Selin Kandemir, Sanat, Siyaset ve Sınırlar

Share Button

Taksim Yayalaştırma Projesi dâhilinde imar izni olmadan parka Topçu Kışlası inşa edilmek istenmiş, iş makinalarının Gezi Parkı’nın duvarını yıkıp içeriye girmesiyle Taksim Platformu “Taksim için ayağa kalk” sloganıyla sosyal medyada duyuru yapmıştır. Ağaçların kesilmesini ve parkın yok edilmesini engellemek isteyenlerin sayısı gün geçtikçe çoğalmış, sade vatandaşların, sanatçıların, milletvekillerinin, şehir dışından bu eyleme gelenlerin çoğalmasıyla Gezi Parkı Türkiye’nin meselesi olmuştur. Genç ve duyarlı insanların başlattığı bu barışçıl eylem polisin sert yanıtıyla karşılaşmış, eylem bu sert davranışlar sonucu dağılmak yerine ulusal bir büyüyüş göstermiştir. Polisin orantısız güç kullanması, kadınların maruz kaldığı sert tutumlar, bu eylemin dünya basınında da geniş yer tutmasını beraberinde getirmiştir.

Başbakan Erdoğan’ın inşaatın yapılmasına devam demesi, bu söyleminde ısrarcı olması eylemin hükümete karşı tepki olarak büyümesine neden olmuştur. Vatandaşlar, daha önce de Türkiye tarihinde yaşadıkları korkulara kapılmaya başlamışlardır. Bireysel ve toplumsal özgürlüklerinin tehlike altında olduğunu, din temelli yapılan baskıların birikimini ve getirdiği sıkıntıları Gezi Parkı Eylemi başlığı altında dile getirmişlerdir. 1 Haziran’da güvenlik güçleri parktan çekilmiştir. 15 Haziran’da ise polisin çok sert müdahalesi ile Gezi Parkı eylemcileri dağıtılmıştır.

Bu eylemi diğer tüm eylemlerden farklı kılan ise, her görüşten, her inançtan, her sınıftan ve her yaştan insan tarafından 79 ilde desteklenmesi olmuştur. Eylem sırasında hayatını kaybeden vatandaşlar ve binlerce yaralı olmuştur. Gezi Parkı eylemi hükümeti sarsmış fakat yıkmaya yetmemiştir.

Gezi Parkı eylemi sanat, siyaset ve insan arasındaki tüm sınırları kaldırmıştır. Canı yanan halkın zekice, mizah dolu yaklaşımları sanat için ciddi bir sergi alanına dönüşmüştür. Fotoğraftan videoya; resimden performans sanatına disiplinlerarası bir şekilde sanat bu eylemin içinde, hatta tam merkezinde yer almıştır.

Yıllardır hüküm süren hükümetin sert söylemleri ve tavrı halkı kendini ifade etmeye itmiş ve Gezi Parkı sürecinde yapılan bu eylem birlik, beraberlik, barış içinde farklı görüşlere sahip binlerce insanın aynı noktada birleşmesine neden olmuştur. Sanatın özgür yapıya bürünebilecek bir direniş siyaseti olduğunu görebildiğimiz Gezi Parkı eylemlerinde sanat ve kültür bir direniş harekatı olarak en üst seviyede kullanılmıştır.

Gezi Parkı kendi başına adeta bir bienal olmuş, direnen ve yardımlaşan insanlar ise bu bienalin sanatçılarına dönüşmüştür. Türkiye’nin daha önce hiç görmediği klasik kalıplardan çok uzak olan bu eylem anlayışında dijital gençlik analog iktidara direnmiştir. Bu eylemdeki sanat belli mekân ve isimlerin kapsamında olmadan bizzat halk tarafından üretilerek doğaçlama bir şekilde ülkenin şehirlerini donatmıştır.

Demokrasi kavramının sadece arada bir seçim düzenlemek olmadığını iktidara göstermek isteyen halk, bu eylem aracılığı ile hangi düşünceden ve ülkenin neresinde olursa olsun insanların kendi kendilerini yönetebilme hakkına sahip olduğunu; eşitlik, özgürlük ve adalet gibi kavramların öncelikli olduğunu  ülkenin dört bir yanında birlik olarak dile getirmişlerdir.

İnsanlar elinden ne geliyorsa adalet arayışlarına o yöntemlerle destek vermişlerdir. Kimileri evlerinin pencerelerinden tencere – tava çalarak, kimileri her gün düzenli işlerine gitmeyip meydanlarda mesai yaparak, kimileri resim çizerek, şarkı söyleyerek, kimileri yazarak mevcut hükümetin baskılarına karşı hakkaniyet arayışına ortak olmuşlardır. Mevcut hükümetin tehditkâr ses tonu ve sonu ne olursa olsun benimsediği kazanma hırsı ülkenin bazı kesimlerine kendisini dışlanmış hissettirmiştir. Ağaçların kesilmesine verilen tepkiye orantısız bir güçle polis karşılık verdiğinde haksızlık ve baskı altında olduğunu iyice hisseden halk bu haksızlığa karşı doğaçlama olarak birleşmiştir.

