Lütfiye Bozdağ: Hayri Esmer ile “BOŞLUK ve SINIR” Sergisi Üzerine

Share Button

 

NG & KT (6)

Lütfiye Bozdağ: Resimlerinizde nesneler dünyasına ve dolaysız anlatımlara uzak bir plastik dil seçmenizin nedenini anlatır mısınız?

Hayri Esmer: Bu tercihim, daha çok kendi doğama ve amaçlarıma en uygun anlatım dili olmasıyla ilgili bir şey. Lisans eğitimi süresince figüratif ağırlıklı kurgular ile uğraşmıştım. Daha sonra zaman geçtikçe soyut düşüncelere, duyular dünyasına ve ruha temas eden düşünüşlerin benim düşünme şeklime daha uygun olduğunu düşünmeye başladım. Bunun da dili soyut/soyutlamaekseninde idi. Zaman zaman sembol, simge, işaret ve günlük yaşama atıf yapan imgeler de kullanıyorum elbette. Yani klasik ve kronik bir üslupçuluğum yok elbette. Ancak yine de doğa biçimlerine karşı bir yakınlık hissetmiyorum. Bunun yerine geniş boşlukların, çizgi istiflerinin, yalın ve anlam çağrışımlarından uzak biçimleri daha güçlü buluyorum. Rengin yoğun etkisini ya da ruhsal dünyamızın derinliğini  nesneler dünyasıylaanlatmanın çok olanaklı olmadığını düşünüyorum. Bu nedenle bu dili tercih ediyorum.Ancak bu şekilde, insan doğasının derinden keşfine olanak sağlayan, duyarlığı, lirizmi en saf şekliyle ifade edebilirim diye düşünüyorum.

L.B.: Resimlerinizde ardışık giden boşluktan sınıra sınırdan boşluğa sürekli bir kurgu arayışı var? “Boşluk ve Sınır” başlıklı serginizde de öne çıkan bu ardışık diyagramların akla getirdiği ilk soru şu; mimari ve mekânsallık sizin plastiğinizde neden bu kadar önemli? 

H.E.: Mimariyi, özgürlüğü ve tutsaklığı bir arada sunan en önemli alan olarak görüyorum. Aynı anda her iki durumu da yaşayabildiğimiz paradoksal bir durum söz konusu yani. Dolayısıyla hem sınırlandırılmış bir alan, hem de duruma göre kendimizi en özgür hissettiğimiz bir alan. Bu, çok etkileyici ve çok anlamlı bir şey. Her şeyden önemlisi mekan, yaşamın hissedildiği, duyumsandığı, yeniden var edildiğiyani yaşandığı bir yer. Hangi açıdan bakarsak bakalım, mekan karakteri itibarıyla düşünme şeklimize yaşam tarzımıza ait kodları üzerinde barındıran ve zengin anlam katmanlarını içeren bir şey. Tüm bunlarla birlikte ben, daha çok onun birbirine eklemlenen, eklemlendikçe büyüyen büyüdükçe sonsuzlaşan ve sınırlar oluşturan yönüyle ilgiliyim. Resmimde,özellikle labirentler ile onun, bitimsizlik düşüncesi ile birlikte, oluşturduğu sınırlar ile anlam bulduğunu düşünüyorum. Süreğen olma hali hakim,  sonsuza dek devam edecekmiş gibi, dönüşerek devam eden bir yapı söz konusu. Kendi kendine çoğalan, çoğaldıkça da kendini var eden bir yapı var. Resmimi bu tasavvurun bir kesiti gibi düşünüyorum. Bu haliyle mekan, boşluğun sınırlandırıldığı yer olabildiği gibi, boşluğun anlamlandırıldığı yer de olabilmektedir.

LABİRENTLER.4.T.Ü.AKRİLİK.140X220CM.2016

L.B.: Resimlerinizde canlı, parlak ve çok renklilik sözkonusu. Rengin resimlerinizde oynadığı rol nedir?

H.E.: Renk günümüzün kültürel yapısıyla ilgili bir tercih. Daha önce sadece siyah ve beyazı kullandığım resimler de yapmıştım. Zaman zaman siyahın yoğun olduğu resimler yapıyorum hala. Yani aslında siyah ve grileri daha çok seviyorum. Ancakson dönem resimlerimde, yaşadığımız hayatın göstergeleri neler olabilir sorusunun beni yönlendirdiğibir tercih bu. Tüketim kültürünün yeniden inşasında renk, en önemli faktör gibi duruyor. Gerçek ile olan ilişkimizi değiştiren, bizi ikna eden, baştan çıkaran ve sadık birer tüketici hale getiren kapitalizmin kullandığı en önemli unsur. Renk hayatımızın heryerinde… En güçlü ve en etkili haliyle kullanılarak bizi kuşatmakta. Tüketim toplumunun en ikna edici araçlarından birisi. Bu anlamda renk, önemli bir manipülasyon aracı aynı zamanda, gerçek ile ilişkimizi koparıp, tüketim arzumuzu uyandıran ve istendik davranışları sergilememizi sağlayan bir araç.  Rengin günümüzdeki bu etkin rolünü hatırlatmak, üzerinde düşünmek ve tartışmak istedim aslında.

L.B.: Soyut geometrik konstrüktiv yaklaşımla ele aldığınız “boşluklar ve sınır” başlıklı serginizde yer alan “labirentler” bir metafor olarak neye referans veriyor?

