
III. İLK ÇALIŞMALAR[1]
Çeviren: John Ernest Crawford Flitch
İngilizceden çeviren: Deniz Gökduman
Kendi başına bir sanatçı hâline gelen Manet, Rue Lavoisier’de bir atölye kurdu. Şimdi ne yapacaktı? Bir konuda netti: Akademik geleneği, alışılagelmiş yöntemleri ve Couture’ün atölyesinde zamanla nefret etmeye başladığı sahte-klasik ideali terk edecekti. Hayatı olduğu gibi resmetmeye başlayacaktı. Artık profesyonel ya da eğitilmiş modellerle çalışmayacak, bunun yerine toplumda karşılaştığı farklı insan tiplerini model olarak seçecekti.
Ancak bu soyut görüş ile onun somut bir yaratım hâline gelmesi arasında, belirsiz bir fikrin kesin biçim kazanmış bir yapıta dönüşmesi sürecini ayıran büyük bir mesafe vardı. Manet, her yenilikçi sanatçının geçmek zorunda olduğu, kendi özgün temellerini atmadan önce keşif ve deneyimlerle dolu o kaçınılmaz evreye gelmişti.
Çalışmaya, gözlem yapmaya ve öğrenmeye devam etti. Louvre’u sık sık ziyaret etti, yurtdışına seyahat etti. Hollanda’ya gitti ve burada Frans Hals’a[2] hayran kaldı; Almanya’da Dresden ve Münih’teki galerileri gezdi. Ardından Venediklilere duyduğu ilgi onu İtalya’ya yöneltti. Bu dönemde, orijinallerine mümkün olduğunca sadık kalınarak yapılmış bazı kopyalar gerçekleştirdi. Münih’te bir Rembrandt[3] tablosunu kopyaladı; Floransa’dan Filippo Lippi’ye[4] ait bir portre başı ile döndü. Louvre’da Velázquez’in[5] Küçük Süvariler’ini, Titian’ın[6] Beyaz Tavşanlı Meryem’ini ve Tintoretto’nun[7] oto-portresini de kopyaladı. Tintoretto’ya özel bir hayranlık duymaktaydı; Louvre’a her gidişinde bu portre önünde durmadan geçmezdi ve onu dünyanın en etkileyici tablolarından biri olarak görürdü.

Aynı zamanda, kendi oluşturduğu estetik anlayış doğrultusunda resim yapmaya başlamıştı ve modellerini çevresindeki gerçek dünyadan seçiyordu. İlk özgün çalışmalarından biri Kirazlarla Çocuk idi — kırmızı bereli, elinde kiraz dolu bir sepet tutan bir çocuk. Aynı döneme ait daha önemli bir yapıt ise 1859 tarihli Apsent İçen Adam. Yaşam boyutlarında betimlenen bu figür, yüksek kenarlı bir şapka takmakta, kahverengi bir pelerine sarınmış bir şekilde oturmaktadır. Hüzünlü duruşu, Apsent’in aşırı tüketiminin neden olduğu fiziksel ve ahlaki çöküntüyü başarıyla yansıtır. Bu tablo, Manet’nin kişisel yönlerini ortaya koysa da hâlâ dışsal etkilerden ve önceki atölye deneyimlerinden izler taşımaktadır. Bu durum, sanatçının Couture’ün atölyesinde yaptığı çalışmalardaki özgürlüğün ve boya kalitesinin bir devamı gibidir. Orada yaptığı çalışmalar diğer öğrencilerin beğenisini kazanmıştı, ancak her ne kadar güçlü olsalar da kökenlerinin damgasını taşıyorlardı. Genç bir sanatçının ilk dönem yapıtlarının, ister istemez yetiştiği çevrenin ve ilk eğitmeninin izlerini taşıması doğaldır.
Édouard Manet, Apsent İçen Adam, (1859), T.ü.y.b. 180,5 cm x 105,6 cm. Édouard Manet, Peri Kızının Şaşkınlığı, (1861), T.ü.y.b. 144,5 cm x 112,5 cm.
Apsent İçen Adam’dan sonra gelen eser Peri Kızının Şaşkınlığı (Nymphe surprise)’dır. Figür öne eğilmiş bir şekilde, kendini örtülerle kısmen gizlemektedir. Bu eser, çıplak figürün başarılı bir etüdüdür; ancak hâlâ kimliğini arayan bir sanatçının çalışması olduğu hissedilmektedir. Eserde Venediklilerin etkisi hissedilir. Ayrıca, mitolojik bir başlık taşıması —ki bu Manet’nin eserlerinde nadiren karşılaşılan bir durumdur ve sonrasında bir daha tekrar edilmemiştir— sanatçının bu dönemde Rönesans sanatçılarına olan hayranlığının bir yansıması olarak, onların kavramsal söz dağarcığından etkilendiğini gösterir.
