tarihi yönüne vurgu yapmayı tercih etmiştir.

Kimi zaman evsizleri, mültecileri, kimi zaman da şehrin kalabalığı içerisinde kaybolmuş bir şekilde bir şeylere yetişme telaşı içerisindeki insanları konu edinen çalışmalarıyla sıradan insanın varoluş mücadelesini toplumcu gerçekçi bir bakış açısıyla tuvale yansıtan Tolga Boztoprak son dönem çalışmalarında ise doğaya yönelmiştir. Boztoprak’ın sergide yer alan Meriç adlı çalışması ise  “Atölyemde gökyüzünden bir perspektif oluşturarak, Anadolu’nun farklı noktalarını tuvallerime yansıtıyorum.” diyen sanatçının köyden kente göçe ve bunun sonucunda yalnız bırakılan topraklara dikkat çekmek amacıyla figüre yer vermediği son dönem çalışmalarıyla kullanılan renkler ve anlatım dili bakımından bütünlük oluşturmaktadır.

Son dönem çalışmalarında hızla değişen ve dönüşen dünyada insanın konumu ve insan ilişkilerini anamorfik perspektif yöntemlerini kullanarak resmetmeye çalışan Veysel Kurucu, Havsa Manzarası adlı çalışmasında ise ilk dönem çalışmalarında olduğu gibi realist bir bakış açısını tercih etmiştir.

Sergideki çalışmalara genel olarak bakıldığında Deniz Bayav’ın Yansımalar; Mahpeyker Yönsel’in Süloğlu Barajı, Mustafa Orkun Müftüoğlu’nun Uzunköprü’den İzlenim; Veysel Kurucu’nun Havsa Manzarası adlı çalışmalarında Edirne peyzajlarını realist bir yaklaşımla ele aldıkları görülürken Ali Gümülcine’nin Enez’de Bir Yaz, Ayfer Uz’un Keşan, Caner Karavit’in Ayşe Kadınlı Deli Sabri, Deniz Gökduman’ın Hangi Kapıyı Aralasak ve Kerem İşcanoğlu’nun Lalapaşa adlı eserlerinde Edirne’nin kendilerinde bıraktıkları izlenimleri yorumladıkları söylenebilir.

Sergiyle ilgili önemli bir nokta da sergide çalışmaları yer alan sanatçıların çoğunun yolunun bir şekilde Edirne’den geçmiş olmasıdır. Bu da sergiyi, kentin sanatçılar üzerinde bıraktığı tesirin eserlere yansıması noktasından bakıldığında daha da anlamlı kılmaktadır. DEVAMINI OKUYUN

Share Button