Işıl Savaşer, Fotorealizm-Hiperrealizm

Share Button

Soyut Sanat (Abstract Art) ve Pop Art’ın uzantısı olarak 1960’larda ABD’de ortaya çıkan bu akım günümüzde de hala devam etmektedir. Fotorealizm ya da Fotogerçekçilik’i Amerikalı sanatçı Audrey Flack, şöyle özetlemiştir “Gerçekçilik için bir içgüdü var, kendini yenileyebilecek güçlü bir güdü… Fotogerçekçi resimlerin etkisi ise hayatını yansımaları olmalarından gelmektedir. Ama bunların hepsi yalnızca yansımalar değildir. Bu resimler daha çok hayat skalasının dışında, onun çok üzerinde ya da çizgi altında kalmış noktaları parlak ve canlı renk dokunuşları ile ortaya çıkarırlar.” Foto gerçekçi sanatçılar, klasik gerçekçi ressamların çalıştığı gibi tuvallerini konunun önüne taşımak yerine, konuyu fotoğraflayarak çalışma mekânlarına taşımışlardır. Fotogerçekçilik diye adlandırılan bu resimler Pop Art sanat akımının devamı olup, konu olarak da popüler kültür öğeleri dikkati çekmektedir. ABD’deki Pop Art’ın yarattığı ortamda ortaya çıkmış olan Fotorealizm Pop Art’tan çok daha fazla fotoğrafa bağımlı olmuştur. Sanatçılar, hedefledikleri gerçekliği değil fotoğrafik gerçekliği resmetmişler ve kullandıkları teknik farklı olsa bile resimlerini, taşıdıkları ipuçlarıyla ortaya koymuşlardır. Fotogerçekçi resimlerde konu, klasik gerçekçi resimlerdekine benzer olsa bile çoğunlukla alan derinliği kavramının tuvale aynen yansıtıldığı gözlenmektedir. Klasik gerçekçi ressamlar çalışmalarındaki her detayı en net hâliyle resmetmişlerdir. Çünkü o anda çalıştıkları anlamı tuvale aktarırken gözlerini o alana odaklamak durumunda kalmışlardır. Fotogerçekçi ressamlar ise genellikle bir fotoğrafın üzerinden çalıştıkları için netliği gerçekte olduğu biçimi ile değil, fotoğrafta yakalandığı biçimiyle aktarmışlardır.

19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren de Batı’daki pek çok ressam fotoğraftan yararlanarak resimler üretmişlerdir. Fotorealizm sözcüğünden de anlaşıldığı gibi bu biçimlemede nesne ve canlıların görüntülerinin gerçek optik canlılığı ön plana alınmakta ve dikkatle boyanmaktadır. Pop Art sanatçılarının keşfettiği fotoğraftan faydalanma çalışmalarını en fazla Fotorealistler önemsemişler ve seçilen yer yanında kişilerin veya canlıların fotoğrafları normal ya da normal dışı ölçülerde çeşitli tekniklerle büyütülüp canlı imajı verilerek boyanıp, yeni bir gerçekçi tuval resmi oluşturmuşlardır. Fotorealist resmin ilk örneğini veren sanatçı olarak İngiltere doğumlu Malcom Morley gösterilmektedir. Kartpostallardan yararlanarak 1960’lı yılların ortalarından itibaren pek çok foto resim üretmiştir. Fotorealizmin benzerlik ve gerçeğin yanılsamaya varan bir biçimlemesi söz konusudur. Fotoğrafın objektifinin saptamalarına, boyasal olanaklarla mükemmel bir gerçeklik kazandırılmakta ve resmedilen nesne adeta gerçekmiş gibi görünmektedir. Fotorealist boyamada boyasal buluşlara yer verilmemektedir. Akımı benimseyen sanatçılar, etraflarındaki dünyaya ait fotoğrafların bir parçasını alıp tuvale aktarmışlar, oluşan imgelerin denetimi altında çalışmalarını tamamlamışlardır. Malcom Morley, 1960’ların ortalarından itibaren magazin dergilerindeki fotoğrafları geniş tuvallere kopya etmiştir. Morley’in resimleri Warhol’un foto mekanik yöntemi ile fotoğraf imgelerine dönüştürülen resimleri ile hem kıyaslanabilmekte, hem de karşıtlık oluşturabilmektedir. Morley’in “Yarış Alanı” resmi yüzeysel özelliklerden çok, anlamda seçiciliği akla getirmektedir. 1969’da bir hipodromu betimlemiş, “Race-Track” adını verdiği bir afiş yapmıştır. Bu gerçekçi görüntüyü üzerine çizdiği çapraz iki kırmızı çizgi ile iptal etmiştir. Bu tavır, sanatçının imgeyi doğruladığı ancak gerçekliği yadsıdığı anlamını içermektedir.