H.E.: İçinden geçiyor olduğumuz zamana… Bu zamanın ürettiği çözümsüzlüklere, belirsizliklere ve tükenmiş bir yaşam tasavvuruna atıf yapmaktadır diyebilirim.Son zamanlarda hayatımızın, özellikle kültürel açıdan epeyce kan kaybettiği ve yoksullaştığı ortada. Sorunların birikerek içinden çıkılmaz hale dönüşmesi, ufuk açıcı çözümlerin üretilememesi, geleceğe ilişkin umutlu olabileceğimiz nedenleri de ortadan kaldırmaktadır. Bir öncelik hiyerarşisi  oluşturularak, özgürlüklerin kısıtlandığı, farklılıkların yokedildiği, tarihsel birikim ve deneyimlerimizin anidenanlamsızlaştırılabildiği ve kullanılamaz hale getirildiği bir dönemden geçiyoruz. Farklı düşüncelerin biraradalığına dayanan bir iklim yok artık. Gelecekte olabileceğinden de emin değiliz. Bir boşluk hali adeta… Belirsizlik, çaresizlik ve umutsuzluk hali topluma sinmiş gibi  duruyor. Koşullanmalarla tektipleşmenin bir ‘değer’ olarak  yüceltildiği bir atmosfer var.En kötüsü de bu belirsizliğe ve ne yapacağını bilememe haline alışıyor olmak ve bunu kanıksayarak normalleştirmek olmalı herhalde. Dolayısıyla tüm bu olayları yaşayanlar olarak,‘dışarıdan’ bakarak onları çözme şansımızın da giderek yok olduğu bir atmosferiçerisine sürükleniyoruz. Çünkü böyle ortamlar, kendilerini haklı kılacak gerekçeleri sürekli üreterek ortamı meşrulaştırır. Bu kısır döngüyü, ben labirente benzetiyorum. Çünkü labirent de ne içinde yaşamak istediğimiz ne de dışına çıkabildiğimiz bir yerdir.

LABİRENTLER.5.T.Ü.AKRİLİK.200X170CM.2017 (1)

L.B.: Bu arayışın kavramları her bakanda kendini yeniden var eden bir anlayışa tekabül edebilir. Benim merak ettiğim sizin takip ettiğiniz ve öne çıkarmak istediğiniz kavramlar nedir?

H.E.: Evet genel bir bakış, bu tür riskleri hiç kuşku yok ki içinde barındırır. Özellikle dil soyut ise, doğrudan bir anlatım söz konusu değilse kavram muğlaklığı kaçınılmaz olabilir. Dilin bu risklerini dikkate alarak sanatımın, birey olarak kendime, yaşadığım coğrafyaya ve yaşadığım zamana ait olması noktasında özen göstermeye çalışıyorum.  Sözgelimi labirent böyle birşey benim için. Öte taraftan 90’lı yıllarda şiddet kavramıyla ilgilenmiştim. O dönemde farklı alanlarda şiddet gerek ülkemizde gerek dünyada tırmanışa geçmişti. Şimdi bakıyorum da bugünkü şiddetin yanında o,bir ‘hiçmiş’ aslında, epeyce ‘masummuş’ yani. Yine 2000’de körfez savaşına atıf yapan ‘Bağdat’a Ağıt’ serisi, ‘Pencereler’, ‘Parçalı Olma Hali’ gibi ve diğerleri. Tüm bu çalışmalara baktığımızda zamanı ile ilişkisini gözardı edemeyeceğimiz, dönemi ile birlikte anlam kazanan çalışmalar.

Sorunun ikinci kısmına gelirsek, hangi kavramı öne çıkaracağımı belirleyen şey, yaşadığımız sürecin hangi kavramı öne çıkardığıyla ilintili. Bazen genel insanlık durumuna dair kavramlara yönelmekle birlikte, çoğunlukla o gün anlamlı olanı yani güncel olanı tercih ediyorum. Bu anlamda insanı ve yaşamı hiyerarşinin ilk sırasına koyarak eleştirel yaklaşımları içinde barındıran bir bakışı ayrıcalıklı görüyorum. Geriye dönüp baktığımda, parçalanmışlık, kültürel katmanlar, ruhsallık, primitivizm, boşluk, yapaylık  gibi kavramların sanatımda önemli yer edindiğini görüyorum

L.B.: Muğlak, belirsiz ve yorumlamalara açık imgeler kullanmak sanatsal dışavurumunuzda sizi daha özgür mü kılıyor?

H.E.: Aslında özgür kılmaktan öte,daha gizemli geliyor bana. Örtük olmak, kapalı olmak kendi doğamla bütünleşen bir şey. Doğrudan anlatımdan, nedeni üzerinde çok düşünmememle birlikte hep uzak durdum, sempati duymadım. Daha dolaylı bir anlatımın, dilin olanaklarını anlatıma daha fazla dahil ettiğini, deneyimlemeyi, hissetmeyi ve  duyumsamayı daha etkili şekilde ortaya koyduğunu düşünüyorum.  Resmim soyut kavramlar, tasavvurlar, düşünceler ve bunların ilişkilerinden oluşuyor çoğu zaman. Bu nedenle yapıtın çağrışımsal özelliklere sahip olması, daha az tanımlanabilir olması, anlam açısında muğlak olması onu daha fazla deneyimlememizi ve duyumsamamızı sağlamakta. Ondaki şiirselliğe, ruhsallığa odaklanmamızı sağlamakta. Kısaca bir resmin hissedilmesini, insanların dünyasına girebilmesini, anlaşılmasından daha değerli görüyorum. Bunun da izleyici üzerinde güçlü ikna edici etkisi olduğunu düşünüyorum.

LABİRENTLER.7.T.Ü.AKRİLİK.140X220CM.2017

Share Button

Yorumlar kapatıldı.