Birçok medya kuruluşunun, gazetelerin, televizyon ve radyoların bu direniş haberlerini paylaşmamalarına karşın eylem milyonlarca insana ulaşmayı başarmıştır. Orantısız güce rağmen halkın; mizahi, demokratik, sanat ve kültürel yönle direnmesi tüm dünya medyasına bir güzellik olarak yansımıştır.

Gezi-Parkından-Kareler

Performans sanatçısı ve dansçı  Erdem Gündüz, yaşanan olayları, kullanılan orantısız gücü, iktidar baskısını protesto etmek amacıyla Taksim meydanında AKM’ye karşı durma eylemi başlatmıştır. Çantasında bir adet bisküvi ve su olan Erdem Gündüz’e “Duran Adam” ismi takılmış ve bir süre sonra onun eylemini desteklemek amacıyla çok sayıda vatandaş, AKM binasına karşı durmaya başlamıştır.

“Bu eylemle birlikte İstanbul’un ve ülkenin çeşitli noktalarında duran insanlar görülmüştür. Ankara’da Yonca isimli bir kadın Ethem Sarısülük’ün vurulduğu noktada durma eylemine başlamış ve eylemi yaklaşık 30 saat sürmüştür. Eyleme Twitter aracılığıyla ulaşılan Ethem Sarısülük’ün ağabeyi ve eşi de katılmıştır (Verstraete; 2013: 2)”.Duran Adam eylemi ülke çapında gittikçe yayılmış ve insanlar medya kuruluşlarının, AVM’lerin, büyükelçiliklerin önlerinde gaz maskeleri, ellerinde kitapları, bayrakları ile durmaya başlamışlardır.

“Günümüzde baskı ve otorite giderek artarken bu eylemin, sanat, ifade özgürlüğü, toplum iletişimi adına ne kadar önemli olduğu ve ülkeye nasıl yeni kapılar açtığını sorgulamak gerekmektedir. Dönemin politik olarak yetkili isimleri bile “Durma” eylemine pozitif yaklaşmış bu eylemin altında herhangi bir provokasyon bulamamışlardır. Bir insan sadece durarak tutuklanmayı göze alarak, silahsız, sadece bedeniyle milyonların sesi olabilmiş ve ülkenin dört bir yanına vermek istediği mesajı iletebilmiştir. Çoğu gazeteci ve düşünüre göre Erdem Gündüz’ün yaptığı bu eylemi, AKM’ye ve onun cephesinde asılı olan Atatürk posterine karşı yapmış olması laiklik, demokrasi, Cumhuriyet gibi ülkenin en önemli değerlerine sahip çıkması olarak değerlendirilebilir. Gezi Parkı eyleminin nedeni olan ağaçların yıkılmak istenmesiyle birlikte Beyoğlu’nun yıllardır içinde bulunduğu kentsel dönüşümüne, evsiz, mahallesiz kalan insanların sesine ses olmak, Türkiye’nin en önemli sanat yüzü olan AKM’nin yıkılma kararına bir tepki olarak değerlendirilebilir.”(Verstraete; 2013:5)

Pieter Verstraete’nin, İstanbul Politikalar Merkezi Sabancı Üniversitesi’nde kaleme aldığı makalede yer verdiği röportajda Erdem Gündüz, düşüncelerini şöyle açıklamıştır:

“Benim düşüncem bu sistemin çok da işlemediği; özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu emperyalist ve kapitalist sistem çökmüştür. Ben komünizmi de savunmuyorum ama eşit hak, yaşama hakkı, özgürlük, doğru adaletin tesisi oldukça önemli şeyler. Ve bence bu düzen tamamen değişmeli.”

Bu eylemle birlikte Türkiye ve dünya sosyal medyanın ne kadar önemli olduğunu, Taksim Meydanı’nın bir basın merkezi olduğunu görmüştür. İktidar, Gezi Parkı eylemleri sırasında internete ulaşmayı zorlaştırıcı girişimlerde bulunmuş ama eylem ve olayların bu hızlı sesini dünyanın duymasını engelleyememiştir.

Başbakan Erdoğan’ın Gezi Parkı eylemlerine katılan vatandaşları “çapulcular” olarak nitelemesine karşılık Gill Scott – Hero’nun 70’li yıllarda yazdığı bir şarkıdan ilham alınarak yazılan “Devrim televizyonlardan yayınlanmayacak, tweet edilecek” sloganı hem sosyal medyada hem de T-shirtlerde yerini alarak Türk medyasının Gezi Parkı eylemlerini görmezden gelmesini eleştirmiş ve sosyal medyanın gücü bir kez daha gösterilmiştir.

