Çağdaş bir sanatçının çalışma disiplini nasıl olmalıdır? Tüm yorumlamalara açık olan bu soruya cevap önerileri verebilmek için, öncelikle Sanayi Devrimi’nden günümüze kadar bilim ve teknoloji alanında yaşanan değişim ve gelişmelerin toplum ve yaşam standartları üzerinde yarattığı etkileri, Yirminci Yüzyıl’ın ilk çeyreğinden bugüne kadar gerçekleşen sanatsal yaratım örnekleriyle birlikte karşılaştırmalı olarak değerlendirmemiz gerekmektedir.
Bu karşılaştırmalar sonucunda ortaya çıkan ilk sonuç, bir çağdaş sanatçının, en temelinde, yaşadığı çağın kendisine sunduğu teknolojik imkânlardan ve çok çeşitli malzeme olanaklarından yararlanması ve zengin bir çalışma disiplinine sahip olması gerektiği gerçeğidir. Ayrıca bu uygulamaların gerçekleşme sürecinde kendisini sürekli olarak yenileme anlamında beslenmeye açık tutmalı ve entelektüel boyutta sorgulayıcı, dönüştürücü bir yapıya sahip olmalıdır.
Ekin Onat, bu noktada içsel yaratma isteğini pratik boyutta birçok malzemeden yararlanarak ortaya koyan ve sanatsal uygulamalara giriştiği sürecin başından bugüne kadar gerçekleştirdiği tüm çalışmalarında, onu daima üretim boyutunda canlı tutan arayış ve isteklerinin tutarlılığının gözlemlendiği bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.
Çağdaş Sanatın, mantalitesine uygun bir biçimde sanatçıya tanıdığı tüm imkânlar ve ifade özgürlüğünden faydalanmayı seçmiştir Ekin Onat. Politik ve toplumsal sorunlar üzerine göndermeler yaptığı enstalasyonlarının yanı sıra, farklı tekniklerden yararlandığı kombine çalışmalar da yapmaktadır. Birbirinden teknik boyutta farklı ama içerik boyutunda ortak paydaya sahip işlerini gerçekleştirdiği süreçler içerisindeki üretiminde, diğer tekniklerin yanında, fotografik baskı tekniklerini de bir ifade aracı olarak sıklıkla kullanmıştır.
Farklı kültürleri ve yaşam deneyimlerini gözlemlemek adına sürekli seyahatler yapan Ekin Onat, eşinin ailesinden kalan bazı porte örnekleri ve fotoğrafları gördükten sonra, kendisini nelerin beklediğini hissediyor ve bu örneklerin kendisi için sanatsal anlamda nasıl bir veri olabileceklerini biliyordu. Kendisi için üretim boyutunda “bir çıkış noktası” olabilecek “somut görsellerin” bulunduğu malikâneyi gezdiğinde, sadece aile bireylerine açık olan toplantı salonunda bulunan aile portreleri ve çekmecelerde yıllardır gün ışığına çıkmamış bir çuval dolusu fotoğrafla yüz yüze gelince, eline geçen her malzemeyi yeniden yorumlayıp dönüştürmeyi bir ifade biçimi hâline getiren Onat, bu portrelerden ve fotoğraflardan yola çıkıp, hangi malzemeye el atarsa atsın sonucunda “ilgi uyandıran işler üretebilmenin” getirdiği yaratma dürtüsü ile onları bir sanatçı dokunuşuyla uzunca bir zamandan sonra yeniden canlandırıp gözler önüne sermek ister.
Toplantı odasında asılı bulunan ve ailenin ileri gelenlerini betimleyen portreler, on yedi ve on sekizinci yüzyıllarda yapılmış olmalarına rağmen, bu dönemlerin portre anlayışına bağlı kalınarak yapılmış işler gibi gözükmemektedir. Bu portrelerde yerel bir anlayışın etkileri gözlenmektedir. Fotoğraflarda ise, ailenin bağlantılarının bulunduğu çeşitli coğrafyalardaki günlük yaşamın merkeze alındığı konular dikkati çeker.
Buradaki her portre ve fotoğraf, “yaşanmışlığın ve gerçekliğin” belgeleri olmaktadır. Geçmişleri bilinmese de, uzaktan bakıldığında betimlenen şahsiyetler ve fotoğraflardaki “o anların kahramanları” izleyici gözünden kendi masallarını yaratmaya imkân veren bir noktada bulunmaktadırlar.
Ekin Onat, kendisinden önce çeşitli sanatçıların ve farklı ülkelerdeki yaşam mücadelelerine tanıklık etmiş kişilerin ortaya koyduğu bu örnekleri bir araç olarak düşünüp,“var olan üzerinde oynayarak” yeniden hayat verdiği manuel işlerinde, ışık efektlerini fotoğraflarda hareketin yoğunlaştığı bölümlerde geometrik ya da huzme biçiminde uygulamış. Afrika’nın balta girmemiş ormanları içerisinden yaşam görüntülerini ortaya çıkarmıştır. Portrelerde ise izleyicinin “gerçekleri” karşısında dikkatlerini yoğunlaştırdığı gözler, elbise üzerinde bulunan motifler, jestler ve el hareketleri gibi detaylar üzerinde uyguladığı yapay ışığın etkisiyle, onları olağan gerçekliklerinden çıkarıp yaratıcı kurgu gücünün katkısıyla masalsı bir görüntüye büründürmüştür.
Serinin adı olarak belirlediği “Gerçek Masallar”ın anlamı buradadır işte. Yaşanmışlık gerçeği ve kendi gerçeklikleri, ince detaylarda kullanılan ışık oyunlarının getirdiği yeni bakışın etkisiyle birlikte, artık masalsı gerçeklikleriyle “Ekin’in işlerine” dönüşüyorlar.
Not: Bu metin Ekim 2011’de Bosphorus Sanat Gazetesinde yayınlanmıştır