Venediklilere hayran olduğu bu dönemde Manet, aynı zamanda İspanyol sanatçılardan —Velázquez, El Greco[8] ve Goya’dan[9]— etkilenmeye başlamıştır. Bu erken döneme ait olan bazı eserlerinde İspanyol temaları görülür. Ancak bu İspanyol figürlerinin resimlere dâhil edilmesi, yalnızca Velázquez ve Goya’dan doğrudan esinlenmenin sonucu değildir. Sanat hayatının başında Hollanda ve Almanya’daki galerileri ziyaret etse de, Madrid’deki İspanyol ustaların eserlerini 1865 yılına kadar, kişiliği tam anlamıyla olgunlaştıktan sonra görmemiştir. İlk İspanyol temalı eserlerine Paris’e gelen bir grup şarkıcı ve dansçının ilham verdiği anlaşılmaktadır. Bu özgün figürlerin çekiciliği, onları resmetme isteği uyandırmıştır.
Bu döneme ait ilk eserlerden biri İspanyol Balesi (Le Ballet espagnol)’dir. Tabloda figürler ayakta ya da oturur vaziyette yan yana dizilmiştir. Bu eser, Manet’nin doğal ışıkta resim yapma yeteneğini ve birbirinden çok farklı tonları uyum içinde bir araya getirme becerisini ortaya koyar. 1862 yılında ise dansçı Valensiya’lı Lola resmetmiştir. Çiçekli etek, baş ve omuzları çevreleyen beyaz tül ve mavi fular, büyük bir serbestlikle resmedilmiştir. Yüz ifadesi ve gözler, Arap kültürünün Valensiya kıyılarına taşıdığı ve oraya bıraktığı o zarif barbarlık hissini yansıtan özgün bir karakter ortaya koyar.

Manet’nin henüz tanınmadığı bu dönemde, atölyesini düzenli olarak ziyaret eden, onu anlayan ve sanatına hayranlık duyan tek kişi şair Baudelaire’dir. Baudelaire, hiçbir cesur fikri veya alışılmışın dışındaki hiçbir sanatsal denemeyi hor görmemesiyle övünürdü. Uzun zamandır geleneksel ilkeler dışında bir sanat eleştirisi geliştirmeye çalışan Baudelaire, Manet’yi korkusuz bir yenilikçi olarak tanımış ve özellikle en çok eleştirilen eserlerini savunmuştur. Valensiya’lı Lola tablosuna büyük hayranlık duymuş ve onun için şu dörtlüğü kaleme almıştır:
“Entre tant de beautés que partout on peut voir,
Je comprends bien, amis, que le désir balance;
Mais on voit scintiller dans Lola de Valence,
Le charme inattendu d’un bijou rose et noir.”
(“Her yanda görülen tüm güzellikler arasında,
İstekte kararsız kalmak doğaldır, dostlarım;
Ama Valensiya’lı Lola parıldar
Beklenmedik bir büyü: pembe ve siyah bir mücevherin cazibesi.”)

Bu dönemde, her ressam için Salon’da eser sergilemek neredeyse bir zorunluluktu. Salona kabul edilmek, sanatçının öğrenci döneminden çıkıp halkın karşısına ilk kez kendinden emin bir şekilde çıkma anıydı. Manet ilk kez 1859’da Apsent İçen Adam adlı eseriyle Salon’a katılmayı denedi. Ancak jüri bu eseri reddetti. 1860’ta Salon düzenlenmediği için Manet ancak 1861’de yeniden başvuru yapabildi. Bu kez jüriye iki eser sundu: Mösyö ve Madam Auguste Manet’nin Portresi (anne ve babasının portresi) ile İspanyol Gitarist (diğer adıyla İspanyol Şarkıcı veya Le Guitarero). Bu defa her iki eser de kabul edildi. Böylece 1861 yılı, Manet’nin ilk kez halkla buluştuğu tarih oldu.
