Vecdi Uzun, Murat Oğuz’la Sanatı Üzerine

Share Button

 “Sanat tecrübe edilen bir duygu ve düşüncenin çizgi, renk, hareket, ses veya kelimelerle, sanatsal ögeler aracılığıyla bir başka insana hissettirme eylemidir.”

Vecdi Uzun: Gogol’un Palto’su, dünya edebiyatında önemli bir köşe taşıdır ve birçok  yazara ilham olmuştur. Gerçekçi akımın temsilcisi olan Dostoyevski, Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık!” demiştir. Fransa’da, İtalya’da vb. yerlerde resme ve heykele ilgi duymak olağan geliyor. Çünkü her sokak başında rastlayabileceğiniz heykeller ve resimlerle dolu müzeler, kiliseler var. Anadolu’da bu ilgiyi yaratan nedir? Sizi resim sanatına yönelten köşe taşı nedir? Siz, kimin paltosundan çıktınız?

Murat Oğuz: Yokluk, bazen güzel şeyler de doğurur. Çocukken köyümüzde elektrik yoktu. Bu nedenle televizyonla geç tanıştım. Karlı ve soğuk kış gecelerinde, en çok keyif aldığım şey, annemin dizleri üzerine başımı yaslayıp masal ve hikâyeler dinlemekti. Annem, yüzlerce masal bilirdi ve iyi bir anlatıcıydı. Benim resim sanatıyla ilk tanışmam, bu masallardan biriyle başlar. Masalın bütününü maalesef hatırlayamıyorum. Yoksul bir delikanlı, padişahın güzel kızına aşık olur, kız da ona… Bir süre gizli gizli görüşürler fakat mutlulukları uzun sürmez. Padişah durumu fark eder, güzel kızıyla görüşmemesi için genci sarayının bir odasına hapseder. Oğlan, sevdiğini görememenin acısıyla yanıp tutuşmaktadır. Öyle efkârlı, öyle acılıdır ki duygularını duvarlara resmeder. Bütün duvarlara resimler çizer. Kuşların, kurtların, çiçeklerin, dağların, bayırların, ağaçların, sevdanın, kederin, hasretin resmini çizer. Padişah; yıllar sonra odaya girdiğinde, gördükleri karşısında adeta büyülenir. Resimler, padişahı o kadar etkilemiştir ki yaptıklarından büyük pişmanlık duyarak kızını oğlana verir. Kırk gün kırk gece düğün yaparlar ve bir ömür mutlu, mesut yaşarlar. Resim sanatına ilgim bu masalla başladı. Benim ‘paltom’ annemin masalıdır. Bir de annemin oyalı yazması, nakşettiği kilimleri…

Vecdi Uzun: Minyatür ve çeşitli süsleme sanatlarını saymazsak coğrafyamızda resim sanatının geçmişi fazla değil.  Annenizin böyle bir masalı anlatması ilginç. Bu anlatılan masalın kaynağı hakkında bilginiz var mı?

Murat Oğuz: Bilmiyorum fakat ben de sizin gibi merak ediyorum. Annem okuma yazma bilmezdi, o da büyüklerinden dinlemiş olmalı. Zaten masalların çoğu kulaktan kulağa, dilden dile dolaşarak hayat bulur. Belki bu masal İslamiyet öncesi çağların ürünüdür, bilemiyorum. Annemin, çocukken bize anlatmış olduğu bazı masal ve hikâyeleri daha sonraları okuduğum Antik Çağ’da yaşamış olan İyonyalı Homeros ve eski İranlı yazar Firdevsî’nin Şahnâme’sinde de gördüm ve çok şaşırdım.

Vecdi Uzun: Sizce sanat nedir? Sanat gerekli midir?

Murat Oğuz: Sanatın tanımıyla ilgili birçok düşünür ve sanatçının düşüncelerini okudum fakat içlerinde en çok Veron ve Tolstoy’un sanat tanımını sevdim. İki düşünürün sanat anlayışını harmanlayarak şu tanıma vardım;  Sanat tecrübe edilen bir duygu ve düşüncenin çizgi, renk, hareket, ses veya kelimelerle, sanatsal ögeler aracılığıyla bir başka insana hissettirme eylemidir.

