Vecdi Uzun, Çankırı Tuz Mağarasında Bir Genç Sanatçı Sefer Oruç Ve Tuzdan Heykeller

Share Button

Biraz kendinizden ve sanatınızdan söz eder misiniz?

Günümüzde çağdaş sanat, geleneksel sanatlar ve hayat bağlamında nesne, malzeme, form ve mekân önemli bir unsurdur. Üslup, imgeleri yapıta uygun teknikte uygulayarak yapıt (sanatsal eserler) ortaya çıkmaktadır. “Açık Yapıt’’ adlı eserinde, “sanat, dünyayı tanımaktan çok var olanlara eklenerek özgül yasalarını ve özel yaşamlarını çıkararak bağımsız biçimleri ve tümleyenlerini yaratmaktır.’’der

DEVAMINI OKUYUN
Share Button

VECDİ UZUN, YÜCEL DÖNMEZ’LE BİRAZ SANATTAN BİRAZ HAYATTAN…

Share Button

Sanatla ilgilenmeye ne zaman ve nasıl başladınız?

Sanat benim için ilkokul birinci sınıfın ilk gününde başlayan bir merak olarak kendini gösterdi. Alfabedeki at resmini çizerek başladım. Yeteneğimin annemden geldiğini  sanıyorum;  çünkü annem koca turşu küplerinin içini doldurmadan kara sakız denilen asfalt malzeme ile üzerine rölyef çiçekler yapar ve rengarenk boyardı.

Ortaokuldayken resim öğretmenimiz bana sen Güzel Sanatlara gidebilirsin demişti ve

DEVAMINI OKUYUN
Share Button

Vecdi Uzun: Ender Güzey İle…

Share Button

Yurtdışı sanat eğitimi, sanat eğitimciliği yanında yoğun yurtdışı etkinlikleri

ve Arthill Ender Güzey Müzesi’nden hareketle Ender GÜZEY gözünden 

Türkiye’de sanatın sorunları ve çözüm yollarını  konuşmaya çalışacağız.

Vecdi Uzun: Öncelikle Ender Güzey’in sanatı hakkında ne söylemek istersiniz?

Ender Güzey: Sanatım yaşamım, yaşamım sanatımdır. Kendimi çok farklı tekniklerle ifade ediyorum. Bu heyecan verici bir

DEVAMINI OKUYUN
Share Button

Vecdi Uzun, Habip Aydoğdu Resmindeki Soyut Kavramlara ve Bu Kavramların İçeriğine Ulaşmak İçin Gereken Çabalar

Share Button

Tikeller arasındaki benzerliklerden bir tümelin bilgisine varma soyutlamadır.”    Bertrand Russell

Ressam Habip Aydoğdu, 76. kişisel sergisini son dönem resimlerinden oluşan bir seçkiyle 12 Şubat 2019 tarihinde İzmir Selçuk Yaşar Resim Müzesi ve Sanat Galerisi’nde açtı.  Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, sanatçı Habip Aydoğdu’nun ilk kişisel sergisini açtığı 1976 yılından bu güne 76. kez sanatseverlerle buluşması fikrinden hareketle, Aydoğdu’nun “76/76… olarak adlandırdığı sergisinde, sanatı ve sanatçıyı bir kez daha bir araya getiriyor. Bu sergide izleyici ile buluşan resimlerin -“Resimli Notlar Serisi” hariç -“Monolog, Arayış, Kör Dövüşü vb.” birer kavram ile isimlendirilmiş olması bu serginin kavram üzerinden bir anlatım dili seçmesi ile dikkat çekmektedir.

Habip Aydoğdu gibi soyut çalışan bir sanatçının bir soyut çalışmasını incelemek ve oradan da bir sonuca ulaşmak her sanat izleyicisinin çok kolay başarabileceği bir süreç değildir. Sözel, yazılı, görsel veya plastik sanatlar dâhil bir sistematik sanatsal yapıyı anlamaya çalışırken kavramlara, kavramların içeriğine, önemine,  birliktelik ile karşıtlığına sahip olmamız; içselleştirerek uygulamaya koyabilmemizle doğrudan ilgilidir.

Soyutlama fonksiyonunu bilirseniz; kavramların içeriğine kolaylıkla ulaşabilirsiniz.  Örneğin; İnsan hakkı ile kul hakkının içeriği farklıdır.  Sakat,  Özürlü ve Engelli kavramlarının aynı olduğu sanılsa da, tarihsel süreçte etken ve edilgen olan tarafa bakıldığında farklılık bulunduğu görülmektedir.

Habip Aydoğdu resimlerini incelerken  “Okuma- Okuduğunu Anlama-Düşünme-Analiz Etme-Düşünce Oluşturma-Düşünceyi Ortaya koyma” aşamalarını geçmek için sadece fayda/yarar üzerine değil, tamamen değer üzerine ve üç yüz altmış derece ve holistik açıdan bakabilen bir düşünme gerçekleştirmemiz gerekir.

