Avangard sanat hareketleri üzerine geniş araştırmaları ile bilinen Peter Bürger, ünlü kitabı ‘Avangard Kuram’ da açıkladığı üzere, avangard askeri bir terim olup, ordunun öncü kolu anlamına gelmektedir. 1830-1840’ların ütopyalar döneminde siyaset diline girmiştir ve köklü dönüşümlerin önderleri anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Avangard sanatçılar da öncü olmalı ve gelişmeyi teşvik etmeliydiler. Dolayısıyla avangard nosyonu, modern sanat tarihinin önemli bir parçası olup daima ileriye yönelik hareket olmuştur.
‘Avangard’ terimi sanata verilen öncü rolü ifade etmek için ilk defa Saint-Simon tarafından kullanılmıştır. Peter Bürger’e göre avangard sanatın kurumlaşmasına karşı bir tavırdır.
Yirminci yüzyıla girerken Batı Avrupa’daki genç sanatçı ve yazarlar yeni yüzyılın gelişini büyük heyecanla karşılamışlardır. Teknolojide ve demokraside ilerlemenin insan hayatında ekonomik ve sosyal gelişmenin de kaynağı olacağı yeni bir çağ başlamıştır (modernizm).
Birbiri ardı sıra gelen yeni üslupların ve teknik icatların zenginliği sanatı ve sanat ortamını kökten değiştirmiş ve ifade özgürlüğü sağlamıştır. Avangard, 1848 öncesinde romantizmin isyanı ile başlamıştır. Sanat, sanat erbabı tarafından yüceltilerek bir kült haline dönüşmüştür. Bu durum 1848’de Paris’teki şiddet olaylarının ardından sona ermiştir ki bu kırılmanın ardından yükselen sanatın özerkleşmesine koşut olarak modernist bir içerik almıştır.
Avangard, modernizm ile ortak bir evrime girmiş ve onunla özdeşleşmiştir. Avangard ve modernizm, sanatçının kendine ve topluma yabancılaşmasıyla burjuva zihniyeti karşısında tavır almışlardır, aynı ruhu ve bilinci taşıdıklarından dolayı aralarında temel olarak bir ayrım bulunmamaktadır. Modernizm gelişerek avangard’a evrilir ve avangard modernizmin en son, en aykırı ifadesi, tarzı olarak anlaşılagelmiştir.
Peter Bürger, ‘avangard’ kuramda modernizm ile avangardın birliğini bozmuştur, dolayısıyla bu terimlere ilişkin muğlaklığa son vermiştir. Bürger’in düşüncesine göre, avangard, modernizmin öngördüğü özerkleşmeye, kurumlaşma çizgisine karşı çıkmaktadır. Avangardın ömrü, iki dünya savaşı arası dönemle sınırlanmıştır.
Sonunda avangard hedeflerini gerçekleştirmeyi başaramamıştır, mücadele ettiği kurumlara yenik düşmüştür. Avangard sanatçıların çalışmaları müzelerde, sergilerde onların istemedikleri bir şekilde piyasaya sürülmüştür. Özgürlük peşindeki çalışmalar sanat yönetimlerinin emrine girmiştir. Bürger’in Dada ve Sürrealizm ile sınırladığı ‘tarihsel avangard’, çok daha etkin olarak 1940’lı yılların sonunda Amerikan sanatında ele alınmıştır. New York, 1940’lardan itibaren sadece modernizmi değil, Hitler ve Stalin’in Avrupa’dan kovmuş olduğu avangardı da tarihine almıştır. Amerikan soyut ekspresyonizmi, Greenberg modernizmi, 1960’larda ortaya çıkan Pop-Art ve Post-Modernizm avangard işlevi görmüştür.
DADAİZM: Dada Hareketi (1916-1920)
Zürih, I. Dünya Savaşı’nda yıkımın, açlığın, yoksulluğun, savaşın getirdiği korku ve umutsuzluğun hüküm sürdüğü Avrupa’da sürgündeki aydın sığınmacıların sığındığı bir kent olmuştu. Zürih’e sığınan bir grup sanatçı ve edebiyatçı Spiegel Gasse’de “Cabaret Voltaire” yi 5 Şubat 1916’da kurmuşlardır.
1916’da Alman şair ve düşünür Hugo Ball’ın (1886-1927), Zürih’in arka mahallesinde açtığı Cabaret Voltaire”, Dada’nın başladığı yer olmuştur. Dada, Hugo Ball’ın Dada sanatçılarından Richard Hülsenbeck ile birlikte Almanca-Fransızca bir sözlükten rastgele seçtikleri bir isim olmuştur.