Édouard Manet, Mösyö ve Madam Auguste Manet’nin Portresi, (1860), T.ü.y.b. 112 cm x 91 cm. Orsay Müzesi, Paris Édouard Manet, İspanyol Gitarist, (1861). T.ü.y.b. 147,3 cm × 114,3 cm. Metropolitan Sanat Müzesi
Anne ve babasının baş ve omuz portrelerini içeren bu tablo, Manet’nin bazı erken dönem eserlerinde görülen sert siyah-beyaz kontrastları içeren bir tarzda resmedilmişti. Bu tarz, örneğin şu anda Lüksemburg’daki Caillebotte koleksiyonunda bulunan Angelina adlı eserinde de görülür. Aynı zamanda, Manet’nin sonraları daha da belirginleşecek bir yönünü —natürmortlara duyduğu ilgiyi— de ortaya koyar. Annesi, içinde farklı renklerde yün yumaklarının bulunduğu bir sepet tutmaktadır; bu renkler tablonun genel tonlarıyla uyumludur. Bu küçük portreler kamuoyunun fazla dikkatini çekmese de, Manet asıl ilgiyi diğer eserle, yaşam boyutlarında çalışılmış bir İspanyol şarkıcı portresiyle topladı.

Bu şarkıcı, Manet’nin İspanyol Balesi ve Valensiya’lı Lola tablolarında da model olarak kullandığı müzisyen ve dansçılardan oluşan topluluktan biriydi. Gerçek bir İspanyol oluşu ona ayrı bir değer katıyordu. Profesyonel modellerde bulunmayan o karakteristik özellikleri taşıyan bu adam, Manet’nin Couture’ün öğretilerine karşı çıkarak özellikle ilgilendiği gerçek yaşamdan bir figürdü. Şarkıcı yeşil bir bankta oturmaktadır. Başında etrafına fular sarılmış bir sombrero[10], üstünde siyah bir ceket, gri pantolon ve yumuşak ayakkabılar vardır. Şarkısını büyük bir coşkuyla bağırarak söylerken aynı anda gitar çalmaktadır.
Bu deneysel döneme ait olan İspanyol Şarkıcı, Manet’nin gelişen yeteneğini ve özgün tarzının hızla olgunlaştığını gösteren bir adım niteliğindedir. Apsent İçen Adam gibi önceki eserlerinden daha az ölçüde stüdyo yöntemlerinden etkilenmiş ve daha doğrudan, kişisel bir anlatıma sahiptir. Bu tablo, sanatçının karakteristik özelliklerinin artık belirginleştiği bir çalışmadır. Ancak bu özgün nitelikler ilk kez bu tabloda açığa çıkmış olsa da, henüz büyük tartışmalara neden olacak kadar belirgin değildi.
Tablo gri ve siyah tonlar üzerine kurulmuştur, bu da seyircinin gözünü rahatsız etmeden izlenmesini kolaylaştırır. Gerçi tablo, o dönemde hoş karşılanmayan gerçekçi bir üslupla yapılmıştı; fakat modelin alışılmadık kostümü tabloya neredeyse bir hayal unsuru kazandırmış, böylece günlük hayatın gerçekliğinden bir nebze uzaklaştırmıştır. Bu nedenle, geniş halk kesiminin pek dikkatini çekmemiş olsa da, ressamlar ve bazı eleştirmenler tarafından fark edilmiştir. Jüri bu esere bir “mansiyon” (onur ödülü) vermiştir. Théophile Gautier[11], Le Moniteur Universel[12] gazetesindeki yazısında eseri şu şekilde değerlendirmiştir: “Bu yaşam boyutundaki figürde, güçlü boya kullanımı, cesur fırça vuruşları ve doğru renkler sayesinde büyük bir yetenek görülmektedir.”