Resimlerinde boya ve fırça ile anlık hareketler sonucunda oluşan,  ilk bakışta figür etkisi yaratan yüzey üzerindeki hareketlenmelerden zaman zaman çıktığı ifade edilen mitolojik ve metafizik havadan (bana göre ise böyle bir çaba veya sonuç resimlerde görülmemektedir.)  etkilenmemek için öncelikle soyut kavramlara başvurmak gereklidir.

Habip Aydoğdu resimlerini anlamaya çalışırken;  soyut ve somut varlıklara aracılık eden kavramların epistemoloji temelinde farklı olduğunu, soyut varlıklara ait kavramların somut varlıklara ait kavramlardan daha açık ve seçik olmadığını unutmamak ve bu ayrımı da çok iyi bilmek gerekir. Bu resimleri anlayabilmemiz için de kavramların kaplam ve içlemi, açık-seçikliği,  birlikteliği, karşıtlığı-farklılığı ve önemine dikkat etmemiz gerekmektedir. Kavramın açıklığı olan kavramın içeriğinin değişmesi; var olanın bilgisini elde eden insan tabiatında aranırsa,  insanın bilme gücü ve bilmeye yönelik tarzı bu değişikliğin ana sebeplerindendir. Kavramın seçikliği ise;  onu başka kavramlardan ayıran niteliklerin belirginliği ve kavramın temsil ettiği var olanın çerçevesinin ifadesidir. Özgürlük kavramını içselleştirebilmek için esaretten özgürlüğe ulaşılan yolun detayını bilmek gerekir.

Manalar, anlamlarda gizli olup anlamların farklı algılarda değişkenlik göstermesi ve kavramların içeriğinin tam olarak anlaşılmaması sonucunda gerçeklik kişiye göre değişir ve buradan da anlamdan manaya, manadan da tek olan hakikate ulaşılması için gereken doğru zincir kurulamaz. Burada anlatılan hakikate ulaşma mistik olmayıp insanın iç dünyasını ortaya koyması sonucu akılla değer yaratma ve bu çabaların sonucunu insanlık yararına koyma çabasıdır.

İnsan biyolojik ve yaşam ihtiyaçlarını giderirken somut,  diğer varlıklarda olmayıp sadece kendisinde olan düşünsel yönü ile de simgeleri ve sembolleri çözerek kendi varlığını inşa ederken soyut bir varlıktır. İnsan için en üst düzey ve geniş düşünme biçimi olan  “soyut düşünme”; somuttan başlar ve yine ona döner. Örnek olarak din de önce somuttan soyuta, daha sonra soyuttan somuta indirilmiş yaşam biçimi ve kültürdür.

İnsan zihninin bilgi edinmesinde gerekli olan soyutlama,  maddî olan bir nesnenin duyusal bilgisinin kavramsal hâle getirilmesi ya da doğrudan kavramsal olarak düşünülmesidir. Her iki durumda da soyut düşünme; ussal,  kavramsal, kuramsal, tümel ve simgesel düşünmedir. İnsanın bilişsel yapısının gelişmesinde soyut düşünme önemli bir işleve sahiptir.

Bilincimizin ilk adımı algıdır ve algıda daha henüz düşünme dediğimiz soyutlama ve simgeleştirme edimi yoktur. Algı;  bilincin dikkati ve ilgi alanına girdiği andan itibaren artık özneden,  algılanan nesneye doğru işleyen yönde bir hareket ortaya çıkar.

Algı ya da duyum daha sonraki adımda duyguya dönüştüğü andan itibaren algı; saf algı durumunu kaybeder ve bilincin yani öznenin ona yüklediği yüklemler ile şekillenir, bir hikâye kazanmaya ve duygu ifade etmeye başlar.  Bu aşamada soyutlama edimi devreye girer. Kullandığı dil tümüyle soyut ve simgesel olan insan;  bu somut olan dünyadan kendisini çıkarmış,  dil ve düşünme ile şu an içinde yaşadığı tümüyle soyut bir dünya yaratmıştır.

Düşünce eyleminin sonunda ortaya çıkan ham ve saf düşüncenin sunumu için mutlaka “dikkatli ve derinlikli düşünceler “ hâline getirilmesi esastır. Düşüncenin bir sanat eseri aracılığıyla özellikle kavramsal birikime sahip topluluklar önünde sunulmasında detaylandırma, kavramsal açıklamalar, bağlantılar, karşılaştırmalar yapma ve kavramlar arası ilişkisini ortaya koyma esastır. Düşünceye derinlik verme aşamasında çok dikkatli olunmazsa saf düşünce gereken etkiyi sağlayamadığı için resim içinde kısa bir süre içinde kaybolur. Habip Aydoğdu resimlerinde kavramların yerleştirilmesi ve kalıcılığını sağlamak için gereken sanatçı dikkati ve sabrı görülebilmektedir.

Habip Aydoğdu çalışmalarının amacı; kavramların gücü ve etki alanına ulaşma çabasındandır. İzleyici olarak resimleri kavramların içinde olduğu “anektodal, alegorik, betimletici, hikâyeci ve işaret edici” yanından kurtarırsak,  o kavram artık kendi yüklemlerinden sıyrılır ve sadece kendisini göstermeye başlar.