Dada, Fransızca’da ‘çocukların oyuncak tahta atı’ anlamına gelmektedir. Şöyle ki, çocuklar oyuncak tahta ata çeşitli anlamlar yükleyebilir, mantık dışı, tesadüfi ve saçma oyunlar meydana getirebilirler. Dada hareketinde de anlamsızlık, saçmalık, bilinçaltı, tesadüf özgürce ifadesini bulmaktadır. Dada hareketindeki amaç düzeni düzensizliğe, mantıklı olanı mantıksızlığa, anlamsızlığa dönüştürmek ve sağlam bir algı ve mantığı ortadan kaldırmaktır. Almanya’da Berlin Dada başta olmak üzere Paris ve New York’ta gelişen Dada, özellikle Almanya’da dışavurumculukla birlikte ortak bir mücadele vermiştir. Berlin’deki Dadaizm politik bir çizgide ilerlemiştir. Almanya sanat ortamına egemen olan dışavurumculuk, Dadacıların daha sonraları hedefi haline gelmiştir. Dadaizmin tepkisi, dışavurumculuğun çıkış noktasından uzaklaşıp geleneksel hale gelmiş olmasındandır. Alman Dadaist sanatçılar, dışavurumcuların yağlıboya, ahşap metal baskı tekniklerine karşı fotomontajı kullanmışlardır. Dadacılar, geleneksel sanatın yağlıboya, bronz vs. malzemelerini reddetmişler, yerine farklı malzemeler örneğin, kağıt parçaları atık biletler gibi tercih ederek kendilerini sanat karşıtı farklı bir yere koymuşlardır. Dadanın sanat anlamında mirasını alan akım ise Sürrealizm olmuştur. Dada hareketini büyük ölçüde Fütürizm etkilemiştir. (1909-1915)
Fütürizm ile Dada arasındaki en belirgin fark ise, fütürizm, optimistik, Dada ise pesimistik bir dünya görüşüne sahiptir. Dada hareketinin kesin bir hedefi olmuştur; ahlaksal, kültürel, sanatsal değerleri yıkmak ve dönemin geçerli olan değerlerine başkaldırmaktır.
Sanata, o günlerde dikkat çeken akımlara karşı durmuş, akademizmi de dışlamışlardır. Dada, I. Dünya Savaşı’nın bir sonucudur. Savaşın insan ve insanlığa verdiği zararı görmüş olan Dadaist sanatçılar, bu farkındalığının sonucunda Dada tavrını ortaya koymuş, savaş kaosunu açımlamak ve olumluya çevirmek için çabalamışlardır.
1918’de yayımlanan ilk Dada manifestosu (Tristan Tzara), Dadacılık’ın ‘yeni bir gerçeklik’ olduğunu iddia etmiş ve dışavurumcuları zamana karşı duygusal bir direnç göstermekle suçlamıştı. Dada tavrının önemli bir avangardlığı söz konusuydu, 20.yüzyılın ilk avangard tavrı ve ilk radikal hareketiydi. Tristan Tzara’ya göre; Dada bir prostestodur, mantığın reddedilmesidir, yıkıcı bir eylemdir ve özgürlüktür.
I.Dünya Savaşı’nı burjuva değerlerinin uzantısı ve başka bir deyişle burjuva yolsuzluğu olarak gören Dadacıların söylemleri ve sanata yaklaşımları da bu muhalefeti yansıtmıştır.
Tzara’ya göre daha önceki onur, ahlak, din, aile, sanat, özgürlük gibi kavramlar isanların gereksinimlerini karşılayabiliyordu, ancak artık bu değerler içleri boşalmış ve anlamsız görüldüğünden, Dadacılar sanatı bu konulardaki tepkilerin gösterilebileceği bir özgürlük alanı olarak görmüşlerdi.
“1918 tarihli ‘Dada Manifestosu’nu kaleme alan Tristan Tzara’ya göre Dada, bir protestodur; yıkıcı bir eylemdir. Mantığın yerle bir edilmesidir; İşte Dada budur. Belleğin, arkeolojinin, geleceğin yıkımıdır. Dada özgürlüktür. Çarpışan renklerin, zıtların birliğinin, grotesk şeylerin, tutarsızlıkların ifadesi; kısaca yaşamanın kendisidir.” (Antmen A.2013, s.122)
Dada’nın Amerika’ya açılması meselenin boyutunu da farklı bir noktaya getirmiştir, bunu sağlayanlar Marcel Duchamp ile Picabia olmuştur. Bu iki sanatçının çabaları kendi sınıfında ilk örnekler olmuştur.
