Algı, ruhsal yaşamın en temel ögesi olarak psikolojide bir bütünün kavraması olarak değerlendirilmektedir.
Bütün ise, duyumların gösterdiği karmaşık yapı ve bu yapıyı belleğin desteklemesidir. Bütün, aynı zamanda bir anlam içermektedir. Anlam da ilk kez algıda ortaya çıkmaktadır. Algı, duyumlara dayanarak bir algı dünyası kurmaktadır. Oysaki duyumlar kendi başlarına anlamdan yoksunlardır. Algı, nesnelere anlam vermekte, onları anlamlı bir bütün olarak ortaya koymaktadır. Bu da gerçeklik olarak kabul edilmektedir.
İnsanın zihinsel gelişimi ile beraber algı giderek duygusal öğelerden alınarak salt bir bilgi etkinliğine ulaşmıştır. Ancak insan yaşamındaki bu arınma tamamen gerçekleşmemektedir.
Günümüzde de insanlar dünyayı duyulur algıların yanında duyusal olarak da kavrayabilmektedirler.
Nicolai Hartmann, bu kavramaya ‘ikinci kavrama’ adını vermiştir. Algı, duyularla sıkı sıkıya ilgilidir. Duygular insana dış dünya ile ilgili olarak duyumları vermektedir. Algılar da bunlara dayanarak bir algı dünyası kurmaktadır. Bu anlamda algı, nesnelere anlam vermekte ve onları anlam içeren bir bütün olarak kavramaktadır. Algı, objeleri vermekte, obje de gerçekliği göstermektedir. Duyulur algı insana var olanı göstermektedir. Bu durumda iki çeşit kavrama söz konusudur. Bu şekilde iki çeşit varlık dünyası bulunmaktadır. Duyusal algının kavradığı gerçek (reel) varlık dünyası ile ikinci kavramının verdiği gerçek dışı tinsel varlık dünyasıdır. Hartmann, bu varlık dünyalarına birinci düzen ve ikinci düzen isimlerini vermiştir. Bu iki kavrama birbirlerine bağlı birbirlerini tamamlayan kavramalardır.
Birinci kavrama, duyuların aracılığıyla reel olana yönelmekte, ikinci kavrama ise irreele, gerçeği aşan şeylere yönelmektedir. Gerçeğe yönelen (reel) birinci kavram “duyulur algı” olarak tanımlanmaktadır. İkinci kavramada ise bunun objesi, artık duyularda olan bir şey olmamaktadır.
Algılanabilen şey, reel olarak var olandır. Bu bağlılık içerisinde duyulur algının vermiş olduğu reel varlık düzeni ile beraber, ikinci kavramanın verdiği irreel varlık düzeni de kendiliğinden kavranmaktadır. Bu düzen, algı dünyası ile beraber verilen tinsel bir düzendir. Ancak insan, bu tinsel, irreel düzeni duyular algının dışında, ondan bağımsız olarak değil, birinci düzen içinde reel varlıkta kavramaktadır.
Duyusal algı ve ikinci kavrama ait kavramalar gerçek anlamda bir kavrama bütünlüğü oluşturmaktadır. Bu bütünsel kavrama, estetik alanına aktarılırsa, bu iki kavramayı da en yetkin biçimde içinde birleştiren bir kavramaya da gidilmiş olmaktadır. İşte bu kavramaya da estetikte ‘estetik kavrama’ ya da ‘estetik algı’ denilmektedir.
Estetik algı, estetik tavır ile özdeş bir anlamda kullanılmaktadır. Estetik algı birbirinden farklı iki kavrama tarzından meydana gelen kavrama bütünlüğünü göstermektedir.
Estetik algı, bize estetik objeyi vermektedir. Estetik tavır, estetik algıda iki kavrama ile birlikte gerçekleşmektedir. Estetik tavır içerisinde olan insan, belli bir estetik obje ile örneğin; bir sanat yapıtı ile (şiir, resim, heykel vesaire) subjektif bir ilgi içerisine girmektedir. Estetik algısı, endüstri ürününün kavranmasında önemli bir etken teşkil etmektedir. Bir nesnenin estetik olarak kavranması için onun duyulur algının yanı sıra estetik algısıyla da kavranması gerekmektedir. Estetik algısına, yapısalcı düşünürlerden Charles William Morris’in düşünceleri önem kazanmıştır. Yapısalcılık bir gösterge bilimi olup, sanat da bu gösterge biliminin içerisinde yer almaktadır.
Bir gösterge olarak endüstri ürünü ne olmaktadır?
Bir endüstri ürünü, her şeyden önce bir gösterge taşıyıcısıdır. Gösterge taşıyıcısı, bir gösterge olmanın işlevsel özelliklerini içeren sanat ürünü anlamına gelmektedir.
Morris’e göre, “bu işlevsel nitelikler estetik algısının sanat ürününü kavraması ile oluşan yorum, değerlendirme ve tatmindir. Bu gösterge olma ve algı süreci estetik algısını temellendirir”, (Morris, 1979: 100)
Bu aynı zamanda bir anlam kazanma süreci olup, bu sürecin sonunda gösterge taşıyıcısı bir gösterge, yani bir estetik nesne haline gelmektedir. Estetik nesne ise bir anlam varlığı olup, bunu inceleyen bilime de “semantik” (anlam bilim) denilmektedir. Semantik, sanat ürünlerinin anlam varlığı olma sürecini de incelemektedir. Bu süreç içerisinde endüstriyel içerik ile estetik değer yer almaktadır.
Estetik aldığı, sadece bir duyusal olay değildir. Duyumdan başlamakta, değerlendirme, yorum ve estetik tatminden meydana gelen bir anlam varlığını süreç içerisinde kavramaktır. Bir endüstri ürünü, böyle bir sürecin sonrasında estetik nesnesi olarak algılanmakta ve buna da estetik algısı denilmektedir. Sanat eseri sanatçının yaratmış olduğu özgün bir yapıt olarak varlığını göstermekte, bireyler de bu özgün eserle estetik ilgi içerisine girmektedir. Burada bireyin duygusal, kültürel, düşünsel niteliği de yapıtın algılanmasında etkili olmaktadır. Ancak bir endüstri ürününde durum farklılık göstermektedir. Endüstri ürünü bir kereye mahsus olarak üretilmiş bireysel bir ürün olmayıp, standart seri üretimlerden oluşmaktadır. Müşterileri de bu ürünlerin alıcı özneleridir. Burada bir estetik değer söz konusudur.
Bu estetik değer, bireysel bir değer duygusu değildir.
Nesnel olarak kabul edilmekte ve toplumun kabullendiği bir değer olmaktadır. Bu estetik değer, bir norm olmuştur. Endüstri ürünlerinin değerlendirilmesinde de böyle bireyüstü normlar hâkim olmakta, estetik normlar toplumda kabul gören değerler olmaktadır. Bir endüstri ürününün estetik normları ilk önce girişimciler, üretim politikaları, endüstri tasarımcılarının etkinliği, ürünün kullanılma şekli ile belirlenmektedir. Zamanla endüstri ürünleri ile birey arasında psikolojik bir bağ oluşabilmektedir. Bir estetik algı ile bu psikolojik bağ kurulmaktadır. Estetik obje heykel, yapı, resim ya da şiir olsun, belirli nitelikleri olan bir objedir. Bu belli özellikleri taşıyanlar belirli bir kavram altında buluşmaktadır. Buna da estetik obje ya da sanat yapıtı denilmektedir.
“Meta estetiğinin obje bakımından belirlenmesinde Wolfgang Fritz Haug, “Meta Estetiğinin Kritiği” (Kritik der Warenaesthetik) adlı yapıtında, meta estetiğini ele alırken kullandığı kavramların ve ortaya koyduğu fonksiyon çözümlemelerinin Marks’ın Kapitaline ve Politik Ekonominin Kritiğine dayandığını söyler”. (Haug, 1980 :181)
Bu anlayışın temellerinin Marks’ta ve Marksist felsefede bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu teori Marks’a dayandığına göre, ileri sürülen düşüncelerin de ekonomik temelde yer alması gerektiği anlaşılmaktadır. Meta estetiği de bu ekonomik temel üzerinde gelişmektedir. Metanın estetik yanı ise, metanın duyusal görünüşü ve kullanılma yönündeki değeri olmaktadır. Estetik (görünüşü) değeri olmayan bir endüstri ürünü satılmayabilir.
Endüstri ürününün satışı konusunda estetik görünüş bağımsız bir fonksiyon olmaktadır. Meta estetiğinin içeriğini de metanın görünüşü, duyusallığı, yani estetik tarafı belirlemektedir. Her estetik obje genel olarak görünüştür, duyarlılığa dayanmakta ve onun estetik etkisi oluşmaktadır. Etkileme objesini birey estetik olarak yaşamakta ve ona “güzel” anlamında bir değer yüklemektedir. Bir metanın kullanılabilme objesi olabilmesi için estetik bir görünüş değeri taşıması da gerekmektedir.
Tabii ki bu estetik görünüş onun meta olarak satış değerini de arttırmaktadır. Meta üretiminde metanın estetik değerinin önem kazanması, günümüzde yeni bir bilim sanat alanının meydana gelmesinde etkili olmuştur. Bu alan “endüstri tasarımı” olarak bilinmektedir.
Endüstri tasarımının esas konusu, metanın estetik biçimi ve estetik olarak tasarlanması olmaktadır. Burada meta herhangi bir varlık değil, ekonomik anlamı olan kullanılma objesidir. Bu şekilde bir metanın görünüşü ise ‘meta estetiği’ denilen özel bir felsefe disiplini alanına girmektedir.
Meta estetiği duyusal bilgiyi ve duyarlılığı belli bir meta alanına alarak ekonomik ve sosyolojik analiz yapmaktadır. ‘Meta’ sadece ekonomik bir eleman değil, aynı zamanda estetik bir fenomen olup, bir taraftan gereksinim karşılayan bir varlıktır. Bu varlığın görünüşü ise duyularda temellenen estetik bir görünüş olmaktadır. Sanat eseri estetik bir objedir ve tüm toplum bilincinde yer almaktadır.
Her meta üretimi ise, aynı zamanda onun görünüşünün üretimi olmaktadır. Meta üretiminde iki faktör önemlidir, öncelikle kullanılma değeri ve kullanılma değerinin görünüşü.
Şunu söylemeliyiz ki, meta estetiğinin insan duyarlılığına biçim vermesi, insanların kapitalist toplumda sisteme uygun davranışlara götürülmesi anlamına gelmektedir. Buna göre meta estetiği tamamen kapitalist topluma özgü bir estetiktir.
Bu estetiğin amacı, üretici güçlerin daha çok, daha hızlı kazanca ulaşmasını sağlamaktır.
Kaynakça
- Morris, C., Grundlagen der Zeichentheorie, Aesthetik und Zeichentheorie, Ullstein, Frankfurt ama Main, 1979
- Tunalı, İ., Tasarım Felsefesi, Fol Yayınları, Ankara, 2020
- Hartmann, N., Aesthetik, W, de, Gruyter, Berlin 1953, Çev. Sabahattin Eyüboğlu, Azra Er, Türkiye İş bankası Kültür yayınları, 2004
- Haug, W., Kritik der Warenaesthetik, Frankfurt, 1980
- Tunalı, İ., Estetik, Remzi Kitabevi, İstanbul 2018