Plastik sanatlar başta olmak üzere tüm sanat dallarında önemli ve uzun bir süreç olan soyutlama,   soyut sanat gibi kavramların hepsi de bu işlemden başka hiç bir şey değildir. Felsefe içerikli bir makaleyi, soyut bir resmi veya heykeli anlayamıyorsanız; henüz soyut kavramları,  bu kavramların içeriği ve diğer kavramlarla ilişkisini kavrayamamış olmanızdandır.

Soyutlama; konunun özetini yapmak veya detaylarını ortadan kaldırıp sadece ana hatlarına çekmek olmayıp daha önce bir sembole veya kavrama aktardığı üzerinden anlatım yapmaktır. Soyutlama;  kendi içeriklerinden soyutlayarak sonunda artık soyutlanamayacak noktaya taşır ve orada kavramın ilkesi ortaya çıkmış olur.

Sembol ise;  böyle bir ilke aramak yerine bir parçanın bütünü araması şeklindedir. Soyutlama ve soyut; bir analiz işlemi iken,  sembol ise tam tersine bir sentez işlemidir. Sembol çoklu anlamların birbirinin üstüne eklendiği bir şeydir. Burada görünür unsur ile görünür olmayan unsurun birlikteliği söz konusu olup,  sembol tamamen soyutlamadan farklılığıyla görünür unsurun görünmez unsuru işaret edenidir.  Habip Aydoğdu resimlerini incelerken resim yüzeyinde oluşmuş hareketlerden birer simge yaratmak değil, bu hareketlerden bir soyut kavrama doğru yol almak önemlidir. İzleyici bunu gerçekleştiremediği zaman aklında imge olarak yarattığı simgesel resim etrafında dönecek ve soyut kavramlara ulaşamayacaktır.

Habip Aydoğdu resimlerinde belirgin olmayan figürlerden yola çıkılarak imgeler yaratılabilir, ancak salt imgeler üzerinden de felsefe yapılamaz. İmgeleri mutlaka simgeye dönüştürmeniz gerekir ki ortaya anlam çıkabilsin. İnsan imgeleri sadece birer iz olarak bırakmaz, onları simgeye dönüştürerek sonra da onlar üzerinden kendine yansıtmalar yaparak bir ben bilinci oluşturur. İmgeyi olduğu gibi bırakmayarak, onu bir yazıma çevirerek o imgeyi imgenin salt kendi varlığını göstermesinden sıyırır ve böylece bir imge artık kendini değil de kendi olmayanını gösteren çoklu anlamlar denizine doğru açıldığı zaman artık onun adı imge değil “simge”dir. Soyutlamanın çıktığı yer burasıdır. Yani bir soyutlama yetisi… Habip Aydoğdu sahip olduğu soyutlama yetisi ve sanat birikimiyle izleyicisi adına soyut kavramları çalışmalarında anlatma çabasındadır.

Psikolojik olarak uzak nesneler soyut, daha yakın olanlar somut algılanmaktadır. Psikolojik uzaklık;  zamansal olarak uzak, gelecek veya geçmiş duygusu yaratacaktır. Uzağın soyut, yakının ise somut algılanmasının sebebi, uzağın tahayyülünde zamandan ve mekândan bağımsız, değişmeyen, sabit unsurların ön plana çıkarılmasının gerekmesidir. Habip Aydoğdu resmindeki derinlik ve uzaklık hissinin temeli, yaratılan soyut kavramların varlığı yanında kırmızı ve siyah renklerin yarattığı histir.

Ressam Habip Aydoğdu’nun yıllardır uyguladığı yaklaşım gibi bu sergi ile de her bir çalışmasını bir çemberin üzerine ve izleyicisini de çemberin merkezine yerleştirerek oluşturduğu bir daire, onun anlatım dilinin başka bir ifadesidir.

İzleyici sergi esnasında dairenin merkezinden çemberin çevresine sık sık giderek/gelerek bir şeyler almalı/vermeli, mutlaka kendi içindeki kavramsal daireyi büyütüp güçlendirecek yeni bir şeyleri de merkeze bırakabilmeli ve düşünsel yarar sağlamalıdır.  Akıl ve zihin işletimin sistemin yapısı doğrultusunda;  bu çemberin çapının genişliği ve çemberde yer alan sanatseverin bilgisi, gücü ve direnci artacaktır.

Kavramların önemine yapılan bu açıklamalardan sonra Habip Aydoğdu’nun sergisi bir kavramsal yığını veya kavramlardan oluşan tek bir metinmiş gibi düşünülmemelidir ve anlama süreci de buradan başlatılabilir. Bu kavrayışı edindikten sonra da Hermeneutik Döngü’nün içinde ormanını kaybetmiş bir ağaç gibi dönüp durmayı göze almak oldukça önemlidir, çünkü ne kadar metinler arası bir okuma yapılırsa yapılsın, döngüsel süreçte “anlam”ın neresinde durduğumuzun keşfi pek de mümkün değildir.