Dadacı kimliklerin bir başka özelliği de ortaya koydukları eserlerin sanat değerini düşürmek için gündelik deyimlerden yararlanmış olmalarıdır. Bu özellik Dada’nın Pop Art’ı etkileyen özelliklerinden biridir, daha sonra gündelik deyimler düşüncesinden, sıradan gündelik nesneler düşüncesine, tam anlamıyla Pop Art’a geçilecektir.
Dada kurulduğu ilk günden itibaren en temel noktada heterojen bir tutum sergilemiştir. Bunun en önemli göstergelerinden biri meydana getirdikleri ‘şiir’ lerin özellikleridir. Buna en iyi örnek olarak Hugo Ball’ın fonetik şiir olgusunu verebiliriz. Bu şiir soyuttur. Dadacının amacı, bu soyutluk içinden kendi somutluk veya yine kendi soyutluğunu üretmek olmuştur. Dadacı algı şiir dışında dans gösterilerine de yer vermiş, performanslara ve kolaja ulaşmıştır. Dadacı sanatçılar kolaj ve asamblaj gibi teknikler kullanmış, ifadede rastlantısallığa önem vermiş, batı dışındaki kültürlerin ‘primitif’ özelliklerine ilgi duymuşlardır.
Kolajı kübizmle, doğaçlama performansları fütürizmle, doğrudan ifadeyi de dışavurumculukla ilişkilendirmek mümkündür, ancak bu akımların hiçbirinde Dada’nın radikal sanat karşıtı olan tavrı olmamıştır.
Dadacılara göre sanat; hizmet edecekse insanlığa hizmet etmelidir. Dadacılık 1920’lerde yerini Sürrealizm’e bırakmıştır.
Dada ve sanat tarihi ilişkisine bakıldığında 1936’da New York Moma’da (The Museum of Modern Art) Algred Bahr tarafından düzenlenen “Fantastik Sanat, Dada ve Gerçeküstücülük” sergisinde Dada’nın ilk kez ciddi biçimde irdelendiği görülmüştür. 1968’de yine Moma’da William Rubin tarafından düzenlenen “Dada ve Gerçeküstücü Sanat” isimli yayın dikkat çekmiştir.
1978’de Dada, “Dada ve Gerçeküstücülüğün Yeniden İncelenmesi” başlığıyla yeniden bilimsel bir değerlendirmeye Londra Hayward Galeri’de tabi tutulmuştur. En özgün ve kapsamlı sergilerden biri de “Zurich, Berlin, Hannover, Cologne, New York ve Paris DADA” olup Ekim 2005 ile Ocak 2006 arasında Paris Centre Pompidou’da açılan sergi olmuştur.
Marcel Duchamp:
En önemli avangard sanatçılardan ve 20. yüzyılın modern sanatının en etkili yol göstericilerinden biri olmuştur. Empresyonist bir başlangıcın ardından 1910 dolaylarında Futurist Moment (Fütürist An) akımı ile birleştirdiği kübizmi keşfetmiştir. 1913’te ilk hazır yapım (ready-made) nesneyi, yani bir sanatçı tarafından sanat yapıtı olarak seçilmiş endüstriyel nesneyi üretmiştir, bu yapıtı buluntu sanatının gelişiminde başlangıç noktası olmuştur. Kendisinin sanatta kavramsal sorgulamalara, “karşı sanatın” araştırmasına adamıştır. Duchamp 1917’de “fountain-çeşme” adlı yapıtının bir seri üretim nesnesini imzalayıp sanat sergilerine göndererek geleneksel tuval resmine, yaratıcı sanatçı kimliğine karşı çıkmıştır. Duchamp, pisuarı yatırarak bir kaidenin üstüne koymuş böylece onu işlevsiz kılmıştır. R.Mutt şeklinde imzalamıştır. Pisuarın bir sanat çalışması haline gelmesini sağlayan özelliği de onun Alfred Stiglitz tarafından bir sanat eseriymişçesine fotoğraflanmış olmasıdır. Çeşme modern sanatın en bilinen çalışmalarından biri olmuştur. Duchamp, sanat eserlerini yargılamamızın ve etiketlememizin aracı olan tanımların, standartların, sanatın yanında ikincil olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır.