1862 yılında Salon düzenlenmediği için, Manet eserlerini ancak 1863’te yeniden sunabildi; ancak bu kez de reddedildi. Fakat olayların akışını önceden anlatmayalım. Sanatçının kariyerinin gerçek başlangıç noktası olacak bu dönüm noktasına gelmeden önce, erken dönem eserlerine son bir kez bakmak gerekir. Bu eserler arasında, 1861 tarihli Tuileries Bahçesinde Müzik (Musique aux Tuileries) özellikle dikkat çekicidir. İmparator’un sarayının bulunduğu Tuileries, dönemin gösterişli yaşamının merkezini oluşturuyordu. Şık ve zarif kalabalıklar, haftada iki kez müzik dinletisinin yapıldığı bahçeye akın ederdi. Manet’nin tablosu, bu kaybolmuş dönemin yaşam tarzını ve kıyafetlerini etkileyici bir şekilde yansıtır. Tablo, ayrıca Manet’nin kendisinin ve Baudelaire ile Théophile Gautier gibi tanınmış çağdaşlarının portrelerini içermesi açısından da ayrı bir önem taşır. Tuileries Bahçesinde Müzik ile seçkin bir konuyu ele aldıktan sonra, Manet bu defa halktan bir temaya yöneldi: Sokak Şarkıcısı (Chanteuse des rues). Bu tablo, genel olarak gri tonlarda resmedilmiş olup, ana vurgu şarkıcının elbisesindeki gri renkle sağlanmıştır. Şarkıcı, kolunun altına sıkıştırdığı gitarla ayakta durmakta ve kiraz yemektedir. Her ne kadar konu sıradan gibi görünse de, tablonun resimsel niteliği esere özel bir değer kazandırmaktadır.
Édouard Manet, Sokak Şarkıcısı, (1862), T.ü.y.b. 171,1 cm x 105,8 cm. Bostan Güzel Sanatlar Müzesi Édouard Manet, Kılıçlı Çocuk. (1861), T.ü.y.b. 131,1 cm × 93,3 cm. Metropolitan Sanat Müzesi
Manet daha sonra Kılıçlı Çocuk (Enfant à l’épée) adlı tabloyu yaptı—kollarında ağır bir kılıç taşıyan küçük bir çocuk yürümektedir. Düşük tonlarda resmedilmiş bu tablo, sanatçının beğeni toplayan ilk eserlerinden biri olmuştur. Günümüzde New York’taki Metropolitan Sanat Müzesi’nde sergilenmektedir. Kılıçlı Çocuk’u yapmadan önce ise Manet, yine bir erkek çocuğu betimlediği başarılı bir başka tablo olan Köpekli Serseri Çocuk (Gamin au chien) adlı eseri resmetmişti.

1862 yılına tarihlenen Yaşlı Müzisyen (Le Vieux Musicien), boyut bakımından Manet’nin erken dönemindeki en önemli eserlerden biridir. Tablonun merkezinde yer alan yaşlı müzisyen esasen bu eserin odak noktasıdır. Açık havada oturmakta, bir elinde kemanı, diğer elinde yayıyla çalmaya hazır hâlde betimlenmiştir. Etrafındaki figürler ise onu dinlemeye hazırlanmaktadır. Sol tarafta, profilden görünen, kucağında bir bebek taşıyan küçük bir kız yer alır. Manet bu figürü çok sevmiş, onu ayrıca bir gravürde tek başına yeniden işlemiştir. Küçük kızın yanında, önden görünen iki erkek çocuk bulunmaktadır. Arka planda ise bir kez daha Apsent İçen Adam karşımıza çıkar. Sağ tarafta ise, tablonun çerçevesi tarafından kısmen kesilmiş şekilde, sarıklı ve uzun giysili doğulu bir figür yer alır. Böylesine farklı karakterlerin bir arada yer alması ilk bakışta şaşırtıcı görünür; bu, kasıtlı biçimde hayal gücüne dayalı bir düzenlemedir. Manet’nin bu tabloyu yaparken başka bir amacı olup olmadığını bilemiyoruz; ancak anlaşıldığı kadarıyla bu figürleri yalnızca hoşuna gittikleri ve onları resmederek kalıcı kılmak istediği için bir araya getirmiştir.

Manet’nin sanat yaşamının bu ilk yıllarına dair net bir fikir edinmeye çalışıldığında, kendi yolunu çizme dürtüsüne içgüdüsel olarak sahip olan ve çevresini kuşatan egemen estetik kurallardan, atölyelerde uygulanan katı ilkelerden kurtulmayı amaçlayan bir sanatçı profili belirir. Kendi kişiliğine ifade alanı açmak istemektedir; zihni uyanık, gözleri açık bir şekilde çevresindeki yaşamın çeşitli yönlerine bakmakta ve ardı ardına etütler üretmektedir. Seyahatleri onu, kendisini yakın hissettiği eski ustalara yöneltir: Hollanda’da Frans Hals, İtalya’da Venedikli ressamlar. Velázquez ve Goya’yı ise başlangıçta, Fransa’daki koleksiyonlarda yer alan eserleri üzerinden inceler. Böylece, ilk dönem çalışmaları, farklı yansıma ve etkilerle şekillenmiş olur. Couture atölyesindeyken ya da oradan yeni ayrıldığı dönemde yaptığı kimi erken işler, Frans Hals etkisini taşır; bazıları ise ya Venedikli ressamların etkisini yansıtır ya da İspanyol ustalarla akrabalık hissi uyandırır. Ancak Manet’nin ödünç aldığı bu unsurlar yüzeyseldir; eserlerine öyle derinlemesine işlemezler ki, her birine bambaşka bir karakter kazandırsınlar. Aksine, eserleri kronolojik olarak incelendiğinde, daha en başından belirgin bir bireyselliğin görüldüğü ve bu özgünlüğün tüm eserlerinde sürekli bir gelişim içinde varlığını sürdürdüğü dikkat çeker.