Tolstoy, sanatın ne olduğunu güzel bir örnekle açıklamıştır; “Bir kurtla karşılaşan bir çocuğun yaşadığı korkuyu düşünelim, o anda yaşadığı korkuyu diğerlerine hissettirmek isterse; kendisini ve kurtla karşılaşmadan önceki durumunu, çevresindekileri, ormanı, kurdun görünüşünü, hareketlerini, kurtla arasındaki mesafeyi vs. betimlemesi gerekir. Eğer çocuk, hikâyeyi, yaşadığı hisleri tekrar tecrübe eder ve başkalarını etkileyip, yaşadıklarını hissetmelerini sağlayabilirse, bu sanattır.” der. Sanat, çok etkili bir iletişim aracıdır. İnsanları aynı duygu etrafında birleştirerek bütünlüğü sağlar. Bir örnekle açıklamaya çalışayım: Bana “Yahudi Soykırımı nedir?” diye sorarsanız; Adolf Hitler liderliğindeki Nazi Almanyası döneminde,  SS güçleri tarafından işgal edilen sınırlar içerisinde yaklaşık altı milyon Yahudi’nin sistemli bir şekilde öldürülmesidir derim. Vermiş olduğum bilgi çoğu insan için yer ve rakamdan başka bir şey ifade etmez. Sadece ölü sayısı ile diğer insanların bu olay karşısında çok etkileneceğini sanmıyorum. Fakat Yahudilerin bu korkunç acısını; sinema, edebiyat, müzik, resim vb. sanatlarla ele aldığınızda, diğer insanlara aynı acıları hissettirerek insani duygular etrafında birleştirmiş olacaksınız. Ve bu acıların bir daha yaşanmamasına katkı sağlayacaksınız.

İnsanlık tarihinde birçok katliam olmuştur. Bu acıları anlatan, ifade eden birçok ressam vardır. Örneğin; Goya’nın 3 Mayıs 1808″ adlı tablosu, Fransız işgalcilerine direnen Madrid halkının kurşuna dizilerek toplu hâlde katledilmelerini anlatır. Goya bu katliam karşısında hissetmiş olduğu duyguyu, kusursuz bir denge ile bize de hissettirmiştir. Bu resimle 3 Mayıs’ta öldürülenlerin boş yere ölmediklerini halka hatırlatır.

Vecdi Uzun: Sanat, çok etkili bir iletişim aracıdır dediniz. Peki bu iletişim aracını bazı insanlar kendi özel çıkarları için kullanıp toplumların aleyhine sakınca yaratabilirler mi?

Murat Oğuz: Sanatçılar duyarlı insanlardır. Toplum için sakınca oluşturacak eserler yapmazlar. Çünkü bir başkasının acısına, sevincine, kederine, neşesine ortak olacak duyarlılıktadırlar. Bir başkasının derdini dert edinen insanlardır. Fakat tarihte kendi egemenlikleri için, sanatçıları kullanan diktatörler olmuştur ve gelecekte de olacaktır. Çünkü sanat, kitleleri etkileyen güçlü bir silahtır aynı zamanda. Örneğin Asur Kralı, bir şehre saldırmadan önce şehirde yaşayanları korkutup dehşete düşürmek için işkence sahnelerini betimleyen tabletler yaptırıp göndermiştir. Gözleri oyulan, yakılan, kazıklara oturtulan figürler… Daha sonra işgal ettiği şehirleri yakıp yıkmıştır.

Vecdi Uzun: Sanatta özgünlük konusundaki düşüncelerinizi açıklar mısınız? Sizin resminizi özgün yapan özellikler nelerdir? Sizin diğer sanatçılardan farkınız nedir? Sanatseverlere resimleriniz hakkında ne anlatmak istersiniz? Resminizi nasıl tanımlayabilirsiniz?

Murat Oğuz: Bir sanatçı özgün olmak zorundadır. Sanat eserinin en önemli kriterlerinden bir tanesi de özgünlüktür. Eser, tek olmalıdır. Eşi benzeri olmamalıdır. Ben özgün bir ressam mıyım, onu tarih gösterecektir. Tarih en iyi hakemdir. Bir insanın kendisini övmesi hoş bir durum değildir elbette. Bazı durumlarda insanın kendisini de anlatması gerekir. Hoşuma gitmese de birkaç cümleyle kendimi ifade etmeye çalışayım:

Evet özgün olduğumu düşünüyorum. Bir ömür sadece bir konuya takılıp kendimi tekrar etmiyorum. Birçok konuyu resimlerimde ele alıyorum. Sanatseverler, beni daha çok kuzgunlarımla tanıdılar. Kuzgunlar birçok insana göre çirkin hayvanlardır ve siyah renktedirler. Kuzgunları göründükleri gibi resmetmiyorum. Ben aslında ruhumdaki coşkuyu, isyanı, çığlığı resmediyorum. Duygularımın iletimi için, kuzgun sadece bir araçtır benim için. Figürlerimde aşırı bir deformasyon vardır. Görüneni olduğu gibi değil, ötesini göstermeye çalışırım. Resimlerimde aşk vardır, coşku vardır, keder vardır, hasret vardır.

