60 yıllarında başlamıştı pentürün yatağını değiştirmek hayalleri, ona dokunmadan onun mekânına girmek, müzelerinde onu kenara itmek! Dün gözüme çarpan epeyce hırpalanmış ama olağanüstü anlam kazanmış bu afiş Paris’te son seçimlerden kalan sağcı partinin adayı Jordan Bardella’ya yapılan bir “müdahale”! Francis Bacon görseydi epey şaşırırdı; 1953’te Velasquez’in ” Pope İnnocent x ” portresini Papa’nın bir
Kategori: Utku Varlık
UTKU VARLIK, YAŞANTININ ALT GEÇİŞLERİ, ÇIKMAZ SOKAKLARI
Bence Nietzsche haklı, kendine yol soran birine verdiği yanıt: “ …yok öyle bir şey!”; yine biz var olduğuna inanarak yolumuz devam edelim! Gökyüzünü izlerim genellikle, boşluğu; benim hep ilgimi çeken alçaktan uçan kuşlar değil, çok yükseklerde yalnız bir kuş bir yere gidiyor! Peki yol yok orada, hedefini kestirmiş sağa sola bakmıyor, çok yüksekte olduğu için yakın bir yere gitmiyor kanımca: bir orman, bir park, öteki kuşların da olduğu bir bahçe,
Utku Varlık, Şefik Bursalı(Anı)
Şefik Bursalı için yapılan bu anıt-heykeli görmeseydim, tekrar “anıların” kapısı açılmayacaktı. Durup dururken belleğimde yaşanmışlık tekrar alt-üst oluyor ve de beraberinde birbirine dokunan ne varsa su yüzeyinde:
Türk dili bir step dili olduğu için, her konuda olduğu gibi sanat ve resimde de yabancı dillerdeki sözcüklerle doludur; örneğin Akademi’de: eskiz, desen, pentür, galeri vs. Küçük bir sözlüğü doldurur! “Cour de Soir” da Fransızcadan
Utku Varlık: Kanayan Hayal Gücümüzü Kendimize Saklayalım
Bir zamanlar “şaşırırdım”, bir tuval, bir yontu, bir şiir, ne bileyim sanki Bach’ın hiç ölmeyen müziğindeki gizem, bir romanın labirentlerinde dolaşmak tutkusu; buna özgü her şey, giderek “sanatın simyası” bir başka boyuttu yaşantımda. Zamana göre çok kısa bir süreçte iletişimin bir başka boyuta geçmesi, gözümüzün önünde çok evrensel bir açılım sonucu; görmek, bakmak, duymak, sanatı yansıtmak adına kapımızın önüne geldi; sanatçı
UTKU VARLIK, SAHNEDEN ÇIKMAK
Uzun süredir izlediğim, sanatta “kökleşme” onun getirdiği “hırslaşma” giderek “yapışma” daha ötesinde “bunama”nın akıntısında, insana dair “egosantrik” – benmerkezci “ tüm dışavuruş, gerektiği gibi yargılanmıyor! İnsan yaşadığı sürece, onun gölgesi gibi sürdürülmek istenen “sanat tavrı” çok önce başını alıp gitmişse, bunun farkına varamayıp hala 80. sanat jübilesi için müzelerin kapılarını aşındıran sanatçılar,
LÜTFÜ DAĞTAŞ: “YAVAŞ YAVAŞ BİZDEN UZAKLAŞAN BİR MAVİ” UTKU VARLIK’LA KONUŞMA
1965 yılı Haziran ayının sonları. Hiç bu denli şaşırmamıştır Utku Varlık, kendisini Kunsthistorisches Müzesi’nin kapısında bulduğunda. Otostopla, cebinde topu topu 10 dolar, yemeden içmeden gelmiştir Viyana’ya. Bu Avrupa’ya ilk çıkışıdır. Kötü röprodüksiyonlarla dolu kafasını yıkamak, belleğini yenilemek, meraklarına yanıt bulmak adına çıkmıştır onca güçlüğe karşın ve bunun adı, “umut gezisi” dir. Güçlüğün adı ise parasızlık!
Kunsthistorisches
UTKU VARLIK, YAŞANTININ ALT GEÇİŞLERİ, ÇIKMAZ SOKAKLARI
Bence Nietzsche haklı, kendine yol soran birine verdiği yanıt: “ …yok öyle bir şey!”; yine biz var olduğuna inanarak yolumuz devam edelim! Gökyüzünü izlerim genellikle, boşluğu; benim hep ilgimi çeken alçaktan uçan kuşlar değil, çok yükseklerde yalnız bir kuş bir yere gidiyor! Peki yol yok orada, hedefini kestirmiş sağa sola bakmıyor, çok yüksekte olduğu için yakın bir yere gitmiyor kanımca: bir orman, bir park, öteki kuşların da olduğu bir bahçe,
Utku Varlık, Şefik Bursalı(Anı)
Şefik Bursalı için yapılan bu anıt-heykeli görmeseydim, tekrar “anıların” kapısı açılmayacaktı. Durup dururken belleğimde yaşanmışlık tekrar alt-üst oluyor ve de beraberinde birbirine dokunan ne varsa su yüzeyinde:
Türk dili bir step dili olduğu için, her konuda olduğu gibi sanat ve resimde de yabancı dillerdeki sözcüklerle doludur; örneğin Akademi’de: eskiz, desen, pentür, galeri vs. Küçük bir sözlüğü doldurur! “Cour de Soir” da Fransızcadan
Utku Varlık: Kanayan Hayal Gücümüzü Kendimize Saklayalım
Bir zamanlar “şaşırırdım”, bir tuval, bir yontu, bir şiir, ne bileyim sanki Bach’ın hiç ölmeyen müziğindeki gizem, bir romanın labirentlerinde dolaşmak tutkusu; buna özgü her şey, giderek “sanatın simyası” bir başka boyuttu yaşantımda. Zamana göre çok kısa bir süreçte iletişimin bir başka boyuta geçmesi, gözümüzün önünde çok evrensel bir açılım sonucu; görmek, bakmak, duymak, sanatı yansıtmak adına kapımızın önüne geldi; sanatçı
UTKU VARLIK, SAHNEDEN ÇIKMAK
Uzun süredir izlediğim, sanatta “kökleşme” onun getirdiği “hırslaşma” giderek “yapışma” daha ötesinde “bunama”nın akıntısında, insana dair “egosantrik” – benmerkezci “ tüm dışavuruş, gerektiği gibi yargılanmıyor! İnsan yaşadığı sürece, onun gölgesi gibi sürdürülmek istenen “sanat tavrı” çok önce başını alıp gitmişse, bunun farkına varamayıp hala 80. sanat jübilesi için müzelerin kapılarını aşındıran sanatçılar,
LÜTFÜ DAĞTAŞ: “YAVAŞ YAVAŞ BİZDEN UZAKLAŞAN BİR MAVİ” UTKU VARLIK’LA KONUŞMA
1965 yılı Haziran ayının sonları. Hiç bu denli şaşırmamıştır Utku Varlık, kendisini Kunsthistorisches Müzesi’nin kapısında bulduğunda. Otostopla, cebinde topu topu 10 dolar, yemeden içmeden gelmiştir Viyana’ya. Bu Avrupa’ya ilk çıkışıdır. Kötü röprodüksiyonlarla dolu kafasını yıkamak, belleğini yenilemek, meraklarına yanıt bulmak adına çıkmıştır onca güçlüğe karşın ve bunun adı, “umut gezisi” dir. Güçlüğün adı ise parasızlık!
Kunsthistorisches