“Amerikan yayın kuruluşu NBC tarafından yüzyılın en önemli üç protesto fotoğraflarından biri seçilen ‘Kırmızılı Kadın’ fotoğrafı Gezi Parkı eylemlerinin en önemli simgelerinden biri olmuştur. Bir polis memurunun çok yakın mesafeden karşısındaki kadına biber gazı sıkması ve kadının (Ceyda Sungur) hiçbir şey olmamış gibi yerinde durmasını ve biber gazının etkisiyle savrulan saçlarındaki hareketliliği muhabir Osman Örsal fotoğraf makinesiyle ölümsüzleştirmiştir (Adanalı; 2013)”.

Kırmızılı kadının duruşundaki sadelik, topuksuz olan ayakkabıları, omuzuna astığı bez çantası, rahat günlük kırmızı elbisesi Gezi estetiğinin aslında şiddetten uzak, sade, eğitimli, çağdaş, mütevazı kimliğinin de bir yüzü olmuştur.

Sen-de-Gel-Hareketi Stencil 2013

Gezi Direnişi’nin ikonlarından biri haline gelen “Sen de Gel” hareketini “Gaz Maskeli Derviş” olarak bilinen Ziya Azazi ve fotoğraf sanatçısı Deniz Akgündüz başlatmışlardır. Gezi Parkı’ndaki eylemleri sırasında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ötekileştirici tavrını eleştirmek için parkın içindeki bu yazıya birileri “Tayyip Sen Gelme” cümlesini not düşmüştür.

“1999 yılından itibaren Sufizm’in mirası olan dönüş danslarını yapan sanatçı Ziya Azazi, Gezi Parkı olaylarını Halk TV’den takip etmiş ve fotoğraf sanatçısı arkadaşı Deniz Akgündüz ile İstanbul’a gelip bu eyleme dönüşüm dansıyla destek vermek istemiştir. Politik bir duruş sergilememiş, Gezi ruhuna uygun olarak insani değerlerin önemli olduğunu yaptığı dansla ifade etmek istemiştir (Acar; 2013)”.

“ Bu Memleket Bizim


Dört nala gelip uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan

Bu memleket bizim

Bilekler kan içinde

Dişler kenetli

Ayaklar çıplak

Ve ipek bir halıya benzeyen toprak

Bu cehennem, bu cennet bizim

Kapansın el kapıları

Bir daha açılmasın

Yok edin insanın insana kulluğunu

Bu davet bizim

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşçesine

Bu hasret bizim
(Hikmet Ran; 1976)”.

Nazım Hikmet’in bu şiirinde dediği gibi bir ağaç gibi tek ve hür hissetmek için halk, zekâsı ile iktidarı Türkiye tarihinde görülmemiş bir biçimde eleştirmiştir.

12 Eylül 1980’den itibaren çeşitli ekonomik sıkıntılar, kısıtlamalar, dayatmalar içerisinde kalan halk bu eylem ile suskunluğunu bozarak yıllardır içinde bulunduğu sisteme karşı durmuştur. Para; Taksim’de kurulan komün hayatta kullanılmamıştır. Evlerde yemekler yapılmış ve eylem süresince dağıtılmıştır. Farklı görüş ve kültürden bir araya gelen insanlar birbirleriyle aynı dili konuşmuşlardır. Aileler; çocuklarının bu eyleme katılmasından korkmamış, bilakis destek vermişlerdir. Kadınlar bu eylem içinde aktif rol almışlardır. Devlet korkusuyla baş edilmiştir.

Gezi Parkı eyleminin sanat olup olmadığı birçok çevre tarafından tartışılmış fakat 2013 yılında düzenlenen İstanbul Bienali’nin Gezi direnişinin gölgesinde kaldığı açıkça görülmüştür. Doğaçlama olarak doğan, büyüyen ve yayılan bu direniş toplumsal bir isyan kimliğine bürünmüş, bununla birlikte kendi içinde kendi estetiğini yaratmıştır. Bu direniş açıkça iktidar kim olursa olsun, sanata kendi dayatmalarını yüklememesi gerektiğini, sanatın özgür olması gerektiğini göstermiştir.

KAYNAKLAR

Acar, B. (2013), skopbülten, http://www.e-skop.com/skopbulten/gezi-direnisinin-gaz-maskeli-dervisi-ziya-azazi-ile-soylesi/1559, erişim tarihi: 21. 01. 2020

Adanalı, T. (2013), http://www.fotomuhabiri.com/?p=4082, erişim tarihi: 21. 01. 2020

Hikmet Ran, N. (1976). Bu Memleket Bizim/Şiirleri 1. Bilgi Yayınevi, Ankara.

Kolektif. (2013). Devrim Taksim’de Göz Kırptı, Bu Maya Tutacak. Kaldıraç Yayınevi.

Verstraete, P. (2013). Duran Adam Etkisi, İstanbul Politikalar Merkezi Sabancı Üniversitesi, İPM – Mercator Politika Notu.

Share Button

Yorumlar kapatıldı.