Bir sanatçıyı diğerlerinden farlı yapan en önemli ögelerden biridir özgün olmak. Size yaşadığım bir anıyı anlatmak isterim. Bir arkadaşım, altı yaşındaki oğluyla resim sergisine gitmiş. Daha önce sergide bulunan bir resmimi görmemiş olan çocuk, “Aaa!, Anne! Bu, Murat amcamın resmi değil mi?” diyerek annesine göstermiştir. Çocuklar saf duygulara sahiptirler. Yalan söyleyemezler. Henüz okumayı sökmemiş olan bir çocuk, onlarca resim arasından benim resmimi tanıyabiliyorsa eğer, bu özgünlüğün kanıtıdır.

Vecdi Uzun: Vermek istediğiniz mesaj nedir? Bu mesajlarınızı yansıttığınızı düşünüyor musunuz? Yansıttıysanız eserlerinizdeki yansımaları ve ip uçlarını nasıl görebiliriz?

Murat Oğuz: Sanatçılar, duygu ve düşüncelerini sanatıyla ifade ederler. Kimi kelimeleri tercih ederek şiire yönelmiş, kimi hareketi kullanarak dansa yönelmiş, kimi de ses ile müziğe yönelmiştir.  Bir ressam duyumsadığı, hissettiği duyguları; çizgi, leke, renk ve biçimlerle ifade eder. Resim; ses, koku ve sözcüklerle ifadesi mümkün olmayan duyguları gösteren penceredir. Onu edebiyat veya bir başka sanatın ereği ile anlamak, anlatmak imkânsızdır. İyi bir resim kendisini anlatır zaten. Mesela, 4mX4m tuvali kaplayan bir turuncunun etkisini hangi sözcük veya seslerle ifade edebiliriz ki? Beyazlar içerisinde birden bire fırlamış bir kırmızının coşkusunu, resmin dışında ne ile ifade edebiliriz ki?

Benim resimlerimin kilise duvarlarına yapılan resimler gibi bir hikâyesi yoktur. Resimlerim, yüreğimde taşıdığım duygularımın renklerle karışımıdır.

Vecdi Uzun: Bedri Rahmi Eyuboğlu bir yazısında şöyle diyor: ”Üzerinde 6 saatten üç ay çalıştığım bir resmi tamamıyla sildiğim zaman kendi kendime sormuşumdur: Ressam olacak yerde nalbant olsam daha yararlı olmaz mıydım?” Çok emek isteyen bir uğraş ressamlık. İnsan niçin resim yapmak ister? Saatler, günler, haftalar ve yıllarca zamanını bir tuval karşısında niçin geçirir? Salt para kazanma isteği olamaz herhalde. Keyifli bir iş mi yaptığınız?

Murat Oğuz: Bizi hayvanlardan ayıran en büyük davranışsal özeliklerden birisi de sanat yapmaktır. İnsanda yaratma isteği hep vardır, çevresini değiştirmek, dönüştürmek ister. Diğer sorunuza gelecek olursak, işin doğrusu ülkemizde ne şair şiirden ekmek çıkarır ne de ressam resimden. İstisnaları saymıyorum. Ayrıca resim yapmak sanıldığı gibi dinlendiren, huzur veren bir eylem de değildir; tam tersine sancılı bir süreçtir. Her doğum sancılıdır fakat sancılı olan yaratım süreci, istenilen sağlıklı ve nitelikli esere dönüştüğü zaman mutluluk başlar. Elbette ustanın dile getirdiği ikileme de düşmüyor değilim.

Vecdi Uzun: Anadolu’da; edebiyat, müzik gibi sanat dalları  oldukça köklü bir geçmişe sahip. Resim sanatının durumu nedir?

