Koleksiyon yapmak, koleksiyoner olmak salt entelektüel bir arayışın peşinde olmakla değil, bir sürece bizzat dâhil olmakla ilgili. Biz bugün sanat tarihinin önemli bir kısmını büyük koleksiyonerlerin koleksiyonundan, onların oluşturdukları müzelerden ya da müzelere yaptıkları bağışlardan izliyoruz.
Zaman zaman koleksiyonerlerle yaptığım röportajlar elbette ki mesleki bir meraktan kaynaklanıyor. Onların seçimleri ve bu seçimlerden yapılacak çıkarımlar biz sanat tarihçileri için önemli. Yaman Tunaoğlu ile bir Ankara ziyaretim sırasında görüştük. Koleksiyon yapmaktan ve bu uzun yolculuktan söz ettik.

Bedri Baykam
Nilgün Yüksel: Koleksiyona nasıl başladınız? Koleksiyon yapma duygusuna sizi iten neydi?
Tunaoğlu: Ben resme meraklıydım. Okul zamanlarımda resim derslerim iyiydi. Zaten anne babamız da mimar. Ankara’da sergileri gezerdim. Birkaç eser de almıştım. Sonra müzayedeleri takip etmeye ve genellikle de o mecralardan eser almaya başladım. 2005 yılında da koleksiyon yapmaya başladım ve elbette daha seçici oldum. Çünkü sonuçta bir değer alıyoruz. İleride bu benim çocuklarıma kalacak ve elbette değerini korumasını isterim koleksiyonun. Öte yandan onların görsel eğitimi için de çok önemli buluyorum koleksiyonu.

Burhan Doğançay
N.Y.: Koleksiyon yaparken destek aldınız mı?
Y.T.: Benim eşim de sanatla ilgili. O da seramikle uğraşıyor. Hatta şu sıralar sergi olanaklarını araştırmaya başladı. Dolayısıyla eser edinmek onun da keyif aldığı bir şey. Bu her ikimiz için de önemli bir motivasyon. Örneğin Fikret Muallalar’ı ikimiz de çok seviyoruz. Elbette ki koleksiyon içinde benim ya da onun daha çok sevdiği eserler var ama koleksiyonun çoğu ortak beğenimizi yansıtıyor. Onun dışında eve gelen arkadaşlarımız da beğeniyor eserleri. Bu da keyif verici ama destek dediğinizde eşimi ayrıcalıklı bir yere koyduğumu söylemem gerek. Onun sanatla iç içe olması en önemli destek. Sonuçta bu resimleri evimize asıyoruz ve onun keyif alması değerli.

Burhan Doğançay
N.Y.: Yayın, sergi, fuar, bienal gibi etkinlikleri takip ediyor musunuz?
Y.T.: Özellikle Ankara’daki sergileri takip ediyoruz. Resimlerine sahip olduğumuz ya da eserlerine ilgi duyduğumuz sanatçıların sergilerini özellikle kaçırmamaya çalışıyoruz ama iş yoğunluğundan dolayı İstanbul’u çok takip edemiyoruz. Yine internet üzerinden takip etme olanağımız var. Ben gidemesem bile en azından sanat sitelerinden takip etmeye çalışıyorum. Bir süredir eser almıyorum ama bu takiple oradaki sergilerden eser aldığım da oldu.

Nuri İyem
N.Y.: İlk aldığınız eser hangisiydi?
Y.T.: Zor bir soru. Ben artık resim topluyorum dediğim noktada aldığım ilk eser bir Nuri İyem resmiydi.
N.Y.: Müzayedelerden eser aldığınızı söylediniz. Nasıl bir süreç izliyorsunuz bu alımlar için?
Y.T.: Ben müzayedelere hep telefonla katıldım. Alacağım resmi ekrandan seçtim. Bu bir yandan benim için heyecan verici bir şey. Çünkü orijinalini görmeden seçiyorum işi. Sonra o paketlenip eve geliyor. Paketi açıyoruz ve çoğu zaman doğru seçim yapmanın keyfini yaşıyoruz.

Fikret Mualla
N.Y.: İşinize katkısı oldu mu koleksiyon yapmanın?
Y.T.: Dolaylı bir katkısı olmuştur. Sanatla ilgilenmek insanı rahatlatan, insana yeni bir boyut katan, huzur ve mutluluk veren bir süreç. Onun dışında işe ilişkin sosyalleşmede bir katkısı olmadı tabii.
N.Y.: Bir eserin ya da sanatçının peşine düştüğünüz oldu mu?
Y.T.: Müzayede bazında oldu tabii. Müzayedeye katılırken çoğu zaman bu eseri alacağım diye girdim ve çoğunlukla da aldım. Bazen fiyat artırımında anlamsız noktalara gelindiği de oldu. Belli bir estetik yaklaşımınız varsa seçiyorsunuz elbette. Bu, otorite iddiası anlamında değil, aynı düzeyde birçok eserin içinden daha çok sevdikleriniz ya da hiç beğenmedikleriniz olabilir, bir noktadan sonra biraz kişisel seçime bağlı. Ben müzayedeye belli bir eseri beğenerek ve kesinlikle almak duygusuyla katılıyorum. Benim istediğim çalışmayı başkaları da çok beğenmişse o eser üzerinde bir grup oluşuyor ve esere ulaşmak her zaman mümkün olmuyor.