“Dilimin sınırı dünyamın sınırıdır.” ’dan dan hareketle;   “Okuma- Okuduğunu Anlama-Düşünme-Analiz Etme-Düşünce Oluşturma-Düşünceyi Ortaya koyma”  zincirinin de sağlanması için Habip Aydoğdu resimlerinde mevcut kavram zenginliğini yakalayabilecek “Güncel Dil Birikimi” ve “Dil Felsefesi”ne sahip olmak gerekir.

Her biri bizim için açık ve  “Açık Yapıt” olan çok katmanlı resimleri, yüzey yapı/derin yapı ilişkisi ile çoğul okumaya müsait anlam düzlemleri oluşturur. Yüzey yapı gösterenlerinin derin yapıdaki karşılıkları (gösterilenleri) okuyucuya kendi birikimine göre bir anlam boyutu açar. Metaforik dokulu bu tip metinlerin tüm katmanlarıyla çözümlenebilmesi sanatsever ile Habip Aydoğdu resimleri arasında kültürel ittifakın var olmasına bağlıdır.

Resimlerdeki ana fikrin bulunmasında düşünce akışının hangi yöne doğru olduğunu bulmak çok önemli bir kuraldır.  Anlatım tekniği olarak düşünce akışının genelden özele gittiği paragraflarda tümdengelim tekniğiyle yazılmış yazılarda ana fikir net olarak ortadadır.  Tümevarımda, düşünce akışının özelden genele gittiği parçalarda ise ana fikir detaylarda gizlidir. Az renk ve figür ile yaratılan Habip Aydoğdu resimlerinde, soyut kavramlarına sahip sanatseverlere tümden gelim yoluyla anlatım dili kullanmaktadır. Gerek sergi, gerekse her resim için yapılan açıklamalar izleyicinin yolunu ve ulaşabileceği hedefini ortaya koymaya yardımcı olmaktadır.

Netice olarak; kavramların öğreniminde;  kavramların içerik öğelerinin açıklanması etkili bir öğrenme için önemlidir. Tam ve eksiksiz öğrenilen kavramlar, öğrenme niteliğini artırmaktadır. Yanlış ve eksik öğrenilen kavramlarla;  ya aşırı ve dar genellemelere, ya da yanlış kavramsallaştırmalara ulaşılır. Kavramlar arasındaki ilişkileri görmek, farklı bakış açılarıyla bir kavramı tanımak ve doğrusal olmayan bir içerikle kavramları öğrenmek,  bilişsel esnekliklerinin gelişmesine yardımcı olmaktadır. Kavramların içerik öğelerinin açıklanması;  kavramların tam ve eksiksiz öğrenilmesine ve bilişsel esnekliğin gelişmesine katkıda bulunarak sanatın, bilimin ve felsefenin daha nitelikli öğrenmesine yardımcı olacaktır.

Habip Aydoğdu; daha önceki sergilerinde olduğu gibi bu sergisinde de sert mesajlarla aklımıza doğrudan temas ederek düşünmemizi sağlamaya çalışmaktadır. Sanatseverlere düşen görev ise öncelikle sanat çalışmalarındaki kavramları anlama çabası içinde olmaktır.

 

HABİP AYDOĞDU

Habip Aydoğdu, 1952’de Konya’da doğdu. 1974’te, bugünkü adı Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olan İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulunu tamamladı. 1988 yılında TRT Haber Merkezindeki grafikerlik görevinden ayrılan Aydoğdu, tüm zamanını sanata adadı. Şu ana kadar yurt içi ve dışında 76 kişisel sergi gerçekleştirdi.

Habip Aydoğdu ve sanatı hakkında çok sayıda kitap yayınlandı.

2016 yılında Çağdaş Arap Edebiyatı’nın dünyaca en büyük şairi kabul edilen Adonis ile İzmir Folkart Gallery’de “Kan Kırmızı” adlı sergisiyle izleyicileriyle buluşan Aydoğdu, 2018 yılında ise Bodrum Şevket Sabancı Kültür ve Sanat Merkezi’nde “Kırmızı Yolculuk” adlı sergisini gerçekleştirdi.

Sanat alanında çeşitli ödüllerinden bazıları; 1987 yılında 4. Yunus Emre Resim Yarışması – Başarı Ödülü, Uluslararası Bandırma Kuş Cenneti Kültür ve Sanat Festivali Resim Yarışması – Başarı Ödülü, 21. DYO Resim Yarışması – Resim Ödülü, 48. Devlet Resim ve Heykel Sergisi – Resim Ödülü, 1997 yılında 8. Asya Sanat Bienali – Onur Ödülü, 2009 yılında ise Artforum Ankara 5. Sanat Fuarı – Sanatçı Onur Ödülü’dür.

Aydoğdu’nun yapıtları; Ankara Resim ve Heykel Müzesi, İzmir Selçuk Yaşar Resim Müzesi, İzmir Resim Heykel Müzesi, Merkez Bankası Sanat Koleksiyonu, İş Bankası Sanat Koleksiyonu, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Çağdaş Sanatlar Müzesi, Hacettepe Sanat Müzesi, Gazi Üniversitesi Sanat Müzesi ve Proje 4L-Elgiz Güncel Sanat Müzesi’nde bulunmaktadır. DEVAMINI OKUYUN

Share Button

Vecdi Uzun: Hamid Alioğlu ile Söyleşi…

Share Button

“Bir sanatçının yeni işler üretebilmesi için yeni şeyler görmesi şartıdır.”