Murat Oğuz: Resim sanatı ülkemizde Cumhuriyet dönemiyle başlamıştır bu nedenle köklü bir deneyim ve birikimimiz yoktur. Ve resme; şiir, müzik, edebiyat kadar kıymet verilmemektedir. Ayrıca resim sanatına yeteri kadar devletin de desteği yoktur. Bu nedenle ressamlar ülkemizde çok sıkıntılar yaşamaktadır. Biz Avrupa’da yaşayan insanlara göre iki sıfır geriden başlarız sanata. Avrupa’da doğup büyüyen bir çocuk ilk olarak annesinin kucağında bir kiliseye gittiği zaman duvarlardaki yüzlerce resim ve heykelle karşılaşır. Gotik, Rönesans, Barok ve Klasik sanatların muhteşem birikimini görür. Binlerce yılın birikim ve deneyimleri sonucunda ortaya çıkan Leonardo, Michelangelo, Rembrandt, El Grecoların vb. olağanüstü eserlerini görür.

Resim sanatının ilerleyebilmesi için sanatçılara, galerilere ve de alıcılara ihtiyaç vardır. Bu ayaklardan ikincisi ve üçüncüsü maalesef zayıftır. İngiltere’de şöyle bir gelenek vardır: Yeni evlenen çiftlere resim hediye edilir. Ülkemizde ise altın… İngiltere’de böyle bir kültür oluşmuştur. Ne güzel bir gelenek. Altın, bir süre sonra harcanıp unutulur fakat duvarda asılı olan bir resim, ev sahiplerine, armağanı veren kişileri bir ömür hatırlatır. Avrupa’da hemen hemen her evin duvarında bir orijinal tablo asılıdır.

Vecdi Uzun: Nitelikli resim nedir veya nitelikli sanatçı dediğiniz kimdir. Biraz açabilir misiniz?

Murat Oğuz: İlk çağlarda çizgi ve lekeyle yapılan resimler zamanla gelişti, Orta Çağ’da yeni teknikler, yeni yöntemler bulundu ve Rönesans dönemiyle mükemmele ulaşıldı. Doğada görülenin aynısı yüzeye resmedildi. Fotoğrafın icadı ile resim sanatının yolu değişti. Bedri Rahmi Eyüboğlu “Kiraz dudaklı dilber çoktan resim sanatından boşandı, fotoğraf sanatına vardı, nur topu gibi bir de çocukları oldu, adını sinema koydular. Ressamların elinde de kala kala çizgi, leke, renk bir de benek kaldı.” der. İlk çağlarda yapılan resimler bana daha sevecen, daha resimsel gelir nedense. Belki de resim sanatının doruk noktasına ulaşıldığı Rönesans dönemi eserlerinin tuzu ve baharatındaki eksiklik, çizgi ve lekenin arka plana alınmasıydı. Fotoğrafın icadıyla çizgi ve leke yeniden hak ettiği değeri kazandı. Ressamın iyisi doğayı ve fotoğrafı en iyi taklit eden kişi değildir, öyle olsaydı en iyi ressam fotokopi makinesi olurdu. Ressam dediğin doğayı inceleyip beyin süzgecinden geçirdikten sonra, olağanı olağan dışı göstererek, çizgi, leke, renk ve biçimlere kişiliğini katıp özgün bir yaratımla yüzeye aktaran kişidir.

Vecdi Uzun: Bir şaire bu şiirde ne anlatmak istediniz, diye sormak bence çok yerinde bir soru değil, yazara, heykeltıraşa ve ressama da… Sonuçta okuyucu ya da izleyici kendince bir anlam yükleyecektir esere. Buna rağmen beslendiğiniz kaynakları merak ediyorum, bir de neden kuzgun ve portreye ağırlık verdiğinizi. Okuduğum bir dergide (Varlık, Mayıs 2017), Nedim Günsür “Kızamık” tablosunu Ceyhun Atuf Kansu’nun şiirinden esinlenerek yaptığını, ”Pamuk Toplayanlar” tablosunda da Yaşar Kemal’in eserlerinden esinlendiğini belirtmiş. Resimlerinize esin kaynağı olan edebi eserler var mı?

Murat Oğuz: Her ressam dönem dönem bir konuya ilgi duyar ve o konuyu irdeler. Ben de şu sıralar portre ve kuzgun çalışıyorum. Portre çalışıyorum çünkü keder, yalnızlık, hüzün, endişe, aşk, hasret gibi duyguları en iyi insan formu yansıtır. Bazen okuduğum bir kitap, bazen bir şiir etkiler beni. Edgar Allan POE’nun “Kuzgun” şiiri etkilemiştir beni. Ülkü Tamer’in çevirisini daha çok seviyorum. Belki de bu şiir beni kuzgunlara yöneltmiştir, bilemiyorum. Etkili bir şiirdir:

"Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
"Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun
Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;
Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
(…)

Kuzgunlar, çirkin kuşlar olmasına rağmen; sanki bir başka dünyadan gelmiş gibi gizemli, esrarengiz ve gururludurlar. Görüntüleri etkilemiştir beni.

Vecdi Uzun: Çalışmalarınızda kullandığınız malzeme ve süreçler ilgili neler söylemek istersiniz? Sanatsal üretim süreçlerinde sanatçı ve tasarımcıların farklı materyallerden ve konulardan yararlanmaları ve yeni yöntemler denemeleri sizce bir gereklilik midir?

Murat Oğuz: Zafer Gençaydın’ın güzel bir sözü vardır “Eski sazla da yeni türküler söylenir.” Yeni şeyler aramak uğruna kadim yılların enstrümanlarını bir kenara iterek tenekeyle müzik yapmak ne kadar doğrudur bilemiyorum.

Ben, daha çok geleneksel malzemeleri tercih ediyorum. Onlarca yıl denenmiş, sağlamlığı kanıtlanmış en iyi bez, astar, boya ve malzemeler… Tabii zaman zaman yeni malzemeler de denemiyor değilim. Yeni malzeme, riski de beraberinde taşır. 40 yıl sonra silinebilme ihtimali de vardır. Leonardo deneysel malzemeler çok kullanmıştır. Maalesef bu nedenle birçok resmi günümüze kadar gelememiştir.

Bir arkadaşım keçeli kalemlerle resim yapmıştı. Keçeli kalem uçucu bir boya olduğu için 10 yıl sonra maalesef geriye bir şey kalmadı. Aslında sanatsever ve koleksiyonerler; resim alırken kullanılan malzemenin kalitesine de bakmalıdır. Şeker, ayakkabı boyası, poşet, gazete, duvar boyası, bunlar birbirlerini yiyen, tüketen malzemelerdir. Resim için üretilen kaliteli markaları tercih etmek lazım. İyi markalar, öyle boyalar yapmışlar ki, 300 yıl boyunca, renkler parlaklığını yitirmeden kalabiliyor. Ayakkabı boyasıyla kıyaslanabilir mi?

Vecdi Uzun: Covid-19 salgını  tüm dünyada sanatı da olumsuz etkilemeye devam ediyor. Bir sanatçı olarak sizin de içinde bulunduğunuz sanat camiasını nasıl etkiledi?

 Murat Oğuz: Pandeminin resim sanatına hem olumlu hem de olumsuz etkisi oldu. Özellikle tam kapanma dönemlerinde kendimize daha çok zaman ayırma fırsatı yakalayarak yapamadığımız birçok şeyi gerçekleştirdik. Zamansızlıktan okuyamadığımız kitapları okuduk. İzleyemediğimiz nitelikli filmleri seyrettik. Kendi içimize dönerek bol bol resim yaptık. Bu dönemde daha çok ürettik. Fakat pandeminin sanata olumsuz etkileri de çok oldu maalesef. Bazı galeriler kapandı, fuarlar ertelendi. Ekonomik çark sekteye uğrayarak zaman zaman durdu. Şartlar ne olursa olsun bir sanatçı her zaman üretmeye devam eder.

Vecdi Uzun: Transhümanizm çağına doğru hızla  yol alan insanlık hangi sanatla karşılaşacaktır? Bu sanat ne tür sanat olacaktır?

Murat Oğuz: Bunu tahmin etmek çok zor. Herakleitos’un dediği gibi; “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” Fakat emin olduğum bir şey var ki; insan var olduğu sürece, duygu da var olacaktır ve insanlar duyumsadığı şeyleri başkalarına da hissettirmek isteyecektir. İnsanlar yok oluncaya dek, sanat eylemi de devam edecektir.

 ÖZGEÇMİŞ

Murat Oğuz, 1975 yılında Tunceli’de doğdu. Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Resim Ana sanat Dalında öğrenim gördü. Millî Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı bünyesinde çeşitli ders kitapları tasarlayarak, fotoğraf, karikatür, grafik ve illüstrasyon çalışmaları yaptı. Yurt içinde dokuz kişisel resim sergisi açtı. Ayrıca çok sayıda karma sergi ve fuarda yer aldı. Çalışmalarına Antalya’da devam etmektedir.

Share Button

Yorumlar kapatıldı.