Her şeyden öte, Manet’nin doğuştan yetenekli bir sanatçı olduğu hissedilir. Resme yönelme içgüdüsü onu yanıltmamıştır. Bu güdüye kulak vermekle, doğanın kendisine yüklediği görevi yerine getirmiştir. Çünkü doğa, bazı insanları belli işleri yapmak üzere yaratırken, onlara aynı zamanda kendi yetilerini tanıma ve karşılarına çıkacak engelleri aşma gücünü de verir. Manet’nin tuvale ilk boya sürdüğü andan itibaren yaptığı her şey, gerçek bir ressamın işiydi. İlk çalışmaları bile yaşam doluydu, sağlam bir tekniğe sahipti, anlam taşıyordu, ışık açısından göz alıcıydı — ve bu nitelikler olmadan, hiçbir kalıcı ve güçlü sanat yapıtı var olamaz.
[1] Théodore Duret, Manet ve Fransız İzlenimcileri: Pissarro, Claude Monet, Sisley, Renoir, Berthe Moriset, Cézanne, Guillaumin, Grant Richards, Çev. J.E. Crawford Flitch, S.11-17, 1910: Londra
[2] Frans Hals: (d. yaklaşık 1580 – ö. 26 Ağustos 1666), Hollandalı portre ressamıdır.
[3] Rembrandt Harmenszoon van Rijn: (d. 15 Temmuz 1606 – ö. 4 Ekim 1669), Hollandalı ressam ve baskı ustası. “Işığın ve gölgelerin ressamı” olarak da anılır.
[4] Fra Filippo Tommaso Lippi: (d. 1406, Floransa, İtalya – ö. 8 Ekim 1469, Spoleto, İtalya), Lippo Lippi olarak da bilinir. Erken rönesans dönemi İtalyan ressam.
[5] Diego Rodríguez de Silva y Velázquez: (6 Haziran 1599 – 6 Ağustos 1660), İspanyol ressamdır.
[6] Titian ya da tam adıyla Tiziano Vecellio: (1488/1490, Pieve di Cadore – 27 Ağustos 1576, Venedik), İtalyan ressam.
[7] Jacobo Tintoretto: (asıl ismi: Jacobo Comin), (d. 29 Eylül 1518, Venedik – ö. 31 Mayıs 1594, Venedik), Venedik Cumhuriyetinde doğup büyüyüp yaşamış İtalyan asıllı Venedik Rönesansı ekolüne bağlı ve maniyerist resim akımına dâhil bir ressamdı
[8] El Greco: (01 Ekim 1541, Kandiye, Girit, Venedik Cumhuriyeti – 07 Nisan 1614, Toledo, İspanya), Yunan maniyerist ressam, heykeltıraş ve mimar.
[9] Francisco José de Goya y Lucientes: (d. 30 Mart 1746, Zaragoza – ö. 16 Nisan 1828, Bordeaux), Romantizm akımının önde gelen isimlerinden olan İspanyol ressam ve gravür sanatçısı
[10] Meksika Şapkası
[11] Jules Pierre Théophile Gautier: (Tarbes’te doğdu. 30 Ağustos 1811 ve Neuilly-sur-Seine’de öldü. 23 Ekim 1872, Fransız şair, romancı ve sanat eleştirmenidir.
[12] Evrensel Monitör: Paris’te kurulan bir Fransız gazetesidir. 1789 yılında Charles-Joseph Panckoucke tarafından kurulmuş ve Uzun süre Fransız hükümetinin resmi yayın organı olan ve özellikle parlamento tartışmalarının yazıya geçirilmesinden sorumlu olan propaganda gazetesi durumdadır. Muhafazakâr bir yayın hayatı vardır. 30 Haziran 1901 yılında yayın hayatına son verilmiştir.