Fikret Mualla
N.Y.: Türkiye’de kişisel girişimlerle müzeler kurulmaya başlandı. Koleksiyonerler kendi koleksiyon sergilerini yapıyorlar. Sizin ileride koleksiyonunuzu büyük bir sergiyle kamuyla buluşturmak gibi bir düşünceniz var mı?
Y.T.: Onu düşündüm açıkçası. Benim koleksiyonum sayı itibariyle müze oluşturabilecek bir koleksiyon değil ama sergiyi düşündüm açıkçası. Ama çok yorucu bir şey sergileme de. Resimlerin bir kısmı çok büyük. Onların evden çıkması, taşınması zorlayıcı bir süreç. İleride eşim kendi sergilerini açmaya başladığında onun seramiklerini de koleksiyona katarak büyük bir gösterim yapmayı isterim. Yalnız Ankara bu konuda henüz biraz daha kapalı, İstanbul gibi büyük hareketlere sık rastlamıyoruz. Örneğin Evin Hanım, İstanbul’da büyük bir Nuri İyem sergisi yapmıştı ve benim koleksiyonumdan da eser istemişti. O zaman birkaç aylığına eser göndermiştim. Tüm resimlerin sergilenmesi çok kolay bir şey değil ama sanırım önemli.

Komet
N.Y.: Evet. Örneğin şu anda İstanbul’da Öner Kocabeyoğlu’nun koleksiyonundan bir seçki sergisi yer alıyor. Ankara Sanat Fuarı’nda Ali ve Sezer Er koleksiyonundan baretler sergisini izledim. Sanatçılar onların gönderdikleri baretleri dönüştürmüşlerdi ve onların yaratımlarını bir de o gözden izledik. Cer Modern’de büyük bir Eren Eyüboğlu sergisi vardı ve onun çalışmalarını toplu görme fırsatı sunuyordu. Özellikle sanat tarihçileri için bu gösterimlerin önemli olduğunu düşünüyorum. Müze oluşumlarında işin henüz çok başında olduğumuz için eserlere erişim fırsatını yakalayabildiğimiz sergiler bunlar.
Y.T.: Bu konuda haklısınız yurt dışında müzelerde sanat tarihini izleyebiliyorsunuz. Örneğin yurt dışı gezilerinde Van Gogh’un orijinal işlerini görmek, Rembrandt, Picasso ile karşılaşmak benim için heyecan verici olmuştu.

Neşe Erdok
N.Y.: Koleksiyon yapmanın sorumluluğundan söz edelim mi?
Y.T.: Öncelikle bir şeyin altını çizelim. Biz bazı şeylere geç başladık ama çok acele ediyoruz. Örneğin koleksiyon yapmaya başlayanlar bir an önce birçok esere ulaşmaya çalışıyorlar. Sanırım bakın ben koleksiyon yapıyorum, diye başka bir duyguya geçiyorlar. Diğer yandan hiç kişisel sergi açmamış kişilerin eserleri müzayedeye çıkıyor, bazen anlamsız fiyatlar dönüyor ve bu kafa karıştırıcı olabiliyor. Koleksiyon yapmaya bireysel olarak bakmamak gerek aslında burada bir gruptan söz ediyoruz. Koleksiyonerin bilinci, bilinçli seçimleri bu alanın gelişiminde önemli çünkü koleksiyoner üretimi finanse ediyor. Özellikle yaşayan sanatçıların eserlerini alıp onlara bir değer kazandırmak onların üretimlerinin de önünü açıyor. Bu yüzden bu işin gerçekçi olması lazım. İşin ekonomik boyutuna baktığımızda da farklı bir algıyla karşılaşıyoruz. Örneğin belli bir isim yapmış sanatçının her işi onaylanıyor ve bazen gerçekten gereğinden yüksek fiyatlara gidiyor. Bu konuda makul yaklaşımlar olması gerek ki iyi üreten yetenekli sanatçıların önü daha çok açılabilsin. Bu bilinci sağlayacak olan da koleksiyonerler. Sanırım büyük holdingler ya da büyük koleksiyon yapan kişiler sizin gibi kişilerden danışmanlık anlamında yararlanıyorlardır. Çünkü bir işin sanatsal ve ekonomik değerini doğru belirlemek ilerisi için önemli.

Ömer Uluç

Neşet Günal