                                                                                                                Hamid Alioğlu.

 Kendinizden, yaşam ve sanat süreçlerinizden bahseder misin?

1980 yılında Salyan şehrinde doğdum. Azerbaycan   kayıtlarında adım  Hamid Maharramov  olsa da, burada aileden gelen  soyadımı kullanmaktayım. Sanatçı ailede doğup büyüdüm ve babam ressam olduğu için onun ürettiği resimlerinin karşısında terbiye aldım.

Çocukluk dönemlerinde başlayan sanata olan tutkum sonucunda sürekli resim çizdim. Bu resimlerim bana çok mutluluk ve huzur veriyordu.  Doğaya bakarak yaptığım suluboya resimler ile ortaokul sergilerine katılıyordum. Sanata karşı olan sevgim sonucunda sanatçı olmayı amaç edindim. 1995 senesinde Güzel Sanatlar Kolejini kazandıktan sonra 1997 yılında zor şartlarda henüz kolej öğrencisi iken kendi atölyemi kurup çalışmaya başladım.  Üstelik öğrenci için bu atölyeyi açmam çok zor oldu.  1999 yılında mezun olduktan sonra Azerbaycan Devlet Güzel Sanatlar Akademisinin Resim bölümünü kazandım.  Eğitim sürecinde profesör ressamlardan Azerbaycan’ın halk ressamı Böyükağa Mirzazade ve Emektar ressam Farman Qulamovun atölyesinde eğitimimi devam ettirdim. 2004 yılında Mezun olduktan sonra tam profesyonel olarak sanat hayatına atıldım.

Başlangıçtan bugüne gelirken resim sanatında hangi yollardan geçtiniz?

“İyi sanatçı olmadan büyük sanatçı olamazsın.” İfadesi ben dâhil birçok sanatçıyı etkilemiştir. Sanat âleminde yaratıcı bir uğraşla meşgul olan herkes ilk işe kopyalamakla başlar, taklit ederek öğrenirler. Bu bir çıraklık işi gibidir. Öykünmeden önce kopyalaman gerekir. O yüzden ressamlar kariyerlerinin erken dönemlerini müzelerdeki başyapıtları kopyalayarak geçirir. “İyi sanatçı olmadan büyük sanatçı olamazsın.” ifadesi bu kelimeleri kanıtlamaktadır. Temelleri iyi sağlayabilmek için bu dönem bir geçiş dönemidir. Biz de bu geçişleri yaptık ve bu yollardan geçtik.

Bir şeyi iyi bilmen için iyi algılaman gerekir. Hatta Apple’nin kurucusu Steve Jobs “İyi bir sanatçı kopyalar” diye ifade eder. Heykeltıraş Henry Moore da “Biz Apple’den büyük fikirleri çalmadan asla çekinmeyiz” demiştir. Genç ressam için çalmak tümüyle başka bir mesele, ama büyük bir yükün altına girip,  ona sahip olup nereye kadar taşıyabileceği işin asılıdır.  Önemli olan bildiğin değildir, bildiklerini nereye kadar yürütebileceğindir.

Şu an Ankara’da yaşayan Azerbaycanlı bir ressamsınız. Türkiye’ye ve Ankara’ya yerleşme kararınız nasıl ve hangi şartlar altında aldınız? Beklentiniz nedir?

Daha iyi yaşamak, ya da hayata bakış tarzını değişmek için başka bir memlekete yerleşirsiniz. Bunu yapabilmek için değişikliğe ve bu değişikliğin yaratacağı tüm zorluklara hazır olmanız gerekir. Memleket değiştirme için şartların hepsinin mükemmel olmasına bakmayarak başka memlekete yerleşmek hiç de kolay bir iş değildir. Her şeyi tekrar sıfırdan başlamak ve yeni bir hayat kurmak için büyük cesaret veya ideal sahibi olmak gerekir. Özellikle değişiklik yapma arzusu bir sanatçı için çok önemlidir.

Türkiye ve Azerbaycan Türkleri bir millet iki devlet olsak da;  temelde bir, ama detaylarda iki ayrı kültüre sahip bu coğrafyada evrensel kültürü birlikte paylaşıyoruz. Memleket değişikliğinde bu husus büyük etken olmuştur.

Türkiye’de sanat çevresi büyük olduğu için sanatçılar galerilerde kolaylıkla eserlerini sergileyebiliyor. Bu bir sanatçı için çok iyi bir fırsattır. Türkiye’nin bize göre bu farklılığı için çok sevindim.  Türkiye bize göre sanat konusu başta olmak üzere birçok alanda çok gelişmiş bir ülke olduğunu yıllar öncesi sezdim. Türkiye’ye taşınma fikrim yıllar öncesinden vardı, ama o zamanki şartlar uygun değildir. 2001 yıldan başlayarak sergilere ve etkinliklere katıldığım için Türkiye’ye sık sık gelip gidiyordum. O zaman İstanbul’a taşınmayı düşünürken,  daha düzenli bir şehir ve başkent olması nedeniyle tanıyınca Ankara’ya taşınmaya karar verdim.