Morley, Rotterdam önündeki “SS Amsterdam Gemisi” (1966) isimli çalışması Fotogerçekçiliğin önemli çalışmalarından birisi olmuştur. Fotogerçekçilik akımı için Hipergerçekçilik, Hiperrealizm, Keskin Odak Gerçekçiliği gibi isimler de kullanılmaktadır. Sanatçılar, üzerinde çalıştıkları fotoğrafı hiç değiştirmeden ve herhangi bir yorum katmadan olduğu gibi resim yüzeyine aktarmaya çalışmışlardır. Fotogerçekçi resimlerde konu, teknik ve uygulamalar bakımından farklılıklar olsa da sanatçılar genellikle endüstri tüketim toplumu kültürü kapitalizm ve çevredeki simgesel nesnelere ilgi duymuşlardır. Dolayısıyla fotoğrafik görüntüyü tuvale aktarmayı hedefledikleri için, nesnenin aslı ile ilgilenmemişlerdir. Bu yönleriyle Fotogerçekçi sanatçılar, yaşamı olduğu gibi vermeyi amaçlayan gerçekçi ressamlardan ayrılmaktadırlar. 1970’te New York’taki Whitney Sanat Müzesi’nde düzenlenen bir sergiyle akımının sanatçıları tanıtılmıştır. ABD’deki sergiler sayesinde Fotogerçekçilik akımı 1970’ten itibaren hızla yayılmıştır. Akımın anavatanı olan ABD’de Richard Estes, Chuck Close, Charles Bell, Ralph Goings gibi sanatçıların başını çektiği gruptan özellikle Close ve Estes en bilinen sanatçılar olmuştur. Close, hareketsiz duran insan yüzlerini tuvaline aktarırken Estes, caddeleri resmetmiştir. Bunlar, gerçekleşmesi mümkün en katıksız doğacı resimler olup, bu konuda en çekici örnekleri Estes vermiştir. Bu tür yapıtlarda, sanatçılara özgü yargıların zenginliği ön plandadır, bilinçli veya bilinçsiz olarak verilen bu yargılar tuvaldeki imgenin yardımıyla görsel verilerle birleştirilmiştir. Bir fotoğraf makinesi yalnızca teknik değişkenliklerin sınırladığı bir nesnellik ile çevreyi görmektedir. Elindeki fotoğrafı yorumlayan sanatçının, çalışmalarına kendi kişiliğinden de bir şeyler katması kaçınılmazdır. Sanatçı, burada ışığa dayanarak oluşturduğu bir imgeyi boyaya dayanarak sabitleştirme sorunu ile karşılaşabilmektedir. Bu tür resimler izleyiciye düşünülmesi gereken pek çok nokta da sunabilmektedir. Örneğin: Richard Estes’in “Lokanta” adlı resmi, camına arkadaki binaların görüntüsünün yansıdığı bir lokanta vitrininden ve içeri bakarken gördüğümüz iç içe geçmiş çeşitli yüzeyler ve düzlemlerden oluşmaktadır. Bu resimde hem ayrıntıları üzerinde durulmamış geniş alanlar, hem de dağınık şekilde yığılmış zengin ayrıntılar bulmak mümkündür. 1980’li yılların ortalarında Gerhard Richter gerçekçi foto resimler kadar soyut resimler de üretmiştir. Alman ressam Richter, bulanık siyah beyaz fotoğraf görünümünü taklit eden 15 resim içeren “18 Ekim 1977” adlı yapıtını ilk olarak 1960’lı yıllarda Morley’den önce üretmiştir.

Amerikalı sanatçı Eric Fischl’in resimsel gerçekçiliği, döneme uygun olarak betimleyici görünmesine rağmen yapıtları aynı zamanda fotoğraf ve film ile bağlantılı değişik temsil türleri ile içten içe parçalanmıştır. Fischl’in resimlerindeki yalınlık, kısmen 1920’li ve 1930’lu yıllardan, yapıtları 1981 yılında sıkça sergilenmiş olan Amerikalı gerçekçi ressam Edward Hopper’den etkilenmiştir.

Amerikalı fotogerçekçi ressam Chuck Close (1940- ) bir fotoğrafı referans alıp onu karelere böldüğü bir tuvale boya tabancası ile resmetmek sureti ile çalışmıştır. Bu resimleri fotoğraftan ayırt etmek çok zor görünmüştür. Fotogerçekçilik, genellikle anlamı aktarmak, toplumsal ve kültürel konularda yorum yapmak için göz oyununa bel bağlamıştır. Fotogerçekçilik fotoğraf özelliklerinin ve kalitesinin resmedildiği bir sanat olarak şekillenmiş olsa da heykel sanatında da uygulama alanı bulmuştur. Heykel alanında John de Andrea’nın çıplakları ve Duane Hanson’ın (1925-1996) her biri gerçek ölçülerde ABD toplumun prototip insanları hiperrealist yapıtların önde gelen örneklerini teşkil etmektedir.

Foto Gerçekçilik akımının ürünleri Amerikan yaşam tarzının izlerini taşımaktadır. Resimlerde dönemin popüler kültürünün ikonaları sayılabilecek Amerikan yol üstü restoranları, motosikletler, otomobiller, renkli şekerlemeler, gece kulüplerinin girişleri, neon ışıklı tabelalar ve o dönemin insanları konu olarak işlenmiştir. Hiperrealizm ise “aşırı gerçekçilik” anlamını taşımakta ve resimde foto gerçekçiliği yakalamayı hedeflemektedir. Hiperrealist yağlı boya ve akrilik çalışmaları üretim sürecinde, çoğunlukla fotoğraf kullanılmaktadır.

Share Button

Yorumlar kapatıldı.