Fountain-Çeşme, 1917
Francis Picabia (1879-1953) :
Eserlerinden birine örnek olarak, “Çocuk Karbüratör” adlı çalışmasını verebiliriz. Bir yarış otomobilinin karbüratör şemasına dayanan bu eser, düşünmeden makine gibi işleyen, içinde çocukların akılsızca, mekanik cinsel eylemlerle yaratıldığı dünyayı akla getirmektedir.
Çocuk Karbüratör, 1919
George Grosz (1893-1959) :
Eleştirel, politik çizimleri, resimleri ve dadacı fotomontajları burjuva kültürünü, kapitalizmi, egemen sınıfı hedefine alan alaycı bir aşağılama içermektedir. Nazi Almanya’sından ABD’ye gitmesinin ardından yaptığı çalışmalarda savaşı ve diktatörlüğü sergilemiştir.
Güneş Tutulması (1926)
Hans Arp :
Objeleri rastlantı yasalarına göre düzene koyarak muhtelif renkli kağıtları birbirine yapıştırarak yapıtlarını oluşturmaktaydı.
Yırtılmış Kağıtlar Dizisinden, 1943
Max Ernst (1891-1976) :
Paris’in ilk sürrealistleri arasında yer alan Alman sanatçı modern çağın en yenilikçi ressamlarındandır. 1919’da Köln’deki dadacı grubunun kurucularındandır. Dadacı kolajlarını birbiriyle uyumsuz olan şeyleri fantastik ve şaşırtıcı, kafa karıştırıcı yaratıklar halinde çalışmaktaydı.
Robert Rauschenberg (1925-2008) :
Yeni dada akımının önde gelen temsilcilerindendir. Amerikalı ressam, 1950’lerde soyut ekspresyonizmin köktenci özelliğine tepki olarak ortaya çıkan Pop Art’ın öncüsü olmuştur. Duchamp’ın ready-made’leri Rauschenberg’i etkilemiştir. Çalışmalarında temel olarak gazeteler, text ve fotoğrafları resim yüzeyinde post-modern bir algı ile kullanmıştır. Rauschenberg’in 1955’teki “bed-yatak” adlı çalışmasında günlük kullanım nesnesi olan yatağı tuvale eklemiştir, böylelikle asemblaj dönemini başlatmıştır. Bu yeni dönem Yeni Dada (Neo Dada) ruhu olarak tanımlanmaktadır.
Bed-Yatak, 1955
Kurt Schwitters:
“Merz”; Schwitters’in tramvay biletleri, pullar ve paket sargıları, ambalajlar gibi günlük yaşamın ürünü olan nesneleri birleştirerek kendine has yöntemine vermiş olduğu isimdir. Toplumun geleneksel sanatın dikte ettiği kuralların dışında kendine özgü bir yaratıcı model geliştirmiştir. 1920 ve 1930’lu yıllarda Merz asemblajlarını yapmış, Dada akımının önde gelen temsilcisi olmuştur. 1919’da Hannover’de Merz adını verdiği Dada’nın önemli bir etkin biçimini meydana getirmiştir. Almanca Commerz (Ticaret) kelimesinden türetilen “Merz” adını vermiş olup bu kelimeyi tesadüfen seçmemiştir. Kolajları orta sınıf kültürünü ve kar peşinde koşmayı eşit oranda eleştirmiştir. Enkaz parçalarını, yaşadığı zamanın nesnelerinin kalıntı parçalarını birbirine yapıştırmıştır ve bunlar karmaşık ve kendiliğindenmiş gibi görünseler de gerçekte son derece bilinçli olarak yapısal bir çerçevede sıkıştırılmış ve genellikle de sözcüklerle adlandırılmış yapıtlar olmuştur.
KAYNAKÇA
- Bürger Peter, Avangard Kuramı, Editor-Sunuş: Ali Artun, 2017, İletişim Yayınları, İstanbul
- Antmen Ahu, 20.yy Batı Sanatında Akımlar, 2013, Sel Yayıncılık, İstanbul
- Eroğlu Özkan, Sanatın Tarihi, 2014, Tekhne Yayınları, İstanbul
- Tunalı İsmail, Modern Resim, 2008, Remzi Kitabevi, İstanbul
- gorselsanatlar.org>cagdassanat