Türkiye’de yaşayan bir sanatçı olarak ne yapmayı planlıyorsunuz?

Bir sanatçının yeni şeyler üretebilmesi için yeni şeyler görmesi, yaşaması ve düşünmesi şartıdır. Yeni bilmeyen yeni şeyler üretemez. Yenilenme çizgimi sürekli okuyarak ve araştırarak diri tutmaya devam edeceğim.

Sanatseverlerin karşısına sıradan ve bilinen çalışmalarla değil, sanat değeri güçlü eserler ile çıkmak ve sanatseverlerin bu eserleri anlamak için biraz düşünceye sevk etmeyi ilke edindiğim için bu doğrultuda çalışmaktayım.   Sanat evrensel olduğundan için dünya sanat piyasasında yer almayı düşünüyorum. Bunun için çok iddialıyım ve başarabileceğimden eminim. Çünkü çalışmalarımın her birinin arkasında cesaret vardır. Sanat sürekli olarak sanatçıdan cesaret talep eder.  Eğer cesaretin yoksa yaratabileceğin bir iş de yoktur.

Türkiye’de yapacağımız proje sergisi üzerine bir grup oluşturacağız ve buradaki sanatçılarla modern sanat eserleri,  enstalasyonlar, video artlar vb. eserler sergileyeceğiz. Proje sergileri kavramlar altında ve her sergi bir kavram çerçevesinde düzenlenecektir. Farklı kültüre sahip olan ve dünyayı farklı şekilde kavramasını bilen sanatçılar sergide yer alacaklar.

Şu an bazı  Uluslararası sergilere  bireysel olarak katılmam için teklifler aldım. Bunların içerisinde Paris de vardır. Bu teklifi değerlendirdikten sonra hazırlıklara başlayacağım.

Sanatın evrensel olduğundan hareketle gelecek dönemde Dünya sanat piyasasında yer alabilmek için neler yapıyorsunuz?

Dünya tarihinde birçok sanat kavram ve akımı ortaya çıkmıştır.  Bu akımların bir kısmı dönemize kadar gelmiş, bazıları da yok olmuştur. Son iki asırlık dönemde ortaya çıkan ve bugüne ulaşan kavramlardan biri de soyut sanat kavramıdır.  Dünya sanat piyasasında “ÖZ” sözünü söylemiştir.  “Öz” olan soyutu kavramını temsil eden sanatçılar artık dünya sanat tarihinde kendi isimlerini yazdırmıştır. Su an öyle bir döneme geldik ki;  insanlar birçok şeyleri kavramaya ve kavramlar üzerinden anlatmaya başladılar.

Teknoloji geliştikçe insanlar her konuyla ilgilenmeye başladılar. “Hareket varsa, hareket verici de vardır” Teknolojiler insan zihninin üretimidir. Zamanı yakalayabilmek için çok hızlı düşünmek ve üretmek gerekir.

Sanat basit olmadığı için bazı insanlar kavramakta zorluk çekmektedir. Hayat somut ve materyalist olup,  soyut kavramını kavramı anlamak çok zor daha fazla düşünmek gerekmektedir.  Yeterli sanat ve felsefe bilgisine sahip olmayanlar soyut sanat kavramını anlamakta güçlük çektiği için pek kolay sevemez.

Bir sanatçının yeni şeyler üretebilmesi için yeni şeyler görmesi şarttır. Yeni şeyleri görmeyi bilmeyen yeni şeyler gösteremez. Gelecek dönemde evrensel sanat dünyasında ve dünya sanat piyasasında yer alabilmek için dünya sanatını araştırıyor ve kendime özgün bir stil yaratıp,  dünya müze ve müzayedelerinde eserlerimi sergilemeyi planlıyorum. Sanat her şeyi söyleyebilme, her şeyi yeniden yaratma ve yalnız kendinin olan bir sitil yaratabilme özgünlüğüdür. Bunları gerçekleştirebilmek için Türkiye benim için iyi bir başlangıçtır.

Türkiye ve Azerbaycan’daki sanat eğitimi, uygulaması, sanatçı tavrı, galeri-sanatsever ilişkisi başta olmak üzere benzerlikleri ve farklılıklar nedir? Azer eğitiminden temel eğitimden başlayarak Rus resminin büyük ağırlığı olduğu söylenir. Bu konuda düşünceniz nedir?

Rusların büyük sanat okulu ve eğitim sistemi vardır.Sankt Peterburgda İ.E.Repin isimli Ressamlık Heykeltıraşlık Akademisi.Bu okuldan sanat tarihine imza atmış çok kişi yetişmiştir. Bu okulu bitiren çok güzel resimler üretebilen çok sayıda yeni nesil gençler var. Azerbaycan ressamlardan da o okulu çok sayıda bitirenler olmuştur. Bazıları Azerbaycan’ın ünlü isimlerindendir.

