Hakan Erol: “Önce Ekmekler Bozuldu, Sonra Her Şey”! (Oktay Akbal Anısına)

Share Button

Oktay Akbal by Alaettin Bahçekapılı, 1976

1923 yılında İstanbul’da doğmuştur Oktay Akbal. İstanbul Üniversitesi, Hukuk ve Edebiyat bölümlerini okurken okulunu yarıda bırakıp çok sevdiği yazarlığa yönelmiştir. Hayatını gazetecilik yaparak kazanmıştır.

Düzeltmenlik ve sekreterlik gibi çeşitli işlerden sonra 1956 yılında Vatan gazetesinde köşe yazarı olmuştur. 1985 yılında Hürriyet gazetesinde çalışmaya başlayan Akbal, buradan Milliyet’e ve son olarak Cumhuriyet’e geçmiş ve  Evet/Hayır adlı köşenin yazarlığını yapmıştır.

Öykü denilince şüphesiz aklımıza gelen ilk üç isimden birisidir Akbal. İlkokul yıllarından başlayarak öyküler yazmıştır. Akbal’ı, Sait Faik’in öykücülüğü etkilemiştir. Faik’i okuduktan sonra öykü, onun için vazgeçilmez olmuştur.

Anı, roman, deneme ve hikâye alanında da sayısız eser vermiştir. Akbal denilince akla iki şey gelir: öyküleri ve hayatı boyunca verdiği aydınlanma mücadelesi…

Sami Karaören, Lütfi Özkök, Halil İbrahim Bahar, Sabahattin Kudret Akbal, Oktay Akbal, Behçet Necatigil

Aydınlanma mücadelesinden bir adım olsun taviz vermemiştir. Yer yer korksa da, yazılarını sert bir şekilde yazmaya devam etmiştir Akbal. Her aydın gibi o da cezaeviyle tanışır! Bu konuda şu soruyu sorar Akbal; “Bir yazarın mutlaka mahpusa düşmesi gerekir mi?” ve yine kendi cevaplar; “Geri kalmış toplumların yazgısında bu var. Aydınlarını, yazarlarını çiğneyerek ilerlemek!”

Akbal, 40 yılında başlayan toplumcu gerçekçilik akımından da etkilenmiştir. Bir süre bu şekilde eserler verir. Daha sonra ise kimi yazarlar onun ‘’varoluşçuluk’’ akımının etkisinde kaldığını belirtirler.

Akbal eserlerinde sık sık yalnızlığa da değinir. Yalnızlığın, insana özgü olduğunu söyler: “Bir şey tek başına yaşanır, duyulur, başkası duyamaz, anlayamaz onu bizim gibi. Bunun için hep yalnızız. Bunun için kimse anlayamaz kimseyi…”

Akbal’ın öyküleri, genellikle İstanbul’da geçer. Yani bize kent yaşamını vurgular ve anlatır.

Nurullah Ataç’ın, “Oktay Akbal’ın ‘Önce Ekmekler Bozuldu’ adlı küçük bir betiğini gördüm, daha yeni çıktı. Ne güzel yerleri var. Oktay Akbal’ın güvenilecek, bundan sonra yazacakları umutla beklenecek bir yazar olduğunu sanıyorum.’’cümleleriyle tanıttığı ‘’Önce Ekmekler Bozuldu”, Akbal’ın ilk kitabıdır. 1946 yılında yayınlanan kitap, Akbal’ın gençlik anılarından oluşur. 17 hikâyeden oluşan kitapta savaşın yakıcılığının yanı sıra umut ve aşk da olabildiğince hissettirir kendini.

Önce Ekmekler Bozuldu, Oktay Akbal, Can Yayınları

Akbal, Önce Ekmekler Bozuldu’yu, nasıl bastırdığını ve kitapta anlatılanları kısaca şu şekilde özetler; “Önce Ekmekler Bozuldu, 1946’da yayınlanan ilk kitabım. Annemin sattığı Tophane’deki evin parasıyla bastırmıştım. İki yüz liraya bin beş yüz tane. Her biri altmış kuruş. Kendim dağıtmıştım. Şehzadebaşı’ndaki tütüncü, altmış kuruş fiyatı çok görmüştü. “Kim alır bu paraya” demişti; yine de hatır için camın önüne koymuştu (…)Bilmem günümüz okurlarına bir şeyler duyurabilecek mi? Hiç değilse 40’lı yılların bir belgesel anısı sayılsın isterim. O ikinci Dünya Savaşı’na girdik gireceğiz kuşkuları içinde çırpınan bir İstanbul’da yazmak, yaratmak tutkusuna kendini kaptırmış on sekiz-yirmi yaşlarındaki bir gencin yaşantıları, düşleri, aşkları, umutları…”

İnsanın en belirgin özelliği hayaller kurmasıdır. İyinin, güzelin düşleri kurulur. Kötü hayal yoktur zaten, kötünün hayali olmaz. Akbal, kitabında hayallere dalar. Hayallerin insanı insan yaptığından bahseder. Hayallerin yaşı, cinsi, ülkesi yoktur. Akbal; “Herkesin hayali boyuna posuna göredir!” der.

İtiraz edilsede insanların birbirine benzediğini belirten Akbal, biraz da gençliğin verdiği heyecanla; “Bütün inkarlarına rağmen bütün insanlar muhakkak ki birbirine benzerler. Ben de her insan gibi gelişigüzel yaşamakta, bir hiç için kendimi feda etmekteyim.” cümlesini kurmaktadır.

Her yazarın en iyi dostu kitaplarıdır. Yazarla-kitap arasında güçlü bir bağ bulunur. Akbal kitaplarla dostluğunu şöyle ifade etmektedir; “insanoğlunun en vazgeçilmez dostlarıdır onlar. Hepsi en iyi dostlarım benim. Yalnızlığımı unutturmuşlar kimi zaman. Kimi zaman da o yalnızlığımı büsbütün arttırmışlar. Yaşamın anlamını duyurmuşlar bana, anlamsızlığını da…”

Bir insanın çok çabuk anlaşılmamasından yanadır Akbal. İnsanın anlaşılmaması gerektiğini, onu çözmek için uğraşı verilmesi gerektiğini belirtir; “Her şeyden önce kendini tanı. Ama hiçbir zaman olduğun gibi gösterme. Kolay ve kısa zamanda her şeyleri anlaşılan insanlardan hoşlanmam. Onlar bana kolay çözülen çocuk bilmecelerini anımsatır. İnsanlar çabuk anlaşılmamalıdır. İnsan, üzerinde düşünülecek, düşündürecek bir varlıktır.” der ve ekler; “Seni kimse olduğun gibi bilmesin, tanımasın. Bekle, bir gün seni olduğun gibi keşfedecek biri çıkacaktır.”

Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkmış olan 158 sayfalık bu öykü kitabı oldukça sade sade ve akıcı bir dille kaleme alınmış. Önce Ekmekler Bozuldu Oktay Akbal’ın  öykücülüğünü anlayabilmek ve onun dilinin ve anlatımının muazzamlığını hissedebilmek için güzel bir başlangıç olur.Son sözü Akbal’a bırakacak olursak eğer; “Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey! Çünkü yeryüzünde savaş vardı.”

 

(Bu yazı Ağustos ayında kaybettiğimiz değerli gazeteci-yazar Oktay Akbal için yazılmıştır. Türkiye’nin en önemli aydınlarından biri olan Akbal’ı sevgi ve saygıyla anıyoruz. Işıklar içinde uyusun.)

Share Button

Yorumlar kapatıldı.