  1. yüzyılda Azerbaycan’da şimdiki dil ile ifade etsek Yüksek meslek okulu vardı ki, bu yüksek meslek okulunu bitiren tam profesyonel sanata atanırdı. Bu okuldan Başkent olan Baküde Ezim Ezimzade isimli Ressamlık Yüksek Meslek okulu mezun olan öğrenciler Rusya’nın en büyük sanat akademilerini kazanırdılar.

Bu Sovyet mektebi dönemimize kadar gelmektedir. Rusya’da eğitim alan sanatçı ressamlar memleketlerine döndüklerinde, kendilerine bir tarz yarattılar. Temeli Sovyet ressamlığı olsa da, 20. yüzyılın başlangıcında Azerbaycan’da yeni bir Abşeron mektebi yarattılar. Bizdeki birçok sanatçı Abşeron mektebinden yetişmiştir.

  1. yüzyıldan dönemimize kadar gelmekte olan Azerbaycan’da Ressamlar İttifakı denilen bir sanatçılar kurumu vardır. O zamanlar bu kuruma üye

DEVAMINI OKUYUN

Share Button

Vecdi Uzun, Her Müze Müze midir?

Share Button

                                                                                  İstanbul Arkeoloji Müzesi
 

“Son dönemde ‘müze’ adı altında müze olup olmadığı belli olmayan çok sayıda sergi yeri faaliyete geçti. Sanatseverler ve müze izleyicileri  yasal olmayan bu sahte müzelerin gerçek müze olup,  olmadığını nasıl anlasın?”

Son dönemde özellikle belediye, üniversite ve kişilerce açıldığı iddia edilen müze sayısında ciddi bir artıştan hareketle konunun incelemesinde yarar vardır. Bugüne kadar bu konuda ciddi bir araştırma yapılmamış olması düşündürücüdür.  Konunun birçok paydaşı bulunduğu için bu konuda bir araştırma yapılması ve  sonucun ortaya konulması hâlinde bu durumdan çok kişinin etkileneceği hususunda çekince olması muhtemeldir.

Sorun Kültür ve Turizm Bakanlığı  bünyesindeki  kamu müzeler i haricindeki özel ve kamu niteliğindeki müze unvanıyla hareket eden  sergi yerlerinden kaynaklanmaktadır.

MÜZE NEDİR?

Müze nedir? Hangi yapılar müze kapsamı içine girer, hangisi girmez? Bunu belirleyebilmek için müzenin tanımını yapmakta yarar var.

Müzeler; bilimsel, kültürel, sanatsal ve tarihi özelliği ve önemi olan eser ve objeleri toplayan, muhafaza ederek koruyan, yorumlayan,  bir disiplin içinde sürekli ya da geçici sergilerle halkın hizmetine sunan  özel veya kamu kurumlardır.

Müzelerin, halkın geneli yanında çeşitli araştırmacıların ve farklı uzmanların ihtiyaçlarına da cevap vermek gibi değişen misyon ve amaçları vardır.

Müze kavramının; halk, kamu oyu, müze çalışanları, müze ziyaretçileri, bilim adamları, tarihçiler, öğrenciler, eğiticiler, yerel, merkezi kamu ve özel müze yöneticileri gibi  konuya ilgileri açısından farklı bakış açılı paydaşlar tarafından  tanımlanması mümkündür.   Bazıları müzelerin misyonunu bilginin yaygınlaştırılarak artırılmasıyla toplumun eğitilmesi ve entelektüel kapasitesine katkı sağlamak olarak değerlendirirken,  bazıları ise  müzeleri  özellikle entelektüeller için bir eğlence ve zaman geçirme mekânı olarak görmektedir. Bir başka kesim ise müzeleri  zamanın sabitlediği birer nokta ve bu noktadan hareket ederek yapılan çalışmalar için araştırma merkezleri olarak değerlendirmektedir.

Uluslararası Müzeler Komitesince (ICOM) 2007 yılında müze “Toplumun ve gelişiminin hizmetinde olan, halka açık, insana ve yaşadığı çevreye dair tanıklık eden malzemelerin üzerinde araştırma yapan, bu malzemeleri toplayan, koruyan, bilgiyi paylaşan ve sonunda inceleme, eğitim ve zevk alma doğrultusunda sergileyen, kâr düşüncesinden bağımsız, sürekliliği olan bir kurum” olarak tanımlanmıştır.

Sonuçta ülkemizde müze tanımı altında bir faaliyet sürdürmek isteyen  kurumlar yürürlükteki mevzuata uymak zorundadır.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Müzeler İç Yönetmeliği’nin  4.maddesinde  müze tanımı şöyle  yapılmıştır:

“ Müze : Kültür varlıklarını tespit eden, ilmi metotlarla açığa çıkaran, inceleyen, değerlendiren, koruyan, tanıtan, sürekli ve geçici olarak sergileyen, halkın kültür ve tabiat varlıkları konusundaki eğitimini, bedii zevkini yükselten, dünya görüşünü geliştirmede tesirli olan daimi kuruluştur.”

Dünyadaki müzelerin  ülkelere ve yaklaşıma göre çeşitliliği ve farklı amaçlara hizmet ettiği düşünülürse  kamu ve özel  müze kurucu ve yönetim yapılarının öncelikle bu mevzuata uyması , bu mevzuat çerçevesinde  gerekli yasal ve etik hesapları  vermesi gerekir.  Bu mevzuatın eksikliği ile bu mevzuatı tanımadan müzecilik yapmak ayrı tutumlardır. Müzeciliğimizin arkeoloji müzecilik mantığından kurtulamadığı ve  müzecilik mevzuatında çok ciddi eksiklikler olduğu gibi çok  sayıda eleştiri yapılabilir.  Bunların hiç biri müze mevzuatı ortada iken müze adı altında müze belgesi sağlanmadan müze açmanın haklı gerekçesi olamaz.  Mevzuat gereği müze açmanın gerektirdiği bina ve donanım yanında özel müzeler için en büyük engel eserlerin müzelerinin kamuya ait olma sorunudur.

Müzecilik bir kamu faaliyeti iken, bir taraftan müze olmanın psikolojik şemsiyesine girme bir taraftan özel mülkiyeti kamuya devretmeme en büyük çelişkidir.  Diğer taraftan müze kurulduktan sonra işletmeciliği için gerekli fonların  sağlanamaması ayrı bir sorundur.

MÜZE ÇEŞİTLERİ:

Birçok müze türü bulunmaktadır.  Müzeler;  bilim, sanat, folklor ve antikalar gibi farklı konularda  toplanmış eserleri sunabileceği gibi doğa tarihi, etnografya ve havacılık gibi tek konuyu veya temayı  içeren eserleri de sergilerler.  Sınıflandırma detaya inildikçe artırılabilir. Başlıca müze türleri şunlardır.

          a.Arkeoloji Müzesi

Arkeologların yapmış  oldukları kazılardan sonra ortaya çıkarılan eserlerin sergilendiği müzelerdir.

          b.Etnografya müzeleri

Eski uygarlıklara ait gelenek, görenek, giysi veya hayatla ilgili eserlerin sergilendiği müzelerdir.

           c.Tarih Müzeleri

Bir ülkenin, toplumun veya bir kişinin tarihsel gelişimini düzenli bir biçimde inceleyen ve açıklayan müzelerdir. Bu müzelerde yazılı ve görsel belgeler toplanır ve ziyaretçilerle birlikte araştırmacıların hizmetine sunulur.

          ç. Güzel Sanatlar Müzesi

Resim, müzik veya heykel gibi güzel sanatlara ait eserlerin sergilendiği müzelerdir.

          d. Açık Hava Müzeleri

Tiyatro, arena gibi kapalı yerlerde sergilenemeyecek yapıtların sergilendiği yerlerdir.

          e.Kent Müzeleri:

Özellikle kent tarihi ve kültürünü anlatmak amacıyla kurulmaktadır.

          f.Bilim Müzeleri

Bilim ve teknolojilerin tarihi bu müzelerde sergilenmektedir.

           g.Askeri Müzeler

Değişik zamanlara ait olan askeri malzeme ve silahların sergilendiği müzelerdir.

           h.Özel Müzeler

Bir kişi yada kuruluş tarafından, değişik konularda toplanmış eserlerin sergilendiği müzelerdir.

 

ÇAĞDAŞ MÜZECİLİK:

Dünyada müzecilik bizdeki arkeoloji müzeciliği mantığından çıkmış, yaşanan mekânlar haline gelmiş ve çeşitlenmiştir. Bu çeşitlilik de ayrı yapılanmaların gerektiğini ortaya koymuştur. *1

ÖZEL MÜZE:

Türkiye’deki özel müzeciliğin sınırı da aynı kurumca çıkarılan Özel Müze Yönetmeliği ile belirlenmiştir.*2

Kültür ve Turizm Bakanlığı listesindeki müzelerin varlığı üzerinden hareketle adı müze olan, ama özel müzeler listesinde adı bulunmayan çok sayıdaki bu tarz yapılara e-mailler yoluyla “Müze Belgesi”nin   olup/olmadığı konusunda sorular sordum. Bazılarına da bilgi edinme yasası kapsamında sorularımı ilettim. Bazılarından da   CİMER aracılığıyla  cevap almak istedim.  Bunu yapınca  müze olmadan müze olduğunu iddia eden bazı çevrelerce sanata engel olduğum konusunda da açıktan eleştiriler aldım.  Müze belgesi olanlar ise müze belgelerini bana ilettiler.  “Hangisi özel müze değil?” sorusunun cevabı ise Bakanlıkça belirtilen listenin dışındakiler müze değildir oldu.

Çok az sayıda kişi de konunun detaylarını ileterek yaşanan sıkıntıları dile getirdiler ve konuyu detayları ile tartışmakta yarar olduğunu ilettiler.

Gelen ve gelmeyen bilgiler çerçevesinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Özel Müzeler kapsamına alınan listede  yer almayan, ama kendini müze tanımlaması içine alan çok sayıda kamu, üniversite, belediye, özel kurum ve kişilerin olduğu ortaya çıkmaktadır.

  • Bazı üniversite ve belediyelerin e-maillerime cevap vermemesi ise düşündürücüdür.
  • Bazı

DEVAMINI